Kıbrıs’ta son oyun
Kıbrıs’ta Amerika’nın güdümünde müzakereler başladı. ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Lefkoşa’da şöyle bir açıklama yaptı: “Türk ve Rum tarafıyla görüştüm, çözüm yolunda önemli adımlar atıldı”. İşin garip tarafı Londra ve Zürih anlaşmalarına göre garantör devlet olan Türkiye ile görüşmek lüzumunu duymadı. Türkiye şu ana kadar tamamen devre dışı mı?
Bazı kaynaklara göre Türk hükümetinin sessizliğinin sebebi: BM ve ABD’nin Kıbrıs ile ilgili temsilcilerinden gelen “bu sefer müzakereler gizlilik içerisinde yürütülsün” mesajıdır. AKP ve onun emrindeki basın, boyun eğmiş durumdadır. KKTC ile müzakerelerin yeniden başlamasının sebebi Doğu Akdeniz’de ve özellikle İsrail açıklarında zengin doğal gaz yataklarının bulunmasıdır. Bilindiği gibi AB, Rusya’ya olan doğal gaz bağımlılığını mümkün olan en alt seviyeye indirmek istiyor.
ABD bölgedeki kaynağın kendi şirketleri tarafından çıkarılmasını ve bölgeyi kendi kontrolü altında tutmayı arzuluyor. Bu hesaplarla AB ve ABD müzakerelerin yeniden başlamasını sağladı.
Rum kesimi ekonomik krizle boğuşuyor. İşsizlik % 20’lere çıkmış durumda. Ekonomide buhrandan çıkışın tek yolu doğal gazın sağlayacağı gelir olarak görülüyor. ABD ve AB, AKP iktidarına baskı uygulayarak; anlaşma sağlanması halinde KKTC üzerindeki bütün izolasyonların, tümüyle ortadan kaldırılacağını öngören bir plana ikna etmeye uğraşıyor. Çıkarılacak doğal gazın, Güney Kıbrıs’tan Yunanistan’a döşenecek boru hattı ile ulaştırılmasının maliyeti, ABD’lilerin yaptıkları araştırmaya göre 17 milyar dolar civarındadır.
İkinci proje Rum kesimindeki Limasol’da, gazı sıvılaştıracak bir tesisin kurulmasıdır. Bunun maliyeti ise 8-10 milyar dolar arasındadır. İsrail güvenlik endişeleri ve yeni askeri harcamalar getireceği için bu projeye karşıdır.
Üçüncü ve son çare ise Kıbrıs’tan geçip Türkiye’ye uzanan bir boru hattı ile gazın Avrupa’ya ulaştırılmasıdır. Bu hattın maliyetinin 2 milyar dolar civarında olacağı ifade edilmektedir.
Bu tablodan ortaya çıkan sonuçlar; gazı ABD çıkaracak, kaynak Rumların ve İsrail’in elinde olacak, AB bu gazı kullanarak Rusya’ya karşı bağımlılığını azaltacaktır. Peki, bu planın en ucuz yoldan hayata geçmesinde görev alan Türkiye’nin “köprü” olmaktan öte ne menfaati vardır. Kıbrıs Türklüğü bundan ne kazanacaktır?
AKP hükümeti bu proje karşısında susmak yerine Türkiye’nin kırmızı çizgilerini dirayetli bir biçimde ortaya koymalıdır. Ne yazık ki Dışişleri Bakanı, Yunanlı Bakan ile bir ay kadar önce yaptığı görüşmede Annan Planı’na atıfta bulunmuş ve bu plan ölçüsünde önemli mesafeler aldık diyebilmiştir. Hatırlarsanız Kıbrıs Türklüğünü bitirecek bu plana; Ankara’nın baskısı, şuursuz Rauf Denktaş düşmanlığı ile Kıbrıs Türk tarafı “peki” demişti. Rumlar “hayır” dedi. Türk donanmasının Kıbrıs açıklarından geçmesini adeta yasaklayan Annan Planı’nın, bu yönünü de Rusya Türkiye’yi uyandırarak ikaz etmişti.
Türkiye’yi yönetenler, özellikle dış politika sorumluları Kıbrıs konusunda çok uyanık ve dikkatli olmalıdır. Ege Denizi, Yunan oyunları ve onları destekleyen AB’nin sayesinde her an bir Yunan kapalı denizi haline getirilebilir. Böyle bir oldu bitti ihtimalini asla gözden ırak tutmamalıyız. Kıbrıs, Türkiye’nin Akdeniz’e açılması yönünden güvenli tek kapıdır. Tarihin hiçbir devrinde Yunanların olmamış olan bu ada eski bir Türk vatanıdır. Mücadele bayrağını açan Fazıl Küçük’ü ve o bayrağı bütün ihanetlere, tertiplere rağmen yere düşürmeyen, yolundan dönmeyen Rauf Denktaş’ı, aziz Kıbrıs şehitlerini rahmetle yâd ediyorum. Şimdi bu mücadeleler, çileler çekilmemiş gibi tam bir sorumsuzlukla Kıbrıs’taki Türk devletinin toprağını ve insanını feda edenlere ne demeliyiz? Bu son oyunda Rumların sızdırdığı yeni harita hayata geçerse Türk Cumhuriyeti verimli topraklarının % 65’ni kaybedecek, bin 350 iş yeri kapatılacak ve çalışan nüfusun % 15’i işsiz kalacaktır. KKTC’yi bitirme yolundaki bu tuzak iyi görülmelidir. Diğer yandan Türk tarafı topraklarının 682,56 kilometrekaresini Rumlara terk edecektir. Toprak kaybı % 21’dir. Ekilebilir verimli toprakların % 66,4’ü Rumlara geçecektir. Tarım sektörünün toplam kaybı 127 milyon dolara ulaşacaktır. Bu değer KKTC’nin GSMH’nın % 12,12’sine eşittir. 188 otel ve lokanta Rumlara terk edilecektir. Toprak kaybından dolayı imalat sektöründe çalışan 160 adet iş yeri Rumlara ait bölgede kalacak ve ilave 12 milyon dolar tutarında milli gelir kaybı olacaktır.
Milli tezimiz olan bağımsız iki devlet iddiamızı terk etmek, Kıbrıs Türklüğünü Rumlara kurban vermektir. Ayrıca, Kıbrıs’ta İngiliz ve ABD’nin askeri üsleri adanın stratejik öneminin göstergesidir. Bu şartlarda Türkiye askerini Kıbrıs’tan nasıl geri çekebilir?
Neresinden baksanız Kıbrıs’ta, Batı emperyalizmi yeni bir imha planı uygulamaya hazırlanıyor. Bu plana karşı durmak bir namus ve haysiyet borcudur.