Kıbrıs’ta neler oluyor?
Kıbrıs için AB, 2013 İlerleme Raporunda şunları emrediyordu (!) 29 Temmuz 2005’te imzaladığın Kıbrıs “ek protokolü” nü yürürlüğe koy ve Rum yönetimini tanı, Rumların uluslararası kuruluşlara üyeliğini veto etme, çözüme destek ver, Doğu Akdeniz petrol ve doğal gaz arama-çıkarma faaliyetlerini engelleme, Rumların Akdeniz’deki “egemenlik hakları” na saygı göster vb.. Bu arada Rumlar Ankara’ya; Maraş’ı verin, limanlarınızı açın, Mağusa Limanı’ndan ticarete izin verelim, AB vetosunu kaldıralım, teklifini yapacaklarını açıkladılar.
İşte, bizimkilerin asrımızın en büyük projesi dedikleri AB gerçeği aynen böyledir. Sadece Kıbrıs’ta mı? Hayır. Türkiye’de de aynen böyledir. İşte, bölücü terörün geldiği nokta... İşte, siyasi iktidarın Türk Milletini etnisitelere ayıran, milli-üniter devletimizi tasfiye eden, çok ortaklı devlete sürükleyen anayasa ve yasa değişiklikleri ve çalışmaları. Bir yanda bölücü terör örgütü PKK, öbür tarafta AB ve tepede emperyalist güçler kıskacına düşürülen Türkiye! Bütün bu acı gerçeklere rağmen hâlâ bu tabloya canla-başla sarılan, her gün vatan toprakları üzerindeki Türk kültür ve medeniyetinin mühürlerini kazıyan siyaset! Ey uykudakiler, daha neyi bekliyorsunuz?
Tekrar Kıbrıs’a dönelim, gelişmeleri özetleyelim. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, 4 gün içerisinde tarafların aralarındaki çıkmazı aşmaları ve ilk görüşme tarihlerini belirlemeleri çağrısı yaptı ve Özel Temsilcisi Aleksander Downer’i Kıbrıs’a gönderdi. Bu açıklamayı “ültimatom” olarak gören Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis çok sert bir üslupla; “Nereden gelirse gelsin şantaj ve takvim kabul etmeyiz. Kıbrıs Helenizminin varlığını, Kıbrıslı Türklerin haklarını da görmezden gelmeden güvence altına alacak bir çözüm bulmak için yorulmaksızın çalışmayı arzuladığını” savundu.
Derviş Eroğlu ise Ban Ki Moon ile 30 Eylül görüşmesinde, “Kıbrıs sorunuyla ilgili yoğunluklu müzakerelere Ekim ayında başlanması ve kısa sürede sonuç alınması önerisini götürdük, en kısa zamanda çözüm bekliyoruz. Müzakerelerin yıl sonuna kadar tamamlanarak, bir anlaşmaya varılabileceğini, bunu çok taraflı konferansın izleyebileceğini, bulunacak anlaşmanın Mart ayında eşzamanlı referanduma sunulabileceğini Ban’a aktardığını” kaydetti.
Anlaşılan Rumlar görüşmelere hazır değil. Türk tarafı ise sonuca en kısa zamanda varılmasını istiyor. Gelişmeleri takip edeceğiz.
Son gelişmeler şöyle; Kuzey Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (KTFF) ile Rum Futbol Federasyonu (KOP) arasında bir niyet anlaşması imzalanmıştır. Rumları ve AB’yi sevindiren bu anlaşmaya göre Türk futbol takımlarının UEFA ve FİFA çerçevesinde müsabakalara katılması için KTFF’nin KOP’a üye olması gerekiyor. Yani KKTC takımlarını KOP temsil edecek demektir. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için tarafların tüzüklerini değiştirmesi, kongre kararı alması gibi işlemler gerekiyor. Kıbrıs’ta siyasi bir çözüme varılmadan böylesine sorumsuzca davranılması, tehlikelidir ve milli davaya ihanet demektir. Nitekim Cumhurbaşkanı Eroğlu, KKTC hükümeti, iktidar-muhalefet partileri ve basın hep birlikte ayağa kalktı. Bu milli tepkiyi gören KTFF Başkanı, anlaşma metnini açıklayamadı, ortalarda görünmüyor. Demek ki, milli meselelerde ortak tavır, en geçerli tedbirdir.
Komutanları ziyaret
Hafta içinde Milli Düşünce Merkezi’nden Hakan Paksoy, Hicabi Koçak ve Müyesser Yıldız ile 28 Şubat davasında tutuksuz(Balyoz’dan hükümlü)yargılanan Engin Alan Paşa, Alb. Oğuz Kaleli ve Alican Türk’ü görme fırsatımız oldu. Böylece mahkeme safahatını da takip etmiş olduk. Hayretler içinde kaldık. Yargılananlar somut suç delillerinin ne olduğunu soruyorlardı. Çok üzüldük. Alan Paşa’yı, tam bir Türk askerinin ruh halinde, dimdik görmek bizi çok memnun etti.
Ertesi gün Mamak Cezaevi’nde Balyoz’dan hükümlü Tuğgn. Mehmet Eldem, Kur. Alb. Mustafa Önsel, Kur. Yb. Yusuf Kelleli, Yb. Hüseyin Topuz, Yb. Kürşat Güven Ertaş, Kur. Alb. Aziz Yılmaz, Kur. Alb. Hüseyin Çınar, Kur. Alb. Yusuf Afat, Kur. Alb. Berker Emre Tok, Kur. Alb. Utku Arslan ve Tuğa. Şafak Yürekli’yi ziyaret ettik. Hepsi de uğradıkları haksızlığa isyan halindeydiler. Özellikle de soruyorlardı; “Türk ordusunun eli kolu bağlanırsa, bölücü terör ve emperyalist saldırılara karşı Türk devleti ve Milletini kim koruyacak? Ülkemizin dönüştürülmesi, bölünmesi çok kolay olmayacak mı? Egemenliğimiz ve varlığımız söz konusu değil mi? Türk Milliyetçileri ve kuruluşları bu büyük tehlikeyi görmüyor mu? Görüyorlarsa neredeler?” Bu milli feryat onlara, maruz kaldıkları haksızlıktan daha da ağır geliyordu. Bir şeyler söylemeye çalıştık, ama ne kadar yararlı oldu, bilemiyoruz.
Haklıydılar; Türk ordusuna duyulan güven yüzde 92’lerden, 67’lere düşürülmüşse, başta Türk Milliyetçileri olmak üzere, Türk milleti yaz-kış demeden, dağlarda-ovalarda kahramanca vatanı savunan, hainleri her defasında ezen şehitler ocağı ordusuna sahip çıkamaz hale getirilmişse,vay halimize!
Eğer bir ülkede; ordu milletine, millet ordusuna sahip çıkamazsa, yaşamaya ne kadar hakkı olabilir?