Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Kıbrıs gitti gidiyor

Müzakerelerde sona gelindi. Konu Türk kamuoyundan gizleniyor. Bilgi, Yunan ve Rum basınından, açıklamalarından, tavırlarından, ülke ve kuruluşların davranışlardan ve davaya hassasiyet gösteren Türk araştırmacıların özel gayretlerinden öğrenilmeye çalışılıyor.

Müzakerelerin Annan Planı üzerinden yürütülmesi yanlış.

Bu plan, Türklerin son derece aleyhinde olmasına rağmen, aldıklarıyla yetinmeyen Rum tarafınca reddedilmiş, böylece Türk tarafı da kurtulmuştur. Bu konuda Türk tarafı, o zamanki Rum lideri Papadopulos'a şükretmelidir. Ancak ne gariptir ki bu plan gündemden çıkması gerekirken görüşmeler, Rumların planda aldıklarının üzerine menfaatler sağlama esasına göre yürütülmüştür.

BM'nin, AB'nin ve ABD'nin bugüne kadarki yaklaşımlarının ve uygulamaların tümü, Rumlar lehine, Türkler aleyhine olmuştur. Buna şimdiki müttefikimiz Rusya'yı da katmak mümkündür.

Cenevre'de yapılacak müzakereler ve 12 Ocak'ta Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin iki toplum liderleriyle birlikte katılacakları beşli görüşme, "sözde çözümü" sonuca bağlamayı hedeflemektedir. AB ülkelerinin Kıbrıs'taki Büyükelçileri, sanki anlaşma sonuçlanmış gibi, Türk tarafındaki toplantılara katılarak referandumda olumlu oy kullanılması için propaganda yapmaktadır. Daha da acısı, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlarının anlaştığına ilişkin haberler çıkmasıdır.

Gelişmeler kaygı verici, hatta tuzak

Müzakereler, her konuda Türkler aleyhine gelişmektedir. Kıbrıs Türkü kendi vatanında azınlık durumuna düşürülmektedir. Bu çözümle Kıbrıs Türkü, kısa zamanda yersiz ve yurtsuz kalacak, adada yaşama imkânı bulamayacaktır.

"Sözde çözüm" gerçekleşirse, Doğu Akdeniz'deki stratejik denge Türkiye aleyhine bozulacaktır. Ege'deki sıkıntılı duruma, Akdeniz de eklenecek, Türkiye Batı'ya ilaveten, güneyden de kuşatılmış, Doğu Akdeniz'deki alaka ve menfaatlerini yitirmiş, Orta Doğu'daki etkinliği de yara almış olacaktır.

Kıbrıs'taki kaybı, Suriye Kuzeyindeki oluşumun da eklenerek Büyük Kürdistan yaratma düşüncesiyle birlikte değerlendirmek gerekir.

Rumlar bir süredir 12 Ocak'ta Cenevre'de yapılacak 5'li konferansa, BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesini de dahil etmeye çalışmaktadır.

Rusya'nın GKRY Büyükelçisinin, ABD'nin, AB'nin, Yunanistan'ın, İsrail'in ve daha birçok ülkenin, Türkiye'nin garantörlüğünün sona ermesi ve Türk askerinin Ada'dan çekilmesini savunması dikkat çekicidir. GKRY Dışişleri Bakanı, Rusya'nın tüm yabancı orduların Kıbrıs'tan ayrılması gerektiği yönündeki görüşünün, kendi görüşleriyle aynı olduğunu belirtmiştir. Rumlar BM Güvenlik Konseyi üyelerinin tümünün desteğini almış durumdadır. Konunun buraya götürülmesi tuzaktır.

Hassasiyetlere dikkat!

Rusya'yla olan iyi ilişkilerimizdeki hassasiyet kullanılarak, Rusya'nın, Kıbrıs zirvesinde Türkiye'yi ikna görevi üstlenmesi hesaba katılmalıdır.

Yunanistan Yüksek Mahkemesi darbecilerin iadesine ilişkin kararını, Cenevre görüşmeleri dönemine denk getirmiştir. Konunun Kıbrıs için pazarlıkta kullanılması mümkündür.

Başımıza gelenlerin çoğunun Büyük Kürdistan ve Kıbrıs'tan kaynaklandığı dikkate alınmalıdır.

Kıbrıs konusu KKTC'den daha çok Türkiye'yi ilgilendirdiğinden, müzakereler ve çözüm süreci KKTC ve Rum liderlerinin inisiyatifine bırakılmamalı, dil, din, kültür, gelenek olarak hiçbir benzerliği olmayan toplumlar, devlet olarak bir arada yaşamaya, zoraki evliliğe zorlanmamalıdır.

1974'ten beri adada sükûnet ve barış vardır. Kıbrıs konusu 1974'te çözülmüş, 1983'te bitmiştir. Bundan sonra KKTC'nin uluslararası ortamda tanınmasına çalışılmalı, olmazsa Türkiye'yle entegrasyonu düşünülmelidir.

Son tahlilde, Rumların aldıklarıyla yine tatmin olmayacağı, bir an evvel Kıbrıs'ın tamamına sahip olmak isteyecekleri düşünüldüğünden, referandumda yine "Ret oyu" verecekleri beklenebilir. Bu da Türkler için bir sefer daha "kurtuluş" demek olacaktır.

Bu kurtuluşu Rumların eline bırakmak yerine, müzakerelerde "hayır" diyerek kendimiz ortaya koymalı, "dünya 5'den büyüktür" diyorsak bu cesareti göstermeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları