Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılını kutlarken… / Yakan CUMALIOĞLU

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılını kutlarken… / Yakan CUMALIOĞLU

Yakan CUMALIOĞLU yazdı: Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılını kutlarken…

20 Temmuz 2024 Mutlu Barış Harekâtımızın 50.yılını idrak etmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

1878’nin bir sabahı, kimse Kıbrıs Türkü’nün fikrini almadan, ne dersiniz diye kararını sormadan Kıbrıs’ı İngiliz’in insafına terk etmişti. 307 yıl boyunca Osmanlı Türk hükümranlığında kalan Kıbrıs Adasının yönetimi 12 Temmuz 1878 tarihinde BAF kapısı kışlasına Britanya Bayrağı çekilerek resmen İngilizlere devredilmişti.

Türklerin Kıbrıs’ı fethi ile başlayan ve zorunlu göç fermanları ile devam eden, özbeöz Türk unsurlarınca yurt edinilmiş ve Türk kimliğini şerefi ile muhafaza eden Kıbrıs Türkü, O andan itibaren Kraliçeye bağlılık yeminleri içeren marşlarla, Türk kimliğinden soyutlanarak, cemaat statüsünde, Kıbrıs Müslümanları kimliğine büründürülmeye çalışılmış bilahare sonraki yıllarda sistemli bir tarzda yürütülen İngiliz sömürge politikası gereğince Kıbrıs Türkü’nün adadan göç ettirilmesi ve Kıbrıs Türk nüfusunun azaltılması sağlanmıştır.

1821 yılında Mora Yarımadasında “hiçbir TÜRK kalmayacak ne Mora’da ne de dünyada” sloganlarıyla başlayan Yunan-Rum isyanı sonucu 3 gün boyunca 40.000 Türk öldürülmüş; 1866 yılında ise Girit’te 1.cisi , 1867 de ise 2.cisi olarak başlayıp Avrupalı Devletlerin himayesinde devam ederek sürdürülen Rum-Yunan isyanı Türk varlığına yönelik katliamlar 1897 de nihai hedefe ulaşarak Girit adasının muhtariyeti ile Yunanistan’a ilhak edilmesi ile nihai hedefine ulaşmıştır.

Medeni olduğu iddiasında ki Avrupalı devletlerin içinde Türk’e yer olmayan Şark Meselesi çerçevesinde Türk varlığına tahammülsüzlük sonucu 60.000 Türk acımasızca katledilip tuğla harmanlarında yakılarak yok edilmişti.

Girit katliamında tek Türk bırakılmamacasına katliam yapılmıştır. Ve bu gerçeği bütün Yunan hamisi Batı bildiği halde Girit’teki Türklerin Anadolu’ya geçtiği masalını sürdürmüştür.

Balkan savaşında ve sonrasında bu coğrafyada Türk katliamı devam etmiş katliam sonrası topraklar Yunanistan’ın olmuştur.

Ve bu katliam neticesinde toprak kazanımları dünyanın gözü önünde cereyan etmiş sözde müttefik gözüken ülkelerin dahi desteği ile Yunan haklı kılınıp, korunup kollanmıştır. İngiliz ve müttefik kuvvetlerin desteği ile Anadolu’nun işgali ve parçalanması, Yunan’a peşkeş çekilmesi isteği Yunan ordusunun Türk’ün sillesini yemesi ile sonuçsuz kalmıştır.

Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı ve sonrası ile 2. Cihan Harbi sonrasında bölgede yaşananlar ve 1950’li yıllara gelindiğinde İngiliz’in himayesi ve insafına terk edilen Kıbrıs adasının Rumlaştırılması için İngiliz-Rum ayak oyunları ile Türk nüfusun azaltılmasına devam edilmiştir.

Bir kısım Kıbrıs Türkü geri dönüş imkânları kısıtlanmak suretiyle İngiltere’ye ve Avustralya’ya göç ettirilmiş ve adadaki Kıbrıs Türk nüfusu iyice azaltılmıştır.

Adadaki Türkler taşınmaz malları satın alınarak veya satmak mecburiyetiyle göçe zorlanırken; 1841-1859 ve 1866’da Girit’te yaşanan Türk katliamını hatırlatan bir plan çerçevesinde gerçekleşecek katliam ile dünyanın gözü önünde yok edilmek istenmiştir.

21 Aralık 1963 günü Akritas Planı diye isimlendirilen ve Rum İçişleri Bakanı Yorgacis’in ve Makarios’un direktifleri ile başlayan aynen Mora ve Girit Türk katliamlarındaki benzer ifadelerle “Kadın erkek çoluk çocuk bütün Türklerin kedi, köpek ve tavukları dahil bütün canlı varlıklarıyla öldürülerek yok edilmesi” emri verilir ve bu emir slogan haline getirilerek başlatılan saldırı ve katliam girişimi, Kıbrıs Türkü’nün kararlı duruş ve direnişi ile 11 yıl boyunca, insanlıktan nasibini almamış dünyanın gözü önünde, barikatlar arkasında ve birbirinden kopuk kamplarda 20 Temmuz 1974 tarihine kadar sürmüştür.

Görünürde Rum Yunan ikilisinin faaliyetleri dense bile İngiliz’in himayesine ve insafına terk edilen Kıbrıs adasında sistemli bir Türk kimliği yok edilmeye çalışılmıştır.

25 Mart 2021 Yunanistan, Osmanlıya karşı bağımsızlık savaşı başlatmasının 200’üncü yıldönümünü törenlerle kutladı. Atina’daki askerî geçit törenine katılan (o tarihte İngiltere veliahtı olan, bugün ise İngiltere kralı olan) prens Charles “200 yıl önce 1821 yılında Osmanlıya baş kaldıran Yunanistan’ın cesaretinden” ilham alınması gerektiğini ifadeyle; “Batı medeniyetinin kaynağı Yunanistan’dır” derken yapılan zulüm ve katliamın meşruiyetini de tasdik etmiştir.

Bizce malum olanın ilanıdır bu anlayış. Bu kutsayıcı ifadelerin sahibi O günün veliahtı, bugünün kralı olan Prens Charles’ın, 2021 yılında cenazesi kalkan (Prens Philip ve eşi Kraliçe Elizabetin oğlu olduğunu) hatırlamakta fayda vardır.

Anadolu’nun Yunan işgalinde yaşadığı zulüm ve katliamların başındaki sorumlu olan Yunan kralının oğlu katil Prens Andrea’nın oğlu Prens Philip idi.

Yunan kralının oğlu olan Prens Andrea bizzat katliamları kendisi yönlendirmiştir.

Manisa ve İzmir’in kundaklanarak yakılmasının sorumlusu azılı bir Türk düşmanıdır.

Ve Prens Philip’in babası şimdiki İngiltere Kralı Charles’ın da dedesidir. Kıbrıs Türk’ü yıllarca aidiyet duygusundan yoksun bırakılıp kimliksizleştirilmeye çalışılmış bir sürü mantığına uygun olarak dini duyguları istismar edilip Kraliçenin İslam topluluğu olarak nitelendirilmeye çalışılmıştır.

Kıbrıs Türkü Türk bayrağına hasret yaşamıştır. Çünkü Türk bayrağı Kıbrıs Türkü’ne yasaktır. Türk Bayrağı Kıbrıs Türkü’nün gelinlik kızlarının çeyiz sandığında saklanmıştır. Lefkoşa’ya inmek durumunda kalan her Kıbrıs Türkü; bahçesindeki bayrak direğinde nazlı nazlı dalgalanan Türk bayrağını görmek; vecd içinde izlemek için Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği çevresinde tavaf edercesine dolaşıp köyüne evine dönmeyi alışkanlık haline getirmiştir.

Bir ibadet alışkanlığı içerindeki bu ziyaretlerde beraberindeki çocuklarına, torunlarına bu bayrağı gösterip bu bayrak bizim bayrağımız; gittiler ama bir gün gelecekler diyerek umut aşılamışlardır.

Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın Lefkoşa Lisesi’ne öğretmen olarak gelmesiyle Türk kimliği özlemi ateşlenmiştir. Bu coğrafyada Türk olarak yaşamanın bedelinin ağır ve acı olduğunu Kıbrıs Türkü yaşayarak öğrenmiştir. Mutlu Barış Harekâtı’nın 50. yılını kutlarken Türk varlığının yaşadığı acıları, ödedikleri bedelin büyüklüğünün idraki yanı sıra bazı gerçeklerin ifade edilerek unutulmamasını sağlamak zorundayız.

Bugün hürriyeti teneffüs eden Kıbrıs Türkü egemenlik haklarını çok büyük bir bedel ödeyerek elde etmiştir. Hâlen devam edegelen ikili ve çoklu görüşmeler ile ve zaman zamanda dost ve müttefik görünen batılı devletler, AB, ABD ve onların güdümündeki Türk düşmanı unsurlarca bu günde bu coğrafyadan Türklük silinmek istenmektedir.

6000 yıllık bir devlet tecrübesine sahip, ilk düzenli orduyu ve devlet nizamını kuran Türk milleti, millî kimliğini ve millî hafızasını canlı tutmak mecburiyetindedir. Geçmişte Kafkaslarda, Balkanlar’da, Orta Doğu’da ve Kıbrıs’ta kırılmış bir millet yaşananlardan ders çıkarmak zorundadır. Bu çerçevede eşit egemen statüde bir iş birliği esasında görüşmeleri sürdürmek zorundayız. Demografik yapımızı korumak zorundayız. İki ayrı egemen devlet olarak hayatiyetini sürdürmek mecburiyetindeyiz. Aksine bir durum hüsranla sonuçlanacaktır. Ve bilelim ki tarih tekerrür eder.

Mutlu Barış Harekâtımızın 50. yılını anarken; 20 Temmuz Barış ve Özgürlük bayramımızı coşkuyla kutlarken; bu dava için kaybettiğimiz değerlerimizi, başta Dr. Fazıl Küçük ve tartışılmaz değerimiz Cumhurbaşkanımız lider Rauf R. DENKTAŞ ve dava arkadaşları ile şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi şükranla anıyoruz. Anavatan Türkiye’mizden yavru vatan Kıbrıs’ımıza, Mücahitlerimize sevgi ve saygılarımızla ve de kararlılıkla haykırıyoruz:

TÜRK VATANI BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜNDÜR TÜRK KIBRIS BU BÜTÜNÜN AYRILMAZ PARÇASIDIR

DİL BİR, BAYRAK BİR, VATAN BİR OLDUKÇA BU BERABERLİK SÜRECEK HERŞEYE RAĞMEN YÜKSELEN BAYRAK İNMEYECEK KKTC SONSUZA KADAR VAR OLUP YAŞAYACAKTIR.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!

İlgili Haberler