Şimdi de tarihi gerçekleri ve Irak'ın anayasasını göz göre göre hiçe sayan Kerkük'ün KYB (Talabani) yanlısı Kürt valisi, geçen hafta yayınladığı Kürtçe bir genelgeyle Kerkük'ün kamu kurumlarında "Kürt Bayrağının" asılmasını ve bundan sonra aynı kurumlarda Kürtçenin "zorunlu dil" olarak kullanılmasını da istedi. Hedef Türkmen direncini kırmak ve şehrin sahip olduğu Türkmen kimliğini ortadan kaldırmaktır. Şehrin aidiyeti illegal nüfus kaydırmasıyla tespit edilmesi istenmektedir.
Kerkük'ün demografik yapısı özetle incelendiğinde; 22 Ocak 1932 tarihinde Milletler Cemiyeti'nin hazırladığı ve Irak Millet Meclisi'nce onaylanan deklarasyonun 9. maddesinde Kerkük bir Türkmen şehri olarak resmen tescil ettirilmiştir.
11 Mart 1970'te özerk bölge beyannamesiyle ilgili olarak Saddam'la baba Barzani arasında yapılan görüşmeler Kerkük'ün aidiyeti konusunda kilitlenmiştir. Her iki taraf şehrin bölge içine dahil edilip edilmeyeceği konusunda plebisite (referandum) başvurulması üzerinde anlaştıysalar da, bölgede çoğunluğun Türkmenlerden oluştuğu bilincinde oldukları için referanduma yanaşmadılar.
Saddam'ın Araplaştırma politikası kapsamında Türkmenlerin deyimiyle "On binlikler" getirilmeye başlandı. Yani 10 bin Dinar (30 bin USD) karşılığı Arapların Kerkük'e göç etmeleri teşvik edilmiştir.
1980'li yıllarda Saddam'ın Türkmenler üzerinde baskıları had safhadaydı. Liderler idam edildi, Türkmenlere ait sosyal ve kültürel tesisler el değiştirdi veya kapatıldı. Ekonomik özgürlükler tamamen kısıtlanmasına rağmen yine şehirde Türkmenler çoğunluğu teşkil etmekteydiler.
Demografik değişimin ilk denemesi 2 Mart 1991'de Saddam'ın Kuveyt'ten çıkarılmasıyla eş zamanlı Kuzey'de meydana gelen ayaklanmalarda Kerkük'te tapu ve nüfus daireleri yakılmıştır.
1991'de Irak resmen olmasa da fiilen ikiye bölündü. Türkmenler politik denge dışında tutulmalarına rağmen IMTP ve ITC başarılı çalışmalar yapabilmiştir.
Hali hazırda problemin ana kaynağı 2003 ve 2014'te yaşananlardır. 6 Şubat ve 19 Mart 2003 tarihlerinde Ankara'da yapılan toplantıların akabinde Kürt grupları, yayınlanan deklarasyona ve bir nüshası Ankara'da Dışişleri Bakanlığı arşivinde bulunan taahhüde sadık kalmayarak Kerkük ve Musul'a girdiler.
Yalnız girmeyle de kalmadılar, planlı bir şekilde illegal nüfus kaydırıldı, tapu ile nüfus daireleri tarumar edildi ve sahte belgeler dağıttılar. Bu husus, ABD'nin Kerkük sorumlusu General Maywill'e sorulduğunda "sizler de getirin" demiştir. İşgal öncesi Kerkük'ün 800 bin olan nüfusu işgal sonrası 1,5 milyonu aşmıştır.
10 Haziran 2014'te Musul'u savunmadan silahlarıyla birlikte DEAŞ'a terk eden Irak ordusu benzer kaçışı Kerkük'te de gerçekleştirdi. Yani Kerkük, DEAŞ'a değil KYB'ye teslim edildi.
Yaşanan bu olaylara Ankara dahil Irak'taki tüm paydaşların sessiz ve seyirci kaldığını söylemek elbette yanlış olmaz.
Öte yandan her iki parti (KYB ve KDP) IKBY sınırlarını fiilen genişletmek için çaba harcamaktadırlar. KDP (Barzani Yönetimi) Musul'u DEAŞ'tan kurtarma bahanesiyle Sehl Neynova'yı ele geçirdi. KYB (Talabani Yönetimi) ise Kerkük ve diğer Türkmeneli bölgeleri üzerinde hakimiyet kurmuştur.
Ankara ve Bağdat gecikmeli de olsa tepkilerini ortaya koymuşlardır. Kerkük'ün Kürdistan bölgesine bağlı olmadığını ve Kürt bayrağının da asılmasının anayasaya aykırı olduğunu belirtmeleri BM Irak İnsani Yardım Komisyonu YUNAMI'nin kınamasını sağlamıştır. Nereden nereye geldik?
Kürdistan bayrağının Kerkük'te asılmasına ilk karşı çıkan ITC önderliğinde Türkmenler olmuştur. Kerkük Türkmen bayraklarıyla donatıldı.
Türkmenler yalnız bayrak değil, idari ve siyasi alanda da diğer haksızlıkların yok edilmesi için ciddi bir şekilde mücadeleyi sürdürmelidirler. Bağdat, Ankara ve uluslararası camianın katkılarıyla, Irak Meclisi'nce 22 Temmuz 2008'de alınan karara göre, statü belirleninceye kadar Kerkük'te otoritenin Arap, Kürt ve Türkmen gruplardan her birinin %32, Hristiyanların ise %4 oranında temsil edilmesi hususunun yürürlüğe konulması sağlanmalıdır.