Kerkük Zindanı
Eski Türklerde, -ya da böyle demeyelim her boyun ritüeli başka türlüydü nihayetinde- Dede Korkut'a göre, çocuklar, doğumlarından itibaren bir süre anne-babalarının verdiği "geçici ad"la ama aslen "adsız" olarak yaşar ve adlarını -ad almayı hak ettirecek- bir kahramanlık, yararlılık gösterdikleri gün alırlardı.
İki gündür -yine- Kıraç'ı dinliyorum; Kerkük Zindanı'nı...
Biz Kıraç diye tanıdık ama "mazlumların feryadının gök kubbeyi sarmasını" sağlayan o ciğerden yakarışıyla öyle bir "Tufan" estirdi ki gönül dünyamızda, bitek olmayan toprakların adıyla anmak zor onu bir daha... Bozkırın ortasındaki "hayat ağacı" gibi yükseldi sanatında; tek başına ve dimdik, ayakta!
Klipteki o at, o ok, o yay, o tuğ, o börk, o ongun; bir ruhun göçünde ne lazımsa hepsi yanında...
Sadece "Türk olmanın" ayıplı bir hal olmadığını, utanılacak bir tarafı bulunmadığını ifadeye kalktığında dahi karşı karşıya kaldığı şuursuzluğa bakınca, göçü katar katar olmayacak muhtemelen ama, 40 çeriyle Çin Sarayı'nı basan o yürek devriminin tekrarını ateşliyor alttan alta; kanıksayan yanlarımızı kanırtıyor... Acıyı duyuyoruz; "bizim" olması için yaranın kendi bedenimizde açılmasını beklemek gafletinden kurtuluyoruz.
Haddinden fazla anlam yüklediğimi düşünenler vardır belki;
Değil.
Evlerini yıktılar Türkmenlerin, tapu kayıtlarını yaktılar, kütüphanelerini, mezarlıklarını yağmaladılar... Ama o topraktan fışkıran, nesilden nesile aktarılan türküler de belge ve "Kerkük Türk'tür" diye haykırıyor işte aksini iddia edenin yüzüne...
Direniyor türküler!
İşte bu yüzden...
MGK toplantısının, Bakanlar Kurulu'nun hemen arkasından, TBMM olağanüstü toplanmışken, türkülerin direnişine omuz vermek geldi benim içimden...
Boş lafa karnım tok.
O MGK üyeleri de, o Bakanlar Kurulu üyeleri de, o TBMM üyeleri de Kerkük için, namlunun ucunda yaşamayan Kerkük Türkmenleri için kendi paylarına düşen yararlılığı, kahramanlığı -sahiden- gösterirlerse, o gün buyur ederiz onları da köşemize...
Zira, biz ne tezkereler gördük zaten yoktular;
Ne "eyyyy"ler duyduk buhar oldular...
***
GÜNÜN SORUSU
Siyasi ömrünüzün milliyetçi oylara bağlı olduğu bir konjonktürde, Barzani'nin yapacağını aylar önce ilan ettiği referanduma sadece 1 gün kala, "kandırıldık" deyip TBMM'yi olağanüstü topladınız diye, Kerkük'ün "sağ salim evlerine dönebilmeleri" için dua ettiğiniz Amerikan askerlerinin işgali sonucu peşmergeye peşkeş çekildiğini unutacak mıyız yani?
***
Yaptığı haberden bihaber olunca...
Önceki gece Star haberi izliyorum. "Slime" denen ve uzun zamandır çocuklar arasında hayli popüler olan oyuncağın başta cilt olmak üzere sağlığa zararları anlatılıyor. Mikrofon uzatılan "uzman", "slime"la temasın çocukların cildinde kızarıklık, kaşıntı, pullanma, nihayetinde bütün vücuda yayılabilecek egzamaya kadar varan sorunlara yol açtığını söylüyor. Hemen akabinde, haberi yapan muhabir çocukların "slime"ı nasıl yaptıklarını gösteriyor; elleri tutkal ve boraksın içinde!
Yetmiyor, bir çocuğa "dokun bakalım" diyor; "neye benziyor"?
Dakikalardır dokunmanın ne kadar zararlı olduğu anlatılan bir oyuncağı çocuğun önüne koyup "dokun bakalım" demek akıl kârı mı?
NOT: Aynı haberi bir gün önce CNN Türk yapmıştı. Oradaki muhabir, zararlı olduğunu anlattığı "slime"ı yaparken eline eldiven takmıştı. Bu da sanırım yaptığın haberden, haberdar olmanın farkı!
***
Taşerondan al haberi
Kadro sözü verilip de tutulmayan taşeronlar hatırlandığına göre... Başbakan, ilgili bakan ile birlikte Türk-İş'e gittiğine göre... Taşeron konusunun da konuşulduğunu açıkladığına göre... Seçim çanları çalmaya başladı, 2018'i de seçimsiz geçiremeyeceğiz galiba!
***
Bu nasıl dostluk
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, PKK'nın Suriye koluna 3 bin TIR silah yardımı yapan Amerikan Başkanı'na "dostum Trump" diyor; dostluk buysa, düşmanlıktan ne anlıyor acaba!