Kedi kadar bile olamazsınız!...
“Bu bir terör olayıdır. Kimse kendini devletin yerine koymasın!” dedi Muş Valisi!...
Muş Valisi’nin terör olayı dediği; DTP’nin kapatılması üzerine, hiç boş bırakılmayan sokakların yangın yerine çevrilmesi değil! Arabalara, evlere, bankalara, devlet dairelerine, ordu evlerine, kaymakamlıklara atılan molotof kokteylleri de değil! Atatürk büstlerinin kırılması, Bayrağın defalarca yakılması da değil! Habercilerin gözü önünde ve yaptıklarını bütün Türkiye ve kanun adamlarının da izleyeceğini bile bile Emniyet Müdür Yardımcısı ve bir polisi linç etmek de değil!
Sokakları, caddeleri yangın yerine; kırsalı-dağları, transit yolları korkunç hâle sokan, Kürt Açılımı-Demokratik Açılım- Millî Birlik Projesi’nin demokrat savunucuları PKK’lıların maskeli-maskesiz yaptıkları da değil!
Ya? Adamın önce dükkânı taşlanıyor! Sonra manifatura dolu dükkâna molotof atılıyor! Yetmiyor, PKK’lı-DTP’li olmadığı bilinen adamı, linç etmek için saldırı başlıyor! Bu da değil terör olayı!... Emniyet mensupları, kendi canlarını korumakla meşgûl! Güvenlik güçleri, devlete baş kaldırmış bu kızgın ve kontrolsüz kalabalıktan evlerini, ailelerini koruyabilmek gayretinde! Herkesin kendini korumakla yükümlü olduğu, gücü yeten yetene orman kanununun geçerli olduğu bir ortamda; önce dükkânı taşlanan, sonra manifatura dolu olduğu için molotof atılan, yetmeyince linç etmek için saldırılınca Adam; vaz geçtiği malının yok edilmesini seyretmişken sıra canına gelince, dükkânında kendi emniyetini sağlamak için sakladığı “kaleşnikof”unu çıkararak rast gele ateş etmiş! Acaba bunun adı mı “terör olayı” oluyor?
Olay nerede olmuş? Bulanık’ta. Vâli nerede? Muş’ta askerlerin silahlarının gölgesinde ve güven içinde!
Ne yapacaktı adam? “Arabamı yaktınız, dükkânımı yaktınız, buyurun beni de yakın, sonra da gider çoluk-çocuğumu da yakarsınız!” mı diyecekti? Devlet yanlısı diye bu adam da etten, kemikten değil mi? Bu adamın da insâni korkuları, heyecanları, korunma refleksleri olmamalı mı?
AB ve ABD’nin, hiç saklanmayan adıyla Haçlı direktifleriyle ve “Daha fazla demokrasi” sloganlarıyla, demokrasiyi araç kullanarak; siyâseti “Askerin vesâyeti”nden kurtarmak için gece yarıları çıkarılan yasalar ve estirilen bürokratik terör sâyesinde Ordu’nun eli-kolu bağlı! Bırakın sınır kontrolünü, memleketin göbeğinde jandarmanın can güvenliği sağlanamıyor! Tokat’ta pusu atılabiliyor, yedi evlâdımız kahpece katlediliyor!
Yine Haçlı dikteleriyle çıkan yasalar sâyesinde polisin eli-kolu bağlı! Havai fişeklerden, sapanla atılan çelik bilyelerden, mermi gücündeki taşlardan, yangın bombaları molotoflardan korunmak için ne yapacağını bilemiyor! Vatandaşın güvenliğini sağlamaya kurgulu şuur altıyla polis, hiç kendini koruma tatbikatı yapmadığı için zor durumda!
Ülkenin her yanı, devlet otoritesi bitirildiği için anarşiye teslîm olmuşken Türk Silahlı Kuvvetleri; dünyanın dört bir yanında ve “Barış Gücü” adıyla görevli!
Kendini, kendi vatandaşını, kendi iç barışını korumaktan yasalarla men edilen bir ordunun; dünyanın bir başka yerinde asâyiş sağlaması, sizce de anormal değil mi?
Yüzlerce yıl Haçlı Hıristiyan dünyası Avrupada; kartalla, kurtla, aslanla benzeştirilen, barış zamanlarında ise donanımlı süvâri atıyla târif edilen devletimiz-milletimiz, son basketbol turnuvasında “Van Kedisi” figürü ile tasvîr edilecek!
Dört tarafımızdan saldıran Haçlı’ya karşı, kedi tavrında olduğumuz için mi amblemimiz “Van Kedisi”, yoksa sâdece tesâdüf mü?
Ve kedi; köşeye sıkıştığında, yavruları söz konusu olduğunda tabiatın en yırtıcı, en vahşî ve saldırgan hayvanı olur biliyorsunuz değil mi?
Ya Rabbi! Türklükten, kurtluktan, kartallıktan, aslanlıktan, kıratlıktan kediliğe inerek kedinin çâresiz öfkesine sığınmamıza vesîle olanları, Sana havâle ettik! Biz affetsek, Sen affetme Allah’ım! Siz kedi kadar bile olamazsınız!