Kaymakam-Boğazlıyan, Ramin-Boraltan, Emekli-Saray / Kerim YILMAZ

Kaymakam-Boğazlıyan, Ramin-Boraltan, Emekli-Saray / Kerim YILMAZ

Adaleti de kalkınması da yalnızca kendine olan bir partinin çoğunluğu emeklilerin oyuyla geldiği iktidarının 22.senesini ''emekliler yılı'' ilan etmesi, asrın paradoksu değilse, aklın bu toprakları tümden terki olmalı. Ne diyelim; akıl, ahlak, adalet.

Diyarbakır-Kulp'ta Cuma hutbesinde olduğu halde imam şehitlere rahmet ve dua kısmı okunmayınca, ilçe kaymakamı Burak Akeller'in imamı uyarmasıyla gelişen olay gündeme oturdu. İmam kaymakamın kendisini mikrofonla darbettiğini ve rapor aldığını iddia etti. Kaymakam Akeller de imamın hutbede şehitlerle ilgili ''rahmet duası'' kısmını okumaması üzerine uyardığını, imamın "Bana baskı yapılıyor, o yüzden okumadım" demesi üzerine sinirlendiğini söyleyerek "İddia edildiği gibi ben devleti temsil eden biri olarak kimseyi darb etmedim" dedi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da kaymakamın imamı uyardığını ve konunun incelendiğini söyledi.

Buraya kadarı ''hoş'' olmasa da bu ülkede olabilecek ve kamu idaresinin rutin işleyişinde çözülecek olaylardı. Ancak Memur Sen genel başkanının zihni genetiği ve sırtından saltanat sürdüğü sendika üyesini koruma güdüsüyle ilçe kaymakamına sosyal medyada hakaretvari saldırısıyla olay büyüdü. Basit bir olay abartılı ifadelerle çarpıtılarak sunulup kaymakamın lincine yöneldi. Kaymakamın meslektaşları ve şehitlerimize duyarlı kamuoyunda tepki görünce de geri adım atmak zorunda kaldı. Cami içinde böyle şeyler olmaz vs gibi klasik din-inanç sömürülü teville sıyrılmaya çalıştı. Ama imama okumakla sorumlu olduğu hutbedeki şehitleri anma kısmını niçin okumadığını sormadı.

Ali efendi bilmez lakin ''hutbe'' bir devletin ve devlet başkanının hakimiyet sembollerindendir. En önemlisi ise çok zor şartlar altında Türkiye'nin güvenliği için mücadele ederken şehit düşen kahramanlara rahmet okuyamayan bir imam sendikana üye olsa da Türkiye Cumhuriyeti'nin din görevlisi olamaz. Milli duygu ve hassasiyeti olan memurlar da artık sendikanda kalamaz.

Diğer yandan seçim dönemlerinde oy almak için siyasi propagandalarda yüceltilen şehitlerimizi devlet memuru olan imamın hutbeden çıkarmasına, ilçedeki en üst amiri olan Kaymakamın ''kanuni idare'' görevi cümlesinden yaptığı uyarıya karşı birdenbire bilinçaltı Nemrut Mustafa’cı bir güruh hortladı.

-Tarihimize kara leke olarak geçen Nemrut Mustafa divanının haksız hükmüyle idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, 1915 yılında gerçekleşen Ermeni tehciri ile ilgili olaylarda sorumluluğu olduğu gerekçesi ile 16 Aralık 1918 tarihinde Konya’da tutuklandı, ardından kurulan Harp Divanı’nda yargılanmaya başlandı. O dönem payitahtta işgalci İngilizlerin isteğiyle tutuklanan çok sayıda devlet görevlilerinin mesnetsiz iddialarla suçlanması ve yargılanmaya başlanması Türk kamuoyunda infial yarattı. Buna tepki gösteren Mustafa Kemal Paşa yaveriyle birlikte Bekirağa Bölüğü’ne giderek tutuklulara Türk milletinin kendileriyle birlikte olduğunu söyleyip destek ve moral verdi.

Yargılamanın iki ayında 18 duruşma yapıldı ancak karar çıkmadı. Siyasi baskılar nedeniyle bağımsız hareket edemeyen ve İngilizlerin istekleri doğrultusunda karar vermek zorunda kalacaklarını gören Hayret Paşa ve daha sonra başkan olarak görevlendirilen Ali Fevzi Paşa istifa etti. Davanın son beş oturumu yerine atanan M. Nazım Paşa tarafından yönetildi. Mahkemenin üyesi olan ve idam edilmesi konusunda ısrar eden emekli Mirliva Mustafa Paşa (Nemrut Mustafa) olduğundan divan tarihe bu adla geçti. Mahkeme, 8 Nisan 1919'da M. Kemal Bey’i Yozgat ve Boğazlıyan Ermenilerinin tehciri sırasında suiistimalde bulunduğu ve öldürme olaylarına göz yumduğu gerekçesiyle idam kararı verdi.

Kaymakam Kemal bey 10.04.1919 Perşembe günü Beyazıt Meydanı’nda çıkarıldığı idam sehpasında; ''Vatandaşlarım ben bir Türk memuruyum.sizlere yemin ederim ki ben masumum. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet. Asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Borcum var, servetim yok. Üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet'' diyerek canını verdi.

Bu hadise Türk milletini derinden yaraladı. T.B.M.Meclisi’nin açılmasından sonra 14 Ekim 1922 tarihinde Milli Şehit unvanı verildi. Bu topraklarda hainler de kahramanlar da bitmez. Nemrut Mustafa'lar lanetle anılırken Kaymakam Kemal'ler, maşeri vicdanda milletin asil evladı şehit olarak kaldı.

Ramin-Boraltan

Ülkemiz için artık bir iç ve güvenlik tehdidine dönüşen sığınmacılar konusunda sessiz yığınların düşüncelerini yansıtan ve özünde Türk milletinin sözcülüğünü yapan milliyetçi gazetecilerle birlikte yargılandığı Ankara 7.Asliye Ceza Mahkemesinde 3 Ocak'ta tahliye kararı verilen Güney Azerbaycan Türkü Ramin Saeidi, tahliye edilmesi gerekirken Ankara Geri Gönderme Merkezine teslim edildi.

Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından hakkında "Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturduğu" gerekçesiyle geri gönderme kararı verilen Saeidi, İran’a iade edilmek üzere bekletiliyor. Saedi’nin deport edilmesi durumunda İran'da; Türk milliyetçisi görüşleri nedeniyle ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı neredeyse kesindir.

Ramin'in esasen siyasi muhalefeti sindirme amaçlı açılan o davada tahliye edilmesine rağmen, suç teşkil etmeyen düşünce açıklamasıyla kamu düzeni için nasıl bir tehdit oluşturduğunu izah etmeyen saçma bir uygulamaya tabi tutulması neden?

Bunun da tıpkı Nemrud Mustafa Divanı gibi tarihimize kara leke olarak geçen Boraltan faciasına dönmemesi için derhal salıverilmesi gerekir.

Boraltan faciası, 1945 yılında Türkiye'ye sığınan 195 Azerbaycan Türkü Sovyet askerinin mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde Sovyetler Birliği'ne iadesi sonrası yaşanan katliamdır. Sınır karakolunda bulunan Azerbaycan kökenli Sovyet askerleri Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü'nden geçerek Türkiye'ye iltica etmişlerdi. Bizim iki askerimizin iadesi için varılan mutabakatla Sovyetler Birliği'nin isteğiyle ve mütekabiliyet kapsamında dönemin hükûmeti tarafından iade edildiler ve hemen oracıkta kurşuna dizildiler.

İade ederseniz bizi hemencecik öldürürler, yapmayın etmeyin bizi siz öldürün dedikleri rivayet olunan soydaşlarımızın katledilmesi milletimizin vicdanında derin yaralar açmıştır. Ramin Saeidi'nin de kuvvetle muhtemel aynı akıbete uğramasının vebalini hiç kimse taşıyamaz. Milyonlarca Afgan, Paki ve Suriye'linin sığındırıldığı ülkemize ikinci vatan sayan bir soydaşımızın sığındırılmayıp sınır dışı edilmesiyle 2.bir Boraltan faciası yaşanması asla kabul edilemez. Türk kamuoyunun bunu bilmesi ve siyasi baskı yaparak serbest kalması yolunda çaba sarf etmesi gerekir.

Emekli-Saray

Çeyrek asra yaklaşan iktidarın bir avuç yandaş zümre dışında herkesi fakirleştiren politikalarının gelinen noktada, ''müjde'' olarak verdiği zamlarla emekli maaşlarını 10 bin lira yaptı. Açlık sınırının 16 bin, büyükşehirlerde ortalama ev kirasının 20 bin lira olduğu bir zamanda bu emekliye, yaşadığınız yeter artık öl, ölmüyorsan dilen, olmadı sokaklarda yaşa demektir. Bunun yerine hala emekliyi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz diyorlar. Emekliler arasında korkunç bir uçurum ve her alandaki gibi burada da adaletsizlik ve eşitsizlik oluştu. Yapılan hesaba göre Sarayın bir günlük masrafı 3500 emekli maaşına eşit hale gelmiş. Adaleti de kalkınması da yalnızca kendine olan bir partinin çoğunluğu emeklilerin oyuyla geldiği iktidarının 22.senesini ''emekliler yılı'' ilan etmesi, asrın paradoksu değilse, aklın bu toprakları tümden terki olmalı. Ne diyelim; akıl, ahlak, adalet.