Kayıp milyar dolarlar
Devlet politikasızlığı ve Turizm'in durumu (1)
Yıllarca turizm sektörünün yatırım yapılması gereken “bacasız fabrika” olduğu söylemi ile milyarlarca doları bu “sektöre” aktarıyoruz diyen siyasilerin, aslında sektörü değil yandaşlarını destekledikleri ortaya çıktı. ANAP İktidarı döneminin Papatyaları turizm kredileri ile ihya edilir iken, asıl turizm işini yapanlara kredi verilmedi. 1988-1991 yılları arasında dağıtılan yaklaşık otuz milyar doların hesabı ondan sonraki dönemde de hiçbir zaman sorgulanmadı.
Aksine hangi parti iktidara geldi ise turizmin ve yabancıların önündeki engelleri kaldırmak için var güçleri ile çalıştılar ve çevre, tarım, orman, sit v.b ne kadar ülke topraklarını koruyan yasa var ise hepsini erozyona uğrattılar. Vekil olanlar asıl olanların sahibi olduğu değerlerin yağmalanmasına onay vermekten ve bu yağmadan nemalanmaktan geri durmadılar.
Yukarıda bahsettiğim tarihler arasında dağıtılan otuz milyar doların kimlere dağıtıldığı, kimlerin bu turizm yatırım kanunlarının kapsamlarının değişmesinde etkin roller aldığı sorgulanmadı. Daha sonra malvarlıklarında korkunç derecede artışlar olan siyasilerin bu malvarlıklarına nasıl sahip oldukları araştırılmadı.
Öngörüsüz siyasetçilerin kendi yandaşlarını ihya etmek için onay verdikleri yatırım kredilerinin dağıtıldığı tarihlere bakıldığında, sanki bazı ülkelerle eş zamanlı olarak Türkiye ekonomisine karşı operasyon yapıldığı gibi bir sonuç çıkıyor. Kredilerin verildiği tarihlerin ABD’nin Irak’a saldırmayı planladığı tarihlere denk gelmesi, bu operasyonda iktidardaki siyasilerin de parmağı olduğunu kanıtlıyor.
Eğer öyle olmasa idi, geliyorum diyen bir işgal ve sonrasındaki ekonomik krizin sonuçları düşünülür ve zaten çok hassas dengelere bağlı olan turizm sektörüne bu kadar yatırım yapılmasının önü açılmazdı. Sonuçta olan oldu, Körfez Savaşı’nı bahane eden yüzlerce turizm kredisi sahibi tası tarağı toplayıp kayıplara karıştı.
1980 Askeri Darbesi’nden sonra ülke ekonomisinin temeline konan dinamit, söylemlerinde ülkeye “çağ atlattıklarını” söyleyen ANAP İktidarının sorumsuz hükümet etme anlayışında aranmalıdır.
Son günlerdeki siyasi gelişmelere baktığımızda, hiçbir ideolojisi olmayan sadece liberalizm ve küreselleşme gibi Batı menşeli propagandalara sarılan bu zihniyet sahiplerinin “kurtarıcı edası” ile kameraların karşısına çıktıklarını görünce insanın aklına büyüklerimizin dediği “insanda biraz yüz olmalı” sözü geliyor.
Bir milyar dolar için koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletini uluslararası arenada dilenci durumuna düşürenler, hak, adalet, eşitlik gibi söylemleri bırakıp ellerindeki iktidar gücünü kullanarak şu 1988-1991 yılları arasında peşkeş çekilen otuz milyar doların bir hesabını sorsunlar önce.
Eğer bunların hesabı sorulmayacak ise bundan böyle “yetim hakkı, kul hakkı yedirmeyiz” sözlerinin sadece toplumun gazını almak için söylenmiş sözler olduğu ve hiç kimsenin devletin malına zarar vereni ya da parasını çalanı cezalandırma gibi bir hedefinin olmadığı inancı oluşmaya başlar.
Ülkeye hem ekonomik hem de siyasi anlamda verilen zararlar kesinlikle “zaman aşımı” kapsamı dışında tutulmalı ve bu zararların bedeli sorumlularına ödettirilmelidir. Devlete verilen zarar, zarara neden olan kişi veya kurumların yanına kâr kalıyor ise, o zaman devlet otoritesi zaten ortadan kalkmış, devleti yağmalama süreci başlamış demektir.