Partili iş adamları mutlular:
MÜSİAD Başkanı Nail Opak:
"Artık koşmak zamanı"
TİM Başkanı Büyükekşi:
"Her alanda hız kazanacağız"
İTO Başkanı İbrahim Çağlar:
"Atağa kalkıyoruz"
BTSO Başkanı Burkay:
"Başarı hikayesi yazacağız"
TÜGİK Başkanı Güral:
"Ekonomiye güç katacağız"
Joly Tur Başkanı Vardar:
"Pozitif günler kapıda"
Otelciler Birliği Başkanı Bayındır:
"Yatırım iştahı sürüyor"
OYDER Başkanı Alp Gülan:
"Otomobil ülkesi olduk"
* * *
İş dünyasını görüyorsunuz. Ağızlardan bal damlıyor.
Partili Cumhurbaşkanı yolu açıldı.
Sıkıntılar bitti.
Kriz geçildi.
Güzel, parlak günler geldi.
İş adamının dediği gibi "gerçekten otomobil ülkesi" olduk. Geçen hafta gazetelerde bir kulis haberi yayınlandı. Bu habere göre Partili Cumhurbaşkanı Sarayı'nda görevli bir üst kademe kamu görevlisi, yeni bir lüks otomobil sahibi olmak istedi. Lüks otomobilin Ankara satış merkezini aradı, "deneme sürüşü yapacağım" dedi. Yarım saat içinde Cumhurbaşkanı Külliye Sarayı'nın kapısına bir TIR dayandı. TIR, saray çalışanının istediği lüks otomobilin çeşit çeşit modelleriyle yüklüyü.
İşte manzara!
İşte hızlanan Türkiye! İşte hedeflere koşuş!
Böylesine kalkınma, zenginleşme, Avrupa'yı geçme hedeflerine yırtarak koşan bir Türkiye'de işçinin ve emekçinin hakkını yememek, onu dış ve iç sermayeye sömürtmemek de lazım değil mi?
Fakat tabloya bakın: Türkiye'de işçi ücreti 1 ise Fransa, İtalya, İngiltere, tüm AB üyesi ülkelerde, ABD'de, Japonya'da 5... AB üyesi ülke işçisi 5'e çalışırken Türk işçisi 1'e toplu sözleşme imzalamaya zorlanıyor. Katmerli sömürü var.
***
Ve "çalıntı zarflarla açılan yeni partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin" yola devam olarak seçtiği "Sıcak para-Yüksek faiz-Ucuz döviz-Süren cari açık-Kapanmayan dış borç modelinin" devam etmesi ve yurtiçinden yurtdışına gelir transferinin sürmesi için "ucuz işçiliğin" mutlaka aynı kalması gerekiyor!
Necati Doğru Sözcü
***
"Düşün" diyen dine ihanet ediyorlar
---------
Fikrî, zihnî, ahlakî ve ekonomik her türlü özgürlüğü savunan İslam'ın, din tacirlerinin küçük dünyalarına sıkışıp kalması ne kötü...
Particilik yaparak, İslam'ı "siyasal İslamcılık" ile özdeşleştiren bu taife, yaşanan yozlaşmada en büyük pay sahibi...
"İslam güzel ahlaktır" diyen bir dini, siyasetin doymaz arzularına teslim etmekten çekinmeyenler, kendilerini dönüştürme yerine, başkalarının hayatlarını değiştirmeyi görev bellediler.
(...)
Yapılan araştırmalar mutlu bir toplum olmadığımızı söylüyor.
Felsefe profesörü Ertuğrul Rufai Turan'ın ifadesiyle;
"Hakikati arama tutkusunun altında bir amaca ikna edilen toplumda mutlu olunmaz."
Bir amaca ikna olmak! Birilerinin kendi ikballeri/menfaatleri uğruna ortaya koyduğu bir amacı hakikat sanmak! Bu tutum, "OKU" diye başlayan ve yaklaşık bin dört yüze yakın ayette "DÜŞÜN" diyen dine ihanettir. Düşünmeyen toplum mutlu olamaz. Düşünmeyen toplum özgür olamaz. Düşünmeyen toplum kötülükten kendini arındıramaz. Düşünmeyen toplum kanmaya, kandırılmaya hazırdır. Düşünmeyen toplumun bağlılıkları, Kur'an'ın ifadesiyle söyleyelim, örümcek ağına benzer.
Düşünmeksizin ikna olanlar, kendilerini dönüştürme gücüne asla sahip olamazlar...
Ayşe Sucu Sözcü
***
Bu iş açık oy kullanıldığında bitti
----------
Hafta sonunda bir grup CHP'li ile sohbet ediyordum. Hepsi çok dertli. "Halk hayır dedi ama evet açıklandı" sloganı çok tutmuş belli ki, kimsenin ağzından düşmüyor. Herkesin öfkesi "hiçbir şey yapılamamasına" yönelik.
(...) Bir CHP'li ise "Aslında bunun böyle olacağı daha Meclis'teki oylamada belli olmuştu ama o zaman da bir şey yapamadık. Şimdiki nedir ki?" dedi.
(...) Anlattı; "AKP'liler anayasa değişikliği oylamasında kabinlere girmediler bile, evet pullarını herkesin görebileceği biçimde açıkta zarfa koydular. Oysa bu bir anayasa ihlaliydi. Ne yapsak kâr etmedi. İşte o an referandum da kaybedilmişti."
Bunu dinleyen CHP'lilerden biri "Şimdi belli oldu" dedi "YSK, Meclis'te açık oylamayı örnek alarak halkın oylarını da açıkta kullandı ve göz göre göre referandumu çaldılar."
Hepimiz güldük; ülkemizdeki hukuk ve demokrasinin açıkça katline karşı çok acı bir gülüştü bu.
Can Ataklı Korkusuz
***
Nasıl bir muhalefet?
----------
Referandum sonuçlarına bakılarak şöyle bir söylemle söze başlanıyor: Yüzde 48.6 sol oylar..
Ben de "ne ilgisi var" diyorum.. Yok hayır, gerçekten yüzde 48.6 sol oylar olsa içimi sadece bir sevinç kaplar. Kimse havalara girmesin. Bu yüzde 48.6 için söyleyebileceğimiz tek şey: Demokrat oylar'dır.
***
Tek sorulu bir 'kamuoyu yoklaması'
Her şeyde tek yetkili ve denetlenmesi yasalarca bile çok zor bir kişiye, bu kişinin görünen isminin de RTE olduğu biliniyordu, böyle bir otoriter anayasaya Evet mi Hayır mı.. Bu kadar.
Hayır'ın içinde kim olursa olsun, demokrattır.
Evet'in içindekiler de, iktidardan veya şu şekilde nasiplenenler, pay alanlar, sadaka alanlar, bilinçsizler, cahiller, "bu iktidar döneminde para yüzü gördük" diyen yoksullar ve iktidarın yeni yarattığı orta sınıf... Şüphesiz ki, ne olursa olsun, tüm yaptıklarına rağmen (vardır bir bildikleri, derler!) İslamcılıklarından ötürü oy verenler...
Ve iktidar gözden düşmeye başlayınca, bunların önemli bir kesiminin de kopacağını bilelim.
Büyük bir demokrat kitlenin varlığı ortaya çıktı, referandumun kesin hesabı budur. Türkiye'de müthiş bir demokrat kesim var: MHP'lisiyle birlikte...
Bu kitle, Cumhuriyetin her şeye rağmen sağlam temeller üzerinde durduğunun göstergesi olarak da kabul edilebilir.
(...)
Ortaya çıkan demokrat kitle gerçeğinin sadece umut yaratması gerekir.
Zamanın demokrasi lehine işleyeceğini düşünelim. Dünyadaki muhafazakâr yükselişin çok başka temelleri var, onlar kaybettiklerini korumak ve yeniden kazanmak istiyorlar...
Bizde ise sadece demokratlık yükselebilir. Çünkü kaybedeceğimiz bir refah yok, tam tersine kazanmanın peşindeyiz. Dahası, bu iktidar döneminde trilyonların ülkeye akması ile kazandıklarımızı, yine bu iktidar sayesinde kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıyayız!
Bunu korumanın ve geliştirmenin tek yolu da, bu iktidarın gitmesi ve daha büyük bir demokrasinin inşasının gerçekleştirilmesidir.
Özetle şunu diyorum: Bu bilinçle -sol falan değil- demokrasi cephesini inşa edecek bir programla muhalif güçler birliğini sürdürmeli.
Başkanlık kazanılabilir ve tüm zırvalıklar ayıklanarak gerçekten demokrat bir Türkiye'nin temelleri atılabilir.
Zamanın iyinin ve güzelin yararına işlediğini kabul etmeliyiz. Ortaya çıkan genç nüfusun Hayır'cılığı da bunu gösteriyor...
Orhan Bursalı Cumhuriyet
***
Gülü seven dikenine katlanır
---------------
...PKK, PYD ve YPG gibi örgütlere karşı yapılan operasyonlar sırasında Amerikan askerleri riske atılmış.
İyi hoş da Amerikan askerlerinin Türkiye'nin düşmanlarının yanında ne işi varmış?
Amerikalılar önce bu sorunun cevabını vermeliler.
"Onlar bizim dostlarımız, müttefiklerimiz, iş ortaklarımız" diyorlarsa o zaman biz de onlara deriz ki:
Gülü seven dikenine katlanır!
(...)
Onlara her türlü askeri desteği veriyorlar.
Her türlü silah yardımında bulunuyorlar.
Sonra da bu askeri destek ve silah yardımı bir şekilde PKK'nın hizmetine geçiyor.
Ve PKK eylemleri ile bugüne kadar yüzlerce askerimizin şehit olmasına yol açmış bir terör örgütü olarak karşımızda duruyor.
Yani bizim askerlerimiz risk altında kaldığı ileri sürülen Amerikan askerleri gibi değiller.
Doğrudan şehadet şerbetini içip canlarından oluyorlar...
Zeki Ceyhan Milli Gazete
***
ABD, hava harekâtını YPG'ye haber verdi mi?
---------
... ABD'lilerin harekâtı öğrenmesiyle, jet pilotlarının füzeleri göndermek için o kırmızı düğmelere bastığı an arasında geçen 45 dakika içinde Karaçok'ta ve Sincar'da neler yaşandı?
... ABD'lilerin o koordinatlarda kayıp vermesinin önüne geçildi ama ABD'liler o koordinatlarda ABD askeri varlığının olup olmadığını kontrol ederken bile YPG/PYD'liler harekâttan haberdar oldu...
Deniz Zeyrek Hürriyet