Katillerin mi kimliği belirsiz ülkeyi yönetenlerin mi?

Hep bir ağızdan ağlaşıyorlar kanal kanal, “Terör örgütü bölgede eşkıyalık yapıyor, bize bölgede seçim bürosu bile açtırmıyor” diye... Teröristle yatağa girmenin cilveleri bunlar... Yıllarca muhalefeti Sivas’tan öteye geçememekle ve ülkenin belirli yerlerinde siyaset yapmakla aşağılamaya çalışmışlar, kendileri ise ülkenin her yanında siyaset yapabilmekle övünmüşlerdi...

‘Sivas’ın ötesi’ klişesini o kadar çok dillendirmişlerdi ki, âdeta zihinlerde bir sınır çiziyorlardı... Ülkenin tamamında, üstelik herkes için güvenliği tesis etmesi gereken iktidar, bu propagandasıyla PKK’ya ‘savaşmadan’ bir zafer hediye ettiğinin farkında değil miydi acaba?

Önce ilan edilmemiş bir ‘fiili durum’un ve PKK lehine bir ayrıcalığın propagandası yapıldı, ardından ‘yarı kurumsal’ bir statü oluştu... Şimdi o statü kendilerine de nefes aldırmıyor... ‘Sivas’ın ötesi’ denile denile zımnî sınırlar çizilen bölgede AKP, seçim çalışması yapamamaktan, adaylarının sürekli tehdit edilmesinden, kampanyalar için otobüs ve büro bulamamaktan dertleniyor...

Bölgedeki devlet otoritesini büzüştüren, nizamiyenin içine hapseden ve PKK’nın ülkenin neredeyse altıda birinde her açıdan ‘alan hâkimiyeti’ sağlamasına yol açan bu siyasî iktidar, şimdi teröristleri halka şikayet ediyor!.. Sanki Oslo’da, Dolmabahçe’de, İmralı’da ve karanlık zulalarda PKK’yla el sıkışan Meksika hükûmetiydi!..

* * *

Dünyanın neresinde, hangi tarihte Marksist bir terör örgütü bu kadar mesafe alabilmiş? Siyasî uzantısı barajı zorluyor... Bu duruma nasıl ve kimlerin eliyle geldi? Bu devlet, hangi parti veya partiler iktidarda olursa olsun, bir politikayı başarıyla uygulamıştı... Buna göre ‘Kürtler ayrı, PKK ayrı’ydı... PKK, en çok da Kürt kanı döken bir terör örgütüydü, Kürtlerin temsilcisi asla olamazdı...

Şimdi ne oldu? Devlet adına masaya oturup, teröristlere ekselans muamelesi yapan, atılacak adımları birlikte kararlaştıran, “Öcalan, Kürtlerin siyasî lideridir” diyen iktidar mensupları ve süreç dolayısıyla Apo’ya teşekkür eden bürokratlar sayesinde PKK, ‘Kürt siyasî hareketi’ apoletine kavuştu...

Bölgede zaten var olan ‘müzahir’ unsurlara, “Devlet buralardan çekiliyor, sonra biz baş başa kalacağız” endişesiyle hareket eden kitleler de eklendi... Marksist bir terör örgütüne doğası gereği karşı çıkması gereken ve bugüne kadar karşı da çıkan bu insanlar yalnızlaştıkça çaresizleşti ve sanki planlanarak ‘bölücü blok’un saflarına doğru itildi...

Bunu büyük aşiretlerin ve korucuların davranışlarından da ölçebiliriz... Sadece Şanlıurfa’yı gözlemlemek bile bölgede zora ve ihanete dayalı nasıl bir dönüşüm yaşandığını tespite yeter... Devletin devlet olma vasfından vaz geçtiğini gördükçe, kendi gelecek kaygılarına düşen aileler, birer birer PKK’ya el sıkışıyor...

Aynı gerçek korucular için de geçerli... Bölgede ‘yakın geleceğin tek hâkimi’ olarak propaganda yapan ve ülkeyi yönetenlerin de zaaflarını iyi değerlendiren PKK, farklı unsurları ya yanına çekiyor veyahut da eziyor...

* * *

Korucu cinayetlerine önceki gün bir yenisi daha eklendi... Bunlar ‘ibret’ cinayetleri aslında... Ya anlaşıp silah bırakacaksın, ya da ’T.C.’nin seni asla koruyamadığı yerde katledileceksin!.. Ağrılı korucu Abdülbari Gül’ün Erciş’te çarşının ortasında şehit edilmesi bunun tipik bir örneği... Hani kan dökülmeyecek, analar ağlamayacaktı?

Son üç yılda ‘anaları anadan sayılmayan’ bu kaçıncı korucu cinayeti? Devleti yönetenler bunun hesabını o buluştukları zulalarda bir kere sorabilmişler mi? İsim isim, duyurula duyurula şehit edilen bu korucular üzerinden verilen gözdağını doğru okuma görevi kimindi?

Van Valiliği’nin cinayetten sonraki ilk açıklaması “Kimliği belirsiz kişilerin silahlı saldırısı sonucu hayatını kaybetmiştir” şeklinde... Garabete bakın, bir millet ’kimliği belirsiz siyasetçiler’ eliyle varlığını kaybederken, gazetelerden, televizyonlardan, kürsülerden “Bizi bölgeye sokmuyorlar, siyaset yaptırmıyorlar, tehdit ediyorlar” diye ağlamak da yine bunlara düşüyor!..

Yazarın Diğer Yazıları