“Katil” ama “terörist” olamayan devlet mi!
Türkiye’nin IŞİD’i desteklediği tezi “MİT TIR’ları” yla ilgili iddialar paralelinde daha elle tutulur, gözle görülür hale gelince veryansına başladılar:
- Bu kadar sorumsuzluk olmaz!
- Bu ne cüret!
- Hiç insan kendi ülkesini “terörist” ilan eder mi!
Yaa...
Değil mi?
Ne ayıp, ne fena şeyler, dahası ne hainane işler bunlar böyle!
* * *
Yalnız benim, AKP iktidarının, Suriye’deki terör örgütlerinin palazlanmasında, semirmesinde, silahlanmasında, militan yetiştirmesinde “yardımcı oyuncu” rolünü üstlendiği yönünde söylenenlere köpürüp de kendini “insan kendi bayrağına nasıl böyle bir leke sürülmesine neden olur”, “insan ülkesinin yöneticilerine bu hakareti nasıl reva görür” hezeyanlarına vuran arkadaşlara birkaç sorum olacak:
Siz şimdi böyle bangır bangır “kendi ülkesini, kendi devletini, kendi milletini, yalan ve iftiralarla dolu suçlamalarla şikayet edenler”e “millî menfaat” dersleri veriyorsunuz ama;
- “Kendi ülkesini, kendi devletini, kendi milletini, yalan ve iftiralarla” Dersim’de “katliamcı” ilan eden kimdi?
- “Kendi ülkesini, kendi devletini, kendi milletini, yalan ve iftiralarla” Ermeni katili ve hatta soykırımcısı ilan eden kimdi?
-“Kendi ülkesini, devletini - Cumhuriyeti- yalan ve iftiralarla”, “sayısı bugün dahi bilinmeyen binlerce insan, kadın ve çocuğun katledildiği kanlı bir eser” olarak tarifleyen kimdi?
- “Kendi ülkesini, devletini, milletini, yalan ve iftiralarla” faili meçhullerin faili olmakla suçlayan kimdi?
- Ermenilerden, Kürtlerden, Alevilerden “devlet adına özür dileyerek” devleti cinayet itirafçısı durumuna düşüren kimdi ve niye o gün devletin bizzat başı tarafından “katl” ile etiketlemesi sizi hiiiiiç rahatsız etmedi?
Bu “sorumsuzluk”, “cüret”in Türkiye Cumhuriyeti’nin başına ne çoraplar örebileceği, nasıl bir tehdite dönüşeceği o gün niye hiç aklınıza gelmedi?
Çünkü o zaman Atatürk, “yargısız infaz” edilecekti değil mi?
Şükredin bence, tarih torpil yaptı ve en azından “yargılanma” şansı verdi size!
*
Havada seçim kokusu var
Angara...
Hava serin, zemin oruç, iftar sofraları hükümet kurup hükümet yıkmak için müsait; sahura kadar yolu var.
Benim anladığım; gün, saat doldurmaktan öte anlam taşımıyor kurulan cümlelerin hiçbiri de.
AKP, 13 yılda hakikaten de “usta” laştığı, hakkını verdiği -bana göre- yegane konu olan “algı operasyonu” ndaki bütün maharetlerini sergileyip “uzlaşmak, koalisyon kurmak, ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için deli divane oluyormuş gibi” bir görüntü verirken, es kaza bir koalisyonun kurulmamasına çalışıyor aslında!
“Davutoğlu’na rağmen” bir AKP var AKP içinde ve ilk/tek hedefi erken seçim mümkün olan en kısa sürede; tabii partiyi de eş zamanlı olarak kongreye götürmek suretiyle.
İhtimal muhtelif tabii ama hemen her senaryonun gerçek olabilmesinin ön şartı;
Davutoğlu’nun kendi devrini başlatacak “cesur liderlik” adımı atması...
*
Doğu Türkistan itirazına dair...
Dünkü yazıyı anlamamak için direnip “Çin zulmüne seyirci mi kalalım yani” diye eleştirenler itiraz edenler oldu;
Çin zulmüne seyirci kalmayalım, soydaşlarımızı soykırım tehdidinden kurtaralım. Ama eş zamanlı olarak Doğu Türkistan Türklüğü’nü Orta Asya’nın El Kaide’si yapmanın peşindekilere de seyirci kalmayalım, fırsat yaratmayalım. Onlara karşı da bir tedbir/temkin kalkanı oluşturalım.
Anlaşılmayan bir şey?!