Katar'a neden asker gönderiyoruz?
Orta Doğu coğrafyası insanlık tarihinin her döneminde karışık ve çatışmalı bir ortama ev sahipliği yaptı. Döneminin süper gücü Osmanlı zamanında da benzer durumlar ortaya çıktı.
Son iki yüzyıldaki Arap devlet politikalarında "görünmeyen ırkçılık" mevcuttur. Ümmet anlayışı, "Müslüman kardeşim" düşüncesi bir türlü oturtulamamıştır. Bu yüzden sürekli olarak birbirlerini katleden, mezheplerin bile kendi içinde onlarca kola büründüğü, her akımın birbirini "kafir" ilan ettiği, bol kanlı bir tablo ortaya çıkıyor. Batı'nın kaosa katkısı yadsınamaz, ancak tek sorumlunun Batı olmadığı da ortadadır. Tıpkı bugün yaşanan tabloda tek sorumlunun Batı olmaması gibi...
Katar, Müslüman bir ülkedir. Gıda ambargosunun anlamı, "Müslüman kardeşlerimiz açlıktan kıvransın" demekten başka bir şey değildir. Vahhabilere sormak gerekiyor; ülke yönetiminin hatalarından dolayı, o ülkenin tüm insanlarını aç bırakmak İslam'ın hangi noktasında, hangi referansla açıklanabilir.
ABD, Orta Doğu'daki petrolü tek başına kontrol etme, silah ticaretini yönetme ve sıcak çatışmaya girmeden Müslüman devletleri silip-süpürme stratejisini sürdürüyor. Trump gitse, yarın yerine gelecek kişi de aynı politikayı izleyecek. ABD'nin Orta Doğu politikaları günlük olarak değil, onlarca yıllık hesaplamalarla planlanıyor, uygulanıyor. Bu yüzden bölgede başka etkin güç istenilmiyor.
ABD-Suudi Arabistan-Mısır üçlüsünün bu hamlesiyle İran'ın etkin rolü kırılmak, Türkiye'ye Katar'dan gelen sıcak para akışı da kesilmek istenmektedir. 15 Temmuz'daki darbe girişiminden sonra Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün arasındaki yakın diyalog ABD tarafından hoş karşılanmıyor. Dolayısıyla Katar üzerinden hem İran'a hem Türkiye'ye hem Rusya'ya açıkça meydan okunuyor.
Burada en büyük sorun ABD'nin yanındaki "Müslüman" görünen ülkelerin durumu. Eğer onlar ABD dolarına göbekten bağlı olmasalar, gerçekten İslam inancına sahip olabilseler bu diplomasiden uzak, insanlığa aykırı durumla başa çıkabilirler. Ancak inançları zayıf olduğu kadar, insanlıkları da geri planda olduğu için ABD bölgede çok daha rahat at koşturabiliyor.
AKP hükümeti ise durumu Türkiye kamuoyu ile paylaşmak yerine aniden aldığı kritik kararla Mehmetçiği Katar'a gönderme hazırlığı yapıyor. Geçtiğimiz yıl Katar ile yapılan anlaşmayla ilgili düzenlemeler aniden gündemin ilk maddesi haline getirilip iftar vakti Meclis'ten geçiriliyor. Bu kararın ne anlama geldiği, sonuçlarının nasıl olabileceği, Türkiye'nin bu hamle ile neyi amaçladığı yorumlanamadı, anlaşılamadı.
Türk askerinin Katar'a alelacele gönderilmesinin nedeni, Katar'dan Türkiye'ye gelen sıcak para akışının kesilme ihtimali midir? Bunu tartışmalıyız. Çünkü dış politikada atılan bu denli büyük adımlar, tıpkı Katar'ın yaşadığı gibi sadece yönetimi değil, bütün bir ülkeyi etkilemektedir.
Suriye'ye, Irak'a, Mısır'a karışmanın sonuçlarını çok büyük ekonomik kayıplarla ödedik. Dahası Türkiye'nin demografik yapısını ve iç ekonomisini sarsan göç dalgasıyla hâlâ ödüyoruz. Arap devletlerinin birbirini hançerlediği, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı bir savaş ortamına girmemeliyiz.
Trajikomik halimiz
Katar'la ilgili yaşanan son gelişmeler Türk basınını sudan çıkmış balığa döndürdü. Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan bir gazetecilik etkin olursa, tam da bugünkü durumu yaşarız. Gazeteciliği sadece siyasi erklerin söylemlerine iliştiren anlayış, dışarıdan kaynaklı gelişmelerde ne yapacağını şaşırıyor.
Katar'la ilgili yapılan programlara, çıkan yazılara karşılaştırmalı olarak bakmanızı tavsiye ediyorum. Hepsini bir araya getirdiğinizde; birbiriyle çelişen, birbirinden alakasız, çok farklı iddiaların ortaya atıldığını göreceksiniz.
Katarlı bir gazetecinin attığı "Hoş geldin Türk ordusu" mesajını birçok internet sitesi "Katar Emiri'nden Mehmetçiğe hoş geldin mesajı" şeklinde servis etti. Oysa tweet'i atan kişinin sadece profil fotoğrafı Katar Emiriydi, kendisi ise 28 bin takipçisi olan bir gazeteciydi!