Suudi Yönetimi öncülüğünde 6 ülkeden oluşan Arap İttifakı, Katar'ı siyasi ve ekonomik yaptırımlarla kuşatmalarının ardından şimdi de Kuveyt aracılığıyla Katar'dan 10 gün içinde 13 maddeden oluşan taleplerini yerine getirmesini istediler.
Listede daha önce belirtilen konulara ek olarak TSK'nın Katar topraklarından çıkarılması yer almaktadır. Bu maddenin uygulamaya koyulmasıyla Türkiye'nin arabuluculuk sıfatının göz ardı edilmesine ve Türkiye'ye karşı bir cephenin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Bu "dönüşü olmayan" kesin tavır konusunda herhalde güvendikleri bir yerler var. Yoksa ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün Katar'a uygulanan ambargoyla ilgili detay ve delillerin sunulmadığını ileri sürmesinin izahı düşündürücü değil mi? Tavşana kaç tazıya tut.
Krizin çıktığı ilk günde "Umarım ucu Türkiye'ye dokunmaz, inşallah dikkatli ve basiretli davranırız." demiştim.
Katar krizinde söz konusu ülkelerin şeyhleri arasındaki güç yarışı bir yana, Türkiye'ye Katar, Suudi Arabistan ve ABD ilişkilerinin farklı yönlerdeki yansımalarının gündemde yer almaya başlaması ihtimal dahilindedir.
Tarih tekerrür edebilir. Bazılarına göre Osmanlı - İngiliz ilişkilerinde meydana gelen ürkütücü gerileme, günümüzdeki ABD ile Türkiye arasındaki sıkıntılı ittifaka benzediği ileri sürülmektedir.
Hatta "ABD - Türkiye ilişkileri, Osmanlı - İngiliz ilişkilerinin devamıdır" diyenler de vardır. Bilindiği gibi Osmanlılar 19. Yüzyılın ilk yarısında Rusya ve Avusturya'nın tehditleri karşısında Britanya'yı müttefik olarak seçtiler. Ancak zaman içinde Osmanlılar İngilizlerin el altından yürüttükleri gizli ve farklı politikalarını görmezlikten geldiler ve kamuya aralarındaki ortak ilişkilerini anlatmakta güçlük çektiler.
İngilizler Hasta Adam olarak adlandırdıkları Osmanlı'yı çökertip paylaşmak için Arap kabilelerini ve şeyhlerini yanlarına çekmeyi başardılar. Malum 8 Haziran 1916'da Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in Arapları Osmanlı'ya karşı ayaklanmaya çağırmasıyla neticelenmiştir.
Aslında İngilizler ilk Arap ayaklanma denemesini Mart 1893'te Osmanlının bir ilçesi olan Katar'ın Al Vacba kentinde gerçekleştirdi. Her ne kadar Katar Osmanlı'dan tamamen bağımsızlığına kavuşmamış olsa da bu ayaklanmanın sonucu olarak Katar'ın ilk kurucusunun Osmanlının kaymakam olarak tayin ettiği Şeyh Casim Alsani olduğu kabul edilir.
Bazılarına göre savaş, bize göre ise ayaklanmanın başlama sebebi, ekonomik darboğazda olan Osmanlıların Katar'ın gelir kaynakları olan inci satışlarına ve diğer tüccarların faaliyetleri üzerine vergi koymaları olmuştur. Alsani, İngilizlerin kışkırtmaları ve planlamaları sonucunda uygulamaya karşı çıkarak görevinden istifa etti ve Vacba kalesine sığındı.
Basra Valisi 200 kişilik bir birlikle Doha'ya geldi ve Alsani'nin Doha'ya gelmesini istedi. Ancak Osmanlılar daveti kabul etmeyen Alsani'nin kendi yerine gönderdiği 13 aşiret reisini tutukladılar. Osmanlı Birliği Al Vacba'ya vardıktan kısa bir süre sonra ağır silah ve cephaneyle donatılmış 3000- 4000 kadar piyade ve süvari birlikleri Osmanlı birliklerine ateş etmeye başlamaları sonucu Osmanlı birliği geri çekilerek Al Bidda'daki kaleye sığındı. Al Bidda Katarlılar tarafından kuşatıldı ve su kaynakları kesildi. Sonunda Osmanlı yenilgiyi kabul etti ve Hofuf'a güvenli bir şekilde geçmeleri karşılığında esirler serbest bırakıldı. Daha sonra II. Abdülhamit Şeyh Casim Alsani'yi affederek Basra valisini görevden aldı.
Dünyanın en zengin memleketi olan Katar'da şimdi iktidarda bulunan Alsani Hanedanı bu şekilde doğdu ve aile 1870'lerden beri söz sahibidirler. Şu anda İngilizlerin yerini ABD aldı. ABD Katar'da dünyanın en büyük hava üssüne sahiptir ve bölgede Ankara'nın arzu etmediği politikaları da uygulamaktadır.
Nitekim ABD, İngiltere ve Fransa'nın diğer Körfez ülkelerinde askeri üsleri bulunmaktadır.
Şimdi bu Arap İttifakı TSK'ya karşı kendi iradeleri ile mi yoksa dayatmalar sonucu mu hareket etmektedirler? Tarihten ders almalıyız!
Cuneyt.mengu@mercanonline.com