'Karşı Propaganda Daire Başkanlığı!'

MİT yetmedi, şimdi bizzat Saray içinde, Saray'ın propaganda kolu olarak çalışan İletişim Başkanlığı bünyesinde "Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı" kuruldu. Cafcaflı ismine bakmayın, gayr-i resmî adı "Karşı Propaganda Daire Başkanlığı"dır. İletişim Başkanlığı zaten bu vazifeyi "hakkıyla" yapıyordu. Ayrı bir birim kurmalarını anlayamadım! İleride ne olur ne olmaz resmîleştirelim mi, demek istediler? Herhâlde öyle...

Madem öyle biz de kendilerine yardımcı olalım.

Saray, II. Abdülhamid'i çok iyi bilir. Abdülhamit'in, Devlet-i Osmaniye'yi en büyük toprak kaybına uğrattığı hâlde, 33 sene istihbaratı sayesinde nasıl yönettiğini de bilir. Saray'ın yeni istihbarat ve propaganda bölümünü bizzat saray içinde kurmasının Abdülhamit'ten mülhem olduğundan kimse şüphe etmesin! "Ulu Hakan" kendi sarayında "Yıldız İstihbarat Teşkilâtı"nı kurmuştu.

Ya Timur'un savaşlarını istihbaratı sayesinde kazandığını bilir mi? Ya "Hasan Sabbah" desem, "dâî" desem neyi hatırlar?

Abdülhamit ünlü Türkolog Vambery'nin "İngilizlerin adamı" olduğunu bile bile sofrasında ağırlamıştır.

(Kısa bilgi: Yahudi asıllı Vambery hakkında vardığım netice şu: İngilizleri idare etmiş, Türkleri kollamıştır. "Türkçü" faaliyetlerinde samimîdir. Onun bir mektubunu "Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar" kitabımızda verdiğimi belirtmiştim. O mektup, 1904'te Abdülhamit döneminde yayınlanmıştır. Ama Abdülhamit'in ulaşmadığı sahada, Mısır'da, Ali Kemal ve arkadaşlarının çıkardığı "Türk" gazetesinde. Kendi adıyla çıkmıştır. "Kendi adıyla..." diyorum... İstanbul'daki öyle bir mektup yayınlanamazdı. "Türk" gazetesinin sayılarının çoğunu inceledim. Gördüm ki, Mısır'da basıldığı hâlde, hemen hiçbir yazar kendi adıyla ver(e)ememiştir.

"Yukarısı" Timur'u incelemelidir. Eğen İbn Araphşah adını duymamışsa, işte buradan duyuruyorum. "Acâibü'l-Makdûr" kitabını muhakkak incelesin. (D. Ahsen Batur tercüme etti. Selenge Yayınları.) Timur onu ve ailesini Semerkand'a götürmüştü. Sonra Osmanlı sahasını geçti. Timur'a çok kızgın olmakla beraber gerçekçidir.

"Timur, eşsiz bir stratejist ve uzak görüşlü biriydi. Tefekkür de­nizinin dibi yoktu; onun tedbir dağına giden düz bir yol veya bir keçiyolu bulmak mümkün değildi." der ve istihbarat ve propaganda örgütüne dair bilgi verir:

"Her yere muhbirler göndermiş, kalan topraklarına ise casuslar yerleştirmişti. Örneğin bu casuslar­dan biri yardımcılarından Emir Atlamış [Atalmış] ise, bir diğeri fa­kir bir fakih kıyafetiyle dolaşan ve Timur'un divan üyelerinin göz bebeği olan Mesud el-Kuhcanî idi. Biri Kahire'de bir soylu kılığında ise, diğeri Dımaşk'taki Semisatî Medresesinde bir Sufî kıyafetindeydi. Timur'un casusları sıradan bir çerçici, büyük bir tacir, ahlâksız bir pehlivan, belalı bir kabadayı, çilekeş, zanaatkâr, müneccim, haneberduş, çenesi düşük kalender, gezgin derviş, denizci, kürekçi, seyyah, kibar bir saka, şakacı bir çizme ustası, albastı ve fitne fücur bir nine, tecrübeli, ilim tahsil etmek için doğudan ba­tıya dolaşan talib-i ilm kıyafetinde gezinirlerdi. Bunların tamamı omuzlarına yüklendikleri vazife konusunda her türlü hile yolunu gayet iyi bilen, hile ve dehâ sergileme hususunda su ile alev gibi, dürüstlük ve sahtekârlıkta feleğin çemberinden geçmiş, üçkâğıtçı­lık ve aldatma konusunda Sâsân ve Ebu Zeyd'e şapka çıkarttıran, hikmet ve münazara konusunda İbn Sina'ya parmak ısırtan, işler ters gittiğinde mantıkta Yunanlıları susturan, iki düşmanı dost, iki dostu birbirine düşman yapan kişilerdi. Bunlar dört bir yanda do­laşır ... malumat biriktirir ve bunları Timur'a aktarırlardı."

Daha neler neler var... (Devam edeceğiz)

Yazarın Diğer Yazıları