Kardeşliğe veda
Norşin, tıpkı Amed gibi Ermenilerin koyduğu bir isim... Bitlis’in bir ilçesi olan Güroymak’ın eski isminin Norşin olduğu sınırlı çevre tarafından bilinir ve kullanılırdı; ta ki Cumhurbaşkanı Gül’ün ‘Norşin açılımı’na kadar!.. O çıkıştan sonra sanki zemberek boşaldı, Güroymak hızla Norşin’leşti... Artık bölgede oraya Güroymak demek ‘asimilasyon kalıntısı’ olmak demekti kimi ağızlarda...
Geçtiğimiz günlerde Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde ‘Bitlis Tanıtım Günleri’ düzenlendi... Görev gereği defalarca gittiğimiz Bitlis’ten dostlarımızı da görürüz umuduyla etkinliğe katıldık ve ülkenin gidişatıyla ilgili olarak arkadaşlarımızın bir kısmında çok ciddi telaş ve rahatsızlık gözledik... Bölgedeki diğer illere oranla daha ‘mutedil’ olan Bitlis’teki değişim onları tedirgin etmiş...
Bir standda çay molası verirken, mihmandarlık eden kamu görevlisi arkadaşımız bizi ‘bölgenin manevî önderleri’nden birisiyle tanıştırmak istedi... “Ağabeyimiz Güroymak’tan” der demez, o ’manevî önder’, elini ‘hayır’ anlamında sallaya sallaya “Güroymak yok, Norşin, Norşin!” ikazında bulundu... Ülkede hava değişmeye başladıkça, Türkçe sadece PKK’lılara değil, ’manevî önder’kabul edilenlere de batar olmuş, Ermenice isim Türkçe isme tercih edilir hâle gelmiş!..
Kimisi bunu gönüllüce yapmayabilir... Ama gönülsüz de olsa, eğer bölgede baskın renk PKK talepleri olabiliyorsa, insanlar böyle davranmadıkları takdirde ‘dışlanma korkusu’ taşıyorlarsa, bu durum başka bir tehlikeye işaret ediyor demektir... O da zoraki veya gönüllü ‘fiilî statü’nün ‘kalıcılaşma’ riskidir... Doğrusu açılımın bu sosyolojik karşılığını tahminin ötesinde çıplak gözle de teşhis ediyor olmak can sıkıcıydı...
1996’dan itibaren gitmeye başladığımız Güroymak’ta bundan beş sene önce aynı kişiyle karşılaşsaydık, eminim ki, o ‘Norşin’ ısrarını görmeyecektik... Tıpkı aynı etkinlikte Bitlis’te müdürlük yapan devlet memuruyla tanıştırılırken ‘arkadaşımız Ermeni kökenli’ denilmeyeceği gibi... Artık bunlar açık açık konuşuluyor ve biz ‘değişim’e gözlerimizle şahit oluyoruz...
Aklıma 2002 yılındaki bir hatıra geldi o esnada... Van’dan Bitlis’e gelmiş, oradan da Batman’a geçecektik... O akşam Türkiye’nin Dünya Kupası’da Senegal’le maçı vardı... Maçı seyredip, öyle yola çıkmaya karar verdik... Bitlis’in Diyarbakır istikametine doğru çıkışındaki bir tesiste maçı seyrettik... Türkiye uzatmada golü atınca, Bitlislilerin o kaba sığmaz sevincini ve bayram coşkusunu gördük... Bu Bitlis o Bitlis’ti; emekli Hizan müftüsünün “Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında bizim gençlerimiz gönüllü asker olmak için askerlik şubelerine hücum ettiler” dediği Bitlis...
Açılım gerçekten ayrıştırıyor mu, yoksa kardeşliğimizi pekiştiriyor mu merakına ışık tutacak bir il Bitlis... Ahlat ve Adilcevaz yoğunluklu Türkmenlerin, Kürtlerin, Müslümanlaşmış az da olsa Ermenilerin ve Mutki-Hasköy arasında ise bazı Arap kökenlilerin yaşadığı bir il... Açılım öyle bir sonuç verdi ki yirmi bilmem kaçıncı ismi ‘millî birlik projesi olan açılım sayesinde, dün ‘bir’ken, bugün ‘zoraki koalisyon’a dönüştürülen insanlar etnik kimliklerini parlatmaya ve bilemeye başladılar... Düne kadar etnik kimliklerini merak etmediklerimiz, etnik kimlikleriyle tanıştırılmadıklarımız, şimdi tek özelliği, daha doğrusu ‘alamet-i fârika’sı etnik kimlikleriymişçesine tanıştırılıyorlar... Kimilerince ‘başarı hikâyesi’olarak karşılanabilecek bu acı bilanço son on yılda yaşananların belki de en kestirme özeti...
‘Dideban’ın, ‘Beş Minare’nin ili Bitlis... Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni isyanının en çok yaktığı şehirlerden biri Bitlis... Üzücü ama fotoğraf bu... Asıl adı ‘kardeşliğe veda’ olması gereken projeyi ‘milli birlik projesi’ diye kasan siyasî iktidar tökezletilmedikçe bu sürecin geriye döndürülmesi zor görünüyor...