Ekonomi konusunda da görüşlerini paylaşan Saadet Partisi Lideri, iktidarın sebze fiyatlarını düşürmek için açtığı tanzim satış ofislerini de sert sözlerle eleştirdi.
Sözcü'de yer alan habere göre, pahalılığın nedeni olarak “dış güçlerin müdahalesini” gösteren AKP’nin, “aslında kendisinin dış güçlerle iç içe” olduğunu söyleyen Karamollaoğlu, “Bakkal dükkanı açarak, Türkiye’nin tarım problemini çözemezsiniz” dedi.
“TÜRKİYE BİTİYOR, TÜKENİYOR…”
Türkiye'yi yönetme konusunda şu anda ortaya koydukları performans, politika bunların temel fikirlerini yansıtıyorsa, Türkiye bitiyor, tükeniyor.
Türkiye tam bir çıkmazın içine girdi. İşsizlik aldı başını gidiyor, 4 milyona yaklaştı. Bazen böyle rakamları söyleyince “amma abartıyorsun” diyorlar. Kendi rakamları, tam 3 milyon 981 bin. Tam verelim, 4 milyon demeyelim.
“BECERİKSİZLİĞİN EN AÇIK GÖSTERGESİ YÜZDE 24 FAİZ”
İşsizlik artarken, enflasyon da artıyor. Faizler yükseldi. Merkez Bankası faizleri hala yüzde 24'lerde. Dünyada yok emsali. Türkiye'nin ekonomisi bu kadar ileri gidiyordu da, niye Türkiye'de Merkez Bankası faizi yüzde 24. Ufak işlere bakıyorlar, “Son dönemde dış ticaret açığı azaldı” diyorlar. Peki neden azaldı? Ekonomimiz zayıfladı, ihracatımız azaldığı gibi ithalatımız da azaldı. Yani ekonominin zayıflaması bizim üretimimizi düşürdü. Sanayi üretimi 9,8 düştü. Yüzde 10. Bu ne demek? Korkunç bir şey.
“BECERİKSİZLİKTEN ÖTE, BİR DE VURDUM DUYMAZLIK VAR”
Beceriksizlikten öte bir de vurdumduymazlık var. Bütün kabahati kendilerinden başkasına, muhalefete yüklemeye çalışıyorlar. Muhalefet bu memleketi idare etmiyor ki. Muhalefet yanlış politikalar ileri sürebilir, tutarlı olmayabilir. Ama bu, iktidarın hatasının üstünü örtmez. İcracı değil çünkü muhalefet. İcra yetkisi hükümetlerle. Bundan dolayı da biz ekonomide başarısız bir noktaya geldiysek, bunun müsebbibi doğrudan doğruya iktidarın kendisidir.
“SADECE EKONOMİDE DEĞİL, HER ALANDA BAŞARISIZLIK SÖZ KONUSU”
Maalesef her alanda başarısızlık söz konusu. Tarımı düşünün. Tarım, her ülkenin en stratejik sektörüdür. Çünkü insanız, karnımız doymazsa, hayatiyetimizi devam ettiremeyiz. koskoca Türkiye, bu kadar geniş tarım arazisine, bu kadar geniş meralara sahip olan bir ülke hala dışarıdan gıda ithal ederse burada bir yanlışlık var.
Bunların tarım politikası şu: köylüyü köyünden çıkarıp şehre getireceksin. peki köylü kente geldiğinde, onun köyünde yaptığı faaliyetleri kim yapacak? Bunu hiç düşünmüyorlar.Köylü, köyünü terk etmiyor, ekimden besicilikten vazgeçiyor. Bu sefer Türk ekonomisi zayıflıyor. Çocuğa anlatsan bu dediğimi anlar. Ama hükümet anlamamakta ısrarlı.
“BUNLARIN HİÇ KABAHATİ YOK. BÜTÜN KABAHAT MUHALEFETTE, BİR DE LOBİLERDE…”
Lobi dediğiniz hangi lobi? Soğan lobisi mi, domates lobisi mi, patates lobisi mi? Soğanın, patatesin lobisi mi olur Allah aşkına? Bunu ne için yapıyorlar? Türkiye'yi bu hale getirdiler, borç batağına getirdiler, işsizliğe zirve yaptırdılar, enflasyon aldı başını gidiyor hala durduramıyor ve hiç kabahatleri yok. Bütün kabahat muhalefette, bir de lobilerde. Gerçi depolara baskın yapıp, soğan lobisini bertaraf ettik diyorlar. Allah akıl fikir versin.
“DIŞ GÜÇLERLE İTTİFAK KURAN BUGÜNKÜ İKTİDAR”
Dış güçlerle en irtibat kuran, ittifak kuran bugünkü iktidar. ABD'yi stratejik müttefik olarak ilan eden, Irak'ta Amerikalılar'ın işgaline destek veren, Suriye'yi karıştıran, Libya'da onlarla beraber hareket eden kim? Bugünkü iktidar. Avrupa Birliği'nin medeniyet projesi olarak görüp, bütün tavizleri onlara benzeyeceğiz diye veren kim? Yine bugünkü iktidar. Hangi dış güç var bunun dışında. Çin var, Rusya var güç dediğiniz zaman. Çin çok uzakta. Rusya'yla da ittifak içine girdiler.
Hangisini suçluyor bunlar “dış lobiler” dedikleri zaman. Suçladıkları dış lobilerle iç içeler, eğer varsa böyle bir lobi.
“TÜM BELDELERDE ADAY GÖSTEREN TEK PARTİYİZ”
Genel seçimlerde yüzde 10 barajı bizi bir ittifak içinde olmaya mecbur etti. İkincisi de eğer Meclis'te belli bir çoğunluk olmuş olsaydı, bugün tek kişinin yönetiminden bahsetmeyecektik. Meclis'te belli bir çoğunluğunuz olacak ki, bazı konularda Cumhurbaşkanı'nı sorguya çekebileceksiniz. Cumhurbaşkanı dışında sorumlu kimse yok. Bazen Bakanlar Kurulu diyorlar. Ne Bakanlar Kurulu? Türkiye'de Bakanlar Kurulu diye bir kurul yok, Cumhurbaşkanı'nın istediği kişilerden oluşturduğu, hiçbir yetkisi olmayan bir heyet var. Kararı Cumhurbaşkanı tek başına veriyor. İşte biz bunun için Meclis'in denetimini ortaya mutlaka koymamız gerekir diye bir mutabakat sağlamıştık.Mahalli idareler seçiminde yüzde 10 barajı yok. Mahalli idarelerin bu yönüyle genel idareye etkisi de söz konusu değil. Dolayısıyla biz bir ittifak içinde değiliz. Saadet Partisi, bu seçimde Türkiye'nin tüm seçim bölgelerinde, yani her belediye başkanlığına, belediye meclis ve il genel meclisi üyeliklerine aday gösterecek. Şu anda Yüksek Seçim Kurulu'nun belirlediği 1389 belediye başkanlığında seçime giriyoruz biz. Her beldede aday gösteren tek partiyiz. Ama bizi bir şeye yamamak istiyorlar. Bizi itham etmek istiyorlar. “Siz hala ittifak içindesiniz” diyorlar. Yahu Allah'tan korkun. İktidar partisi olarak siz her yerde seçime girebiliyor musunuz? Giremiyorsunuz. “Girmiyor” değiller, “giremiyorlar”. Çünkü girdikleri zaman kaybedeceklerini biliyorlar. Bunun için ittifak yaptılar.
Öbür taraftan da CHP ile İyi Parti de bir ittifak yaptı. Biz ne o ittifakın, ne bu ittifakın içindeyiz. Bizi ille de başkalarıyla ittifak yapıyormuş gibi, hele de de bu ittifakların içinde bulunmayan partilerle işbirliği içindeymiş gibi göstermek. Buna ne söyleyebilirim ki? İnancım gereği şunu söylerim; Allah'tan korkmayanlar bu iftiraları yapanlar.
“MÜSLÜMAN YALAN SÖYLEMEZ”
Saadet Partisi’ni ittifak içinde göstermek yalan. Müslüman yalan söylemez. Ben Cumhurbaşkanı için söylemiyorum. Müslüman yalan söylemez. Müslüman için sormuşlar Peygamber Efendimize; “Müslüman hırsızlık yapar mı? “Yapabilir”, “Müslüman adam öldürür mü?” “Öldürebilir”, “Müslüman yalan söyler mi?” Diye sormuşlar, “Yok” demiş. “Müslüman yalan söylemez.” İftira edemez. İftira yalanın daha ileri gidenidir. Niye bu yola sapıyorlar. İktidar artık gücünü kaybettiğini anladı. Oyları düşüyor. Kendisinden kopan oylar nereye yöneliyor? En çok doğrudan doğruya Saadet Partisi'ne yöneliyor. Bunu görüyor. Kendi oyları, seçmeni kimlere karşı tepkili? Sol kesime karşı tepkili. “O zaman ben özdeşleştireyim bunları ki, buraya gitmesin” politika bundan ibaret. Halbuki geçen seçimde biz bunu kırdık.
“BİZİ HAİNLİKLE İTHAM EDİP, OYLARIN KAÇMASINI ENGELLEME ÇALIŞIYORLAR”
Türkiye hakikaten bunların iddia ettiği gibi beka problemi içindeyse, beka problemi olan ülkeler önce iç barışı sağlamak mecburiyetindeler. Herkes birbirini kucaklamalı. Farklı fikirler, farklı kanaatler olabilir. Ama dışarıdan gelecek bir tehlikeye karşı biz yekvücut direnmeliyiz. Ama bunlar ötekileştiriyor, bölüyor; Türkiye'nin kendi cephesine oy veren vatansever, diğerleri vatan haini. Ya bir Cumhurbaşkanı özellikle bunu söyleyebilir mi? Cumhurun başkanı. Bir parti başkanını tenkit edebilir ama hiçbir zaman hainlikle itham edemez. “Fikirleri yanlış, bizi felakete götürür” diyebilir, ama hainlik? Allah muhafaza. Bizi böyle hainlikle itham ederek oyların kaçmasını önlemeye çalışıyor.
“VATANDAŞ ‘BEN HIRSIZA OY VERMEM' DİYOR”
Ben gittiğim yerlerde şunu görüyorum; Artık halkın bu iktidara itibarı da, itimadı da kalmadı. Bu iktidara güveni kalmadı. Çünkü bugüne kadar o kadar çok yanlış, yalan iş yaptılar ki. Artık bittiler. O iktidar partisinin ilçe başkanının çıkıp da “kendi hırsızımıza oy veririz” demesi bile işin fecaatini görme bakımından önemli. Vatandaş, “ben hırsıza oy vermem” diyor şimdi. onun için deniz bitti, tükendiler. Şimdi ne yapıp da birilerini vatandaşın nezdinde küçük düşürebiliriz, bu çabanın içindeler. Seçtikleri yol da işte kendileri ile aynı paralelde bulunmayan sol kesime ait seçmeni ötekileştiriyor, vatan hainliğiyle itham ediyor, kendisinden kayacakları da “bak onlarla bir araya gelirlerse bunlar da aynıdır” diye oradan caydırmaya çalışıyor. Ama artık kimse buna itibar etmiyor. Görüyor çünkü.
“PARAYI TOPRAĞA GÖMÜYORLAR”
Her sektörde başarısız oldular. Eğitim tam bir keşmekeş. Lise açar gibi üniversite açıyorlar. Üniversitelerin pek çoğunda öğrenci yok, yeterli öğretim görevlisi yok. Bir yere üniversite açarken, “şu kadar insan öğretim görevlisi olacak, şu kadar hizmetli olacak, şu kadar da talebe gelirse, ekonominize katkı sağlanacak”. Üniversite böyle açılmaz, yapmayın, Allah'tan korkun. Bir sürü masraf. Oraya harcayacağınız masrafı, orada bir üretim, sanayi tesisi kurmaya harcasanız çok daha verimli olur. Ülke ekonomisi kalkınır. Bunun için ben sürekli “parayı toprağa gömüyoruz” diyorum.
“BU İKTİDAR 28 ŞUBAT'IN ÜRÜNÜ…”
28 Şubat'ta Türkiye bir kalkışma ile karşılaştı. Ne oldu? Asker tavır koydu seçilmiş hükümete. Sivil toplum örgütleri, özelikle sendikalar, medya tavır koydu. Sermaye çevreleri ve adalet mekanizması tavır koydu. Şimdi bunların hiç bir tanesi yok. Kimse bu hükümete tavır koyamıyor. Çünkü medya inhisarında. Hakimler inhisarında, karar vermekten korkuyorlar. Hükümetin istemediği bir kararı verecek bir babayiğit çıkmıyor şu an. Zaten karar verseler de önemi yok, mesela bir öğretim görevlisini bir yerden almışlarsa bir bahaneyle, davalarını kazansa bile görevine iade edilmiyor. Böyle bir mantık olur mu? Biz onun için 28 Şubat'ı bunlara da bir misal diye gösteriyoruz. 28 Şubat'ın ürünü bu iktidar. Onun neticesinde ortaya çıktılar. Erbakan Hoca tasfiye edilince. Ama şimdi kendileri öyle bir sistem kurdular ki, kimse tenkit etmeye cüret edemiyor, bir kaç tane medya organının dışında. Böyle bir ortam olmaz ki. Böyle bir ortamda insanlar huzur bulamaz ki. Hele de adaletin olmadığı bir yerde kimse çalışmak istemez.
“PARA VEREREK, BEYİN GÖÇÜNÜ ENGELLEYEMEZSİNİZ…”
Beyin göçü var deniyor. Beyni olan insanlar fikirlerini rahatlıkla söylemek isterler. Yani üretken, fikir üreten insanlar. Siz onun önüne geçerseniz, bu memlekette yaşamaz, fikirlerini rahatlıkla ifade edeceği bir başka memlekete giderler. Ve gidiyorlar. Onları para vererek geri getiremezsiniz.
Öbür taraftan sermaye de durmuyor, aldı başını gitmiyor. Milyarlarca dolar Türk iş adamlarının dışarıda yatırımları var. Niye? Türkiye'yi kendileri için güvenilir bulmuyorlar. Yarın bir bahane ile bizim de malımıza el konulabilir endişesi var. bunları düzelteceklerine başkalarını suçluyorlar. Bu da problemleri çözmüyor.
“DEVLET FABRİKA İŞLETMEZ” DEYİP FABRİKALARI SATTILAR; TÜRKİYE'DE ÖZEL SEKTÖRÜN EN BAŞARILI OLDUĞU İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ TOKİ İLE DEVLETLEŞTİRDİLER..”
Herşeyi özelleştirme yoluna gittiler. “Devlet fabrika işletmez, fabrikaları o yüzden satıyoruz” dediler. Ama işin garibi Türkiye'de özel sektörün en başarılı olduğu inşaatı devletleştirdiler TOKİ'yi kurarak. Bunu nasıl izah edecekler? TOKİ'ye öyle yetkiler verdiler ki. Bir yerde TOKİ'ye bir arsa tahsis edildiği zaman, belediyeler o arsanın imarına karışamıyor. Yani beş katlı bina yerine, 50 katlı bina yapabiliyor. Sonra da görüp, “buraya böyle bina yapılır mı” diyorlar. Yapan kendileri.
“CEPSİZ CEKET TUTTU…”
Seçim öncesinde en çok konuşulan konulardan biri de Saadet Partisi’nin reklam kampanyası.
Sinemalarda film öncesinde yayınlanan Saadet Partisi reklamlarında kullanılan “Sülün Osman” ve “penguenler”, en çok ses getiren kampanya oldu. Temel Karamollaoğlu, “kampanyanın Saadet Partili gençler tarafından yürütüldüğünü, uzmanlardan da destek aldıklarını belirterek, “Bizim imkanlarımız Türkiye'deki havuz medyasına reklam vermeye imkan vermiyor. Paramız da olsa vermiyor. Havuz medyası, bizi tenkit edeceği zaman ancak ekranlara çıkarıyor. Yoksa bize fikirlerimizi anlatmak için bir fırsat vermiyor” dedi.
Kampanyada kullanılan “cepsiz ceket” sembolünün halk tarafından büyük kabul gördüğüne dikkat çekti.
Karamollaoğlu, “cepsiz ceket”in anlamını şöyle anlattı;
“Türkiye'de maalesef yolsuzluk ve israf kural haline geldi neredeyse. Bunu iktidar yanlıları da kabul ediyorlar. Önüne geçmek için çaba sarfediyoruz diyorlar. Ama sadece diyorlar. Bir ilçe Başkanı çıkıp da “bizim hırsızımızı destekleriz” diye bir ifade kullanması, bunun ne kadar korkunç boyuta geldiğinin en açık ifadesi. Cepsiz ceket, dürüstlüğün, harama el uzatılmamasının, yememenin, yedirmemenin, rüşvetin olmayacağı bir belediyecilik anlayışını temsil ediyor.”
“CUMHURİYET ÜNİVERTESİ 1974'TE KURULDU, “BEN KURDUM” DEDİ…”
Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sivas’taki mitinginde, 1974 yılında kurulmuş Cumhuriyet Üniversitesi’ne “biz kurduk” demesine de değindi. Karamollaoğlu şöyle konuştu;
“Cumhuriyet Üniversitesi 1974'te kuruldu. “Ben kurdum” dedi. Ben bunu şöyle görüyorum; Belki bir zihin kargaşası. Ama eğer bilerek söylüyorsa, vatandaşın üzerinde bir etki meydana getirmeye çalışıyorsa, kendisinin olmayan bir şeye sahip çıkması, vatandaş üzerinde menfi etki yapar. Mantıklı değil. “