Karabağ için tehlikeli "barış"
Önümüzdeki günlerde Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Karabağ sorunuyla ilgili bir toplantıda bir araya gelecekler. İlk bakışta pek dikkat çekmeyen rutin görüşmeler süreci içinde değerlendirilebilir bu toplantı. Zaten bugüne kadar iki ülkenin cumhurbaşkanları da rahmetli Haydar Aliyev’den bu yana yılda bir ya da iki kez sonuçsuz zirvelerde bir araya geliyorlardı. Çünkü Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmeye niyeti yok, dahası burada uydu bir bağımsız devlet kurmak amacıyla çalışmalar yapıyor. Eski Sovyet dünyasının yeni uyuşturucu baronları, PKK üsleri ve nihayet önemli bir Rus askeri varlığı bulunuyor Ermeni işgali altındaki Karabağ’da.
Ne var ki bu son görüşme günlerindeki bir madde nedeniyle diğerlerinden ayrılıyor: Karabağ’a uluslarararsı barış gücü getirilmesi. Bu konu ilk kez AGİT tarafından gündeme getirilmişti. Tıpkı Bosna, Kıbrıs gibi ülkelerde B. M.’nin oluşturacağı askeri barış güçlerine benzer uygulama, Batı’dan AB ve ABD’den bir süredir destek görürken, Moskova kendi askerlerinin de katılması koşuluyla net tavır sergilemese de belli bir esneklik gösteriyor. Türkiye ise Kafkasya’daki Büyük Oyun’da artık SSCB’nin dağılışını izleyen yıllardaki gibi “büyük oyuncular” arasında sayılmıyor. Oysa Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi önemli bir enerji yolunun yanı sıra çeşitli doğalgaz ve enerji projelerinin hayata geçmesinde önemli rol oynayan Türkiye Karabağ’daki olası kritik gelişmelerle ilgilenecek yerde Ermeni kapısının açılması için çalışmalarını yoğunlaştırmış durumda. Kendisini barış havarisi gibi göstermeye çabalarken sürekli maskesini yere düşüren Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Türkiye’nin kapının açılması ve Ermenistan’la barış sürecine girilmesi isteğini “Ankara’nın tavizi” olarak değerlendirmiş. Genel olarak Erivan yönetimi Türkiye’yi bu konuda çözeceğini ya da dize getirebileceğini düşündüğünden olacak yıllardır aynı taktiği uyguluyor. Türkiye’nin ve Ermenistan’ın dışişleri heyetleriyse iki yıldır İsviçre’de gizli gizli buluşup görüşmeler yapıyorlar. Neden ve hangi gerekçeyle kimsenin bilgisi yok, sanki Suriye-İsrail barış görüşmelerini anımsatan bir coğrafi dekor içinde gerçekleşen bu görüşmelerden sonra Ankara’nın örneğin uçuşlar ve benzeri bazı konularda açıklama yapmadan Ermenistan’da bize göre, “Türkiye’yi kendi amaçları yönünde yoğurmak ve Bakü karşısında yandaş değil de tarafsızlaştırmak” için yürüttükleri diplomatik operasyon yönünden oldukça önemli tavizler verdiğine tanık oluyoruz.
Buna karşılık Başbakan Erdoğan’ın Bakü’deki Türk Kurultayı ve son Almanya gezisindeki Karabağ ile ilgili açıklamaları Dışişleri’nin yürüttüğü
Ermenistan diplomasisiyle taban tabana karşıtlık gösteriyor.
Neyse... Son gelişme konusunda Ankara’nın net tavır koyması gerekiyor. Bu tavır Batı ve Rusya tarafından desteklenen Ermenistan’ın işgal ettiği Karabağ’dan çekilmesi için Barış Gücü’ne karşı çıkması şart. Çünkü böyle ters bir gelişme değil barışa hizmet etmek, Kafkaslar’daki yangını daha da ateşlemekten başka işe yaramaz. Bununla da kalmaz, Türkiye’nin “Bakü ile yola devam, ama Erivan’a da selam” şeklinde özetlenecek diplomasisine darbe de vurur. Ayrıca o Barış Gücü’ne Türk askerinin katılması da önlenecektir.
Büyük güçlerin Kafkasya sahnesinde daha güçlü olmak için yalnızca ekonomi ve diplomasi yeterli olmuyor.