Kanunların hiç mi önemi yok?
Son günlerde başbakanın bir sözü üzerinde çok duruldu. Başbakan, Türklerin soykırım yaptığı konusunda meclislerinde karar alan ülkelere karşı, Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermenileri sınır dışı edebileceğinden bahsediyordu. Evet, başbakanın bu çıkışı üzerinde çok duruldu, çok farklı yorumlar yapıldı. Genellikle bu tutumun gayriinsanî olduğu vurgulandı.
Benim yazımın konusu, soykırım iddialarına karşı Türkiye’de kaçak çalışan Ermenilerin koz olarak kullanılması değildir. Ben bu tutumun insanî veya diplomatik yanlışlığı üzerinde durmayacağım. Ben, Ermenistan vatandaşı olan Ermenilerin Türkiye’de kaçak olarak çalışması olgusunun başbakan tarafından itiraf edilmiş olması üzerinde duracağım.
Bence bu, dehşet verici bir durumdur. Kanunları uygulamakla yükümlü bir yönetici, nice yıldan beri kaçak olarak çalışan yabancılara karşı kanunları uygulamadığını, kanunsuzluğa bilerek göz yumduğunu itiraf etmektedir. Evet bu, dehşet verici bir durumdur. Fakat işin daha da dehşet verici yanı bu durumun, hiç kimse tarafından umursanmamış olmasıdır. Bu, kanunsuzluğun, kanunsuzluğa göz yummanın ülkemizde olağan hâle geldiğini göstermektedir.
Başbakan birkaç gün sonra da anayasa değişikliğinden bahsederken “millet bizi kanun yapalım diye seçti” demiştir. Kanunları uygulamadıktan sonra kanun yapmanın ne anlamı var ki? Hatta kanun yapsın diye oluşturduğumuz meclisin ne anlamı var?
Kanunların uygulanmaması, kanunsuzluğa göz yumulması gerçekten de Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir. Türkiye bir kaçak inşaat cennetidir; kaçak yapılmış mahallelerle şehirlerin şişip şekilsizleştiği çarpık varoşlar cennetidir. Kaçak yapılmış mahallelere yol, su, elektrik, toplu taşıma hizmeti götürerek kanunsuzluğu cezalandırmak yerine mükâfatlandıran bir ülkedir Türkiye. Birden fazla kadınla evliliği yasaklayan; fakat bu suçu işleyeni asla cezalandırmayan bir ülkedir Türkiye. Aile planlamasıyla nüfusu azaltmaya çalışan, fakat iki-üç kadınlı ağaların, şıhların, marabaların 20-30 çocuklu ailelerinin cirit attığı bir ülkedir Türkiye.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri bölücü PKK terörüdür ama, Nevruz kutlamalarında PKK propagandası yapılmasına göz yumulur; hatta “İşgalci Türkiye Van’dan defol” pankartı açılmasına müsamaha edilir; üstelik “aman olay çıkmadı” diye de sevinilir. Bu hadiseler de ülkenin İçişleri Bakanının, kabine toplantısından ayrılıp BDP başkanıyla Nevruz kutlamaları konusunda konuşmasından birkaç gün sonra meydana gelmiştir. Düşünebiliyor musunuz; bir ülkenin İçişleri Bakanı, Bakanlar Kurulu toplantısını bırakıyor; BDP başkanıyla Nevruz kutlamaları konusunu görüşüp tekrar Bakanlar Kurulu toplantısına dönüyor. Ve bu görüşmenin ardından gelen günlerde PKK övgülü, Öcalan övgülü mitingler yapılıyor; daha dün yasaklanmış insanlar mitinglerde konuşuyor. Biz de hadise olmadı diye seviniyoruz.
Evet, adına yasama yani “kanun yapma” organı denilen TBMM niçin var? Niçin kanun yapılıyor? Yoksa biz bilmiyoruz da kanunlar, müsamaha edilebilecek olanlar, müsamaha edilemeyecek olanlar diye ikiye mi ayrılıyor? Yoksa biz bilmiyoruz da bazı yetkililerin bazı kanunsuzluklara göz yumma yetkisi mi var? Yoksa biz bilmiyoruz da bu ülke Ali kıran; baş kesen ülkesi mi?
Yazımı burada bitirmiş ve bir dostuma okumuştum. Dostum bana dedi ki: “Sen bilmiyor musun, Türkiye’de dokunulmazlık diye bir müessese var; buna göre kanun yapmak üzere seçtiğimiz insanların kanunsuzlukları soruşturma konusu yapılamaz.”
Ne cevap verilebilirdi ki?.. Dostuma hiçbir cevap veremedim.