Kanundan önce partiler mi demokratikleşse acaba!..
Parti içinde aksini iddia edenler olsa da, biz dışarıdan bakanlar için Kemal Kılıçdaroğlu, -tam da geçenlerde Ahmet Hakan'ın yazdığı gibi- "iyi insan";
Diyaloğa açık...
Ötekileştirici değil...
Hoşgörü/tahammül sahibi...
Kompleksi yok; rahat...
Sempatik...
Vicdanlı...
Duyarlı...
İşte tam da bu nedenlerle dünkü konuşması olmadı; gemileri yakan, köprüleri atan "azar" tonu ona yakışmadı.
O ne şiddet, ne celaldi öyle!
Her şeyden önce, madem ki bu kadar dolmuştu "patlama"nın yeri tüzük kurultayı değil çok kısa süre önce yapılan seçimli kurultay olmalıydı.
Madem ki partiyi yönetim şeklini değiştirmeye, tabiri caizse "sıkıyönetim ilan etmeye", mesela izinsiz televizyona çıkan milletvekillerine kapıyı göstermeye karar verdi, madem ki CHP teşkilatları bundan böyle karşılarında "sabrı taşmış" yeni bir Kılıçdaroğlu görecekti, bunu delegenin de bilmeye hakkı vardı;
Ona göre oy kullanırlardı...
Kim bilir, belki de bu tarzıyla aynı desteği alamazdı...
Son tahlilde;
Türk siyasetinin "demokratik kültürü en yaşayan/yaşatan partisi" böyleyse...
Acaba, siyasi partiler kanunundan önce siyasi partiler ve dahi siyasiler mi demokratikleşse? Bunun için kanun çıkarmaya da gerek yok neticede!
***
GÜNÜN SÖZÜ
"Yönetmek ve komuta etmek, başkalarınca dinlenmek ya da kendine itaat edilmek hakkına 'otorite', elde bulunan ve kendini dinletme ve kendine itaat ettirme gücüne de 'iktidar' diyoruz. Bütün gücü elinden alınmış ve baldıran zehiri içmeğe mahkum olmuş bilgenin manevi otoritesi azalmaz artar. Gangsterin ya da tiranın ise otoritesiz bir iktidarı var."
Jacques Maritain
***
'Ankara'da savcılar var'mış
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Nurettin Yıldız hakkında başlattığı soruşturmayla ilgili olarak "Ya Cumhurbaşkanı rahatsız olmasaydı?" diye sormuştum dünkü yazıda...
Öyle ya, Cumhurbaşkanı bu konudaki tavrını beyan edene kadar, Yıldız yargı nazarında "dokunulmaz"dı adeta... Hakkında soruşturma başlatılmadığı gibi, bir de üzerine "hukuk devleti"nde "suç" sayılması beklenen sözlerini eleştirenleri yargılıyordu mahkemeler...
Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Odabaşı aradı; Yıldız hakkındaki soruşturmanın, talimat üzerine değil Cumhurbaşkanı'nın açıklamasından üç gün önce (5 Mart 2018'de) başlatıldığı bilgisini verdi.
Madalyonun bu yüzü hukuk devleti adına sevindirici.
Lakin bir de öteki yüzü var...
Dün, Odabaşı aradıktan hemen sonra, hak yemiş, haksızlık yapmış olmamak için hemen sosyal medya hesabımdan da paylaştım soruşturmanın -olması gerektiği gibi- siyasi tepkilerden bağımsız olarak açıldığı bilgisini...
Ve fakat kimseyi inandıramadım iyi mi!
İnsanların büyük bölümü "Oh be Ankara'da savcılar var" diye umutlanacakları yerde, doğru adımların altında bile "bir bit yeniği" arar olduysa, demek ki, Türk yargısının başka bir çok aksayan ayakla birlikte -belki onların hepsinden önce- toplumun "adalet" kavramı ve sistemine güvenini yeniden tesis etmesi gerekli...
***
Eyvah... Eyvah...
"Şifalı otlar"a eyvallah...
Bitkilerden el yapımı merhemlere, çaylara, yağlara eyvallah...
Doğal tedavilere eyvallah...
Ve fakat...
Sağlık Bakanlığı'nın şu "Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp" girişimi maksadını aşar, muskacıların, "nefesi kuvvetli hoca(!)"ların dolayısıyla da bambaşka bir istismar alanının önünü açarsa...
İşte ona eyvah!
***
SORU-YORUM
AKP'nin "Türkiye'de bir ilk" dediği ve her şehrin derdini, beklentisini yerinde, o şehirde yaşayanlardan dinlemek üzere dün yola çıkan "Şehrim 2023" otobüsleri, buram buram, İYİ Parti'nin vatandaşın derdini yerinde dinlemek üzere il il gezen "Anlat Hemşehrim, Dertleşelim" otobüsleri kokmuyor mu?
Adını siz koyun; aşırı dozda esinlenme mi demeli, siyasi intihalin "altın vuruş"u mu?
***
"Geberip gideceğiz..."
Şeker fabrikalarının satışı... Nişasta bazlı şeker belası... Mısır şurubu... Küresel tezgâh...
Günlerdir mikrofon uzatılmayan uzman kalmadı; siyasiler, doktorlar, araştırmacılar, bakanlar, takanlar kim varsa konuştu ama hiçbiri köylü/çiftçi/pancar üreticisi Nihat Babaözlü kadar net izah edemedi bu işin sonunu:
"Ağdalı lafa gerek yok. Kestirmeden konuş. Hepimiz geberip gideceğiz bu böyle olursa..."
Kapiş?