Kanserle yaşam kader oldu
Kırklareli Babaeski'den yazan İnşaat Yüksek Mühendisi Celal Erdem, bir zamanlar kaynakları yeryüzünün en kıymetli sularından sayılan Ergene'nin katledilmesine karşı yazdıklarımıza destek mesajı yollamış.
Yöre insanı olarak özeleştiriyi de ihmal etmiyor Erdem:
"Tepkisiz ve kolay unutan toplumun bireyi olduğumuzu yüzümüze çok açık olarak haykırıyorsunuz.
Ders alınması gerekli konuları nedense erteleyip "başkaları nasıl olsa uğraşır" diyerek geçiştirdiğimizi kendi yaşamımdan örneklerle de yaşıyorum. Bunun nedeni; sürekli ekonomik sorunlarla uğraşıp toplumsal davranış disiplinine zaman bulamamamızdır.
Ekonomik sorunlarını çözmüş toplumlarda, kültürel gelişme yüksektir ve de sosyal davranış, özellikle toplumsal yararlar karşısında hassastır. (Kendi görüşüm. Eksik yanlar olabilir.)
Ergene havzasında doğmuş ve üniversite öncesi yaşamış biri olarak şimdiki durumu içler acısı duygularla izliyorum. Havzanın geçmiş belediye başkanlarının bazılarına ve yetkililerine Ergene'den alınacak su örneklerini başta İstanbul ilçe merkezleri, Ankara ve önemli şehir meydanlarında halka sergilenmesini önermiştim. "Gerekirse meydanlarda yerlere dökerek!"
Maalesef bu protesto gerçekleşemedi.
TEMA gibi kuruluşlar temenniler ve yüzeysel önerilerde bulundular.
Trakya ahalisinin de politik görüşü genelde "ulusunu sevenler ve ülke bütünlüğünü savunan kesim" olduğu için yöneticiler fazla ilgili olmadı.
Kanserle yaşam kaderi oldu Trakya'mızın.
İnşallah! gözüpek, girişken ve halkın sağlığını ekonominin önünde gözetecek yönetici gençler iş başına gelir ve bu iş çözümlenir."
*
"Millet" olmaktan vazgeçmemeliyiz
Kıdemli, artık "aileden" olan okurlarımızdan Mimar Emin Dindar çok uzaklarda Umman'da ama belli ki aklı da fikir de hep vatan toprağında. Oturmuş, Muskat'tan, etnik ve dinsel ayrımcılık olmaksızın birlik ve bütünlük çağrısı yapmış:
"- Güvenlikçi politikalarla bir yere varılmaz diyenler ülkenin Doğu ve Güneydoğusu'nu düşük yoğunluklu bir savaşın tam da içine soktular.
- Muhalefet partilerini Sivas'ın ötesine geçememekle itham edenler bugün Silopi'ye gizli kapaklı ziyaretlerini devletin kudretiymiş gibi gösteriyorlar.
- "Bunlar morg bekçisi, bakın artık analar ağlamıyor" diyenler bugün bir elinde mikrofon bir eli tabut üzerinde "ne mutlu Şehit ailesine" diyebiliyor.
(...) Her gün duyduğumuz şehit haberleri, süren operasyonlar, büyükşehirlerde patlayan bombalar ve yaşanan çatışma haberleriyle kurgulanan duygusal kopuşun, oluşması istenen toplumsal travmaların aksine millet olmanın gerekliliğine daha çok inanmamız gereken günlerden geçiyoruz.
Etnik bölücülükle memleketimiz kan gölüne dönmüşken birde olması muhtemel mezhepsel provokasyonlarla, çatışma ortamının Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar taşınması en büyük çekincemiz olmalıdır. Toplumu meydana getiren bireyler arasında, hedef birliği ve ortak değerler bütünü olan millî kültürümüzü son ana kadar muhafaza edip bu felaketten kurtulmaktan başka çaremiz yok. İhanetin, din ve vicdan sömürüsünün, hırsızlığın, yolsuzluğun, terörün sarmaladığı memleketimizin çıkış yolu tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi etnisite ve mezhepsel aidiyete bakmaksızın milli birlik ve beraberlikten geçiyor."
*
Cavit Kavak'ı örnek alsınlar
Eski Başbakanlık bürokratlarından biri gönderdi aşağıdaki anekdotu. "Meclis Başkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu, AKP yöneticileri ve devletin her düzeydeki bürokratı Cumhurbaşkanı'yla ters düşmekten bu kadar korkuyorlarsa Cavit Kavak'ı örnek alsınlar" diyor. Bakın neden:
"...Özal'ın Başbakanlığı döneminde hem parlamentoda, hem de kamuoyunda da sert tartışmalara neden olan bir yasa taslağına ilişkin gazeteciler Cavit Kavak'a soru sorarlar.
Gazeteciler: Sayın Kavak bu taslak hakkındaki görüşünüz nedir?
Cavit Kavak: Ben bu konuda Sayın Özal gibi düşünüyorum!
Gazeteciler: Ama Sayın Kavak, Sayın Özal bu konuda bir görüş açıklamadı!
Cavit Kavak: O zaman açıkladığında aynı görüşte olacağım!
...Buradaki espri ve ironiye en çok Özal'ın kendisi gülmüştü!
Ama aynı zamanda bu anekdot, siyasetin 12 Eylül sonrası nasıl lider sultası ile yönetildiğine ilişkin garabetini de ortaya koymuştu!
Meğer o günleri de arayacakmışız da haberimiz yokmuş!!! Vah halimize!!!"
*
Gündem tuzağı
Prof. Dr. Selim Kurtoğlu muhalefeti uyarıyor ve 'yönünü iktidarın tayin ettiği polemiklere hapsolmaktan vazgeçmesini' öğütlüyor.
Mesela "Aydınlar bildirisi tartışmasıyla iktidarın terör olaylarındaki sorumluluğunu gizlemesine ortak olmak yerine çözüm sürecindeki hataları vurgulayın" diyor. Yahut "AYM kararını tanımama tartışmasıyla gündemin karartılmasına katkıda bulunmak yerine terör ve yolsuzlukları unutturmayın..."
*
GÜNÜN SORUSU
"Ne yurtta kaldı barış ne de cihanda" diyen eğitimci Mehmet Halil Arık, Denizli'den soruyor:
"14 yıl boyunca böyle bir yönetime katlanma zorunluluğu, bizlere verilmiş bir ilahi ceza mı!?.."