Kan baronlarıyla müzakere sanatı
İki kitap tavsiye edeceğim bugün: Kan Baronlarıyla Müzakere Sanatı/ Paris’te Son Tango ve Dağlar Çocuk Parkı Değildir Heval...
Andaç Yayınları tarafından çıkarılan kitapların yazarı Tuncer Günay... Terör stratejileri üzerine yıllardır yazdığı yazı ve kitaplarla tanınan Günay, 13 Nisan 1998’den beri Türkiye’nin elinde olan Şemdin Sakık’la ilgili çok önemli çalışmalara imza attı... Onunla Diyarbakır Cezaevi günleriyle birlikte temas kurdu, yazıştı, PKK ve Apo’nun iç yüzüyle ilgili birinci ağızdan bilgileri kamuoyuyla paylaştı... Medya ve yayınevleri genellikle konuya ya ürkerek ya da ‘zamanın ruhu’na aykırı bulduklarından olsa gerek mesafeli yaklaştılar... Bunun üzerine Günay da inatla ısrarla kendi imkânlarını ve çevresinin desteğini kullanarak ‘kaynak’ niteliğindeki bilgileri derledi ve tarihe zaptetti...
Şemdin Sakık... Bir terörist... Dağ kadrosundan olan öz kardeşi Adife öldürülmüş, diğer kardeşi Arif ise ömür boyu hapse mahkûm olmuş... Ama başta Sırrı Sakık olmak üzere üvey kardeşlerinden hiç birisi dağa çıkmamış, çocuklarının da çıkmalarına izin vermemişler... İki farklı hayat akmış, birisi dram ve yoksulluk içinde dram, diğeri lüks ve şatafat dolu... Yine de kitaplarda aktarılanları bu çelişkiye isyan eden ruh hâliyle izah edersek herhalde objektif davranamış oluruz...
PKK içinde Şemdin Sakık’ın bir özelliği de şu: 18 yılla, silahlı çatışma ortamında dağlarda en uzun süre hayatta kalan terörist... Merkez Komite’den, örgüt militanlarının aşağılamasına kadar savrulan bir sicil... Şimdi o hayatla ve PKK’yla hesaplaşıyor... Tuncer Güney de bu hesaplaşmaya ayna tutarak, hızla gelişen olaylarla ilgili aslında PKK’nın yapmaya çalıştığının ve Apo’nun stratejisinin izini sürüyor...
Apo’yla ilgili sansür kaygısı taşımadan en kestirme ifadeler Sakık’ın ağzından dökülüyor... Bunların yorum değil, birlikte geçen yıllarda yapılmış tesbitler olması önemini arttırıyor elbette... PKK’nın bağlantıları ve stratejileriyle ilgili birinci ağızdan çıkan değerlendirmeler, bugün farklı bir kimlikle sunulmaya çalışılan terör örgütünün iç yüzünün anlaşılması açısından gözden kaçırılmaması gereken ip uçları taşıyor...
Ülkenin tek bakış açısıyla yönlendirilmeye çalışıldığı şu günlerde, ‘gündeme aykırı’ bu tür kitapların yayımlanması da, vitrinde sergileyecek kitabevi bulunması da elbette çok kolay değil... Günay bu zorlu alanda, omuz vura vura kapıları aralamaya çalışıyor...
İki çalışmada da, PKK’nın Şemdin Sakık’ı cezaevinde neden ve nasıl öldürmek istediğinden örgütün ateşkesleri niçin ilan edip daha sonra niçin bozduğuna, mücadeleyi dağda kazanıp, ovada nasıl kaybetmeye zorlandığımızdan İmralı ve Kandil’deki savaş baronlarının gerçek niyetlerinin Kürtlerin sorunlarının çözmek olup olmadığına, PKK’nın nasıl bir uyuşturucu mafya özelliği kazandığından Paris’in göbeğinde Sakine Cansız ve diğer iki terörist kadını kimlerin öldürtüğüne dair yüzlerce kritik soruya cevap aranıyor... Bunlar sıradan bir itirafçının değil, bugün yolu ayrı düşmüş olsa da örgütün hemen her kademesinde görev yapan bir teröristin anlattıkları...
PKK’nın hiçbir şart öne sürmeksizin pazarlıksız biçimde silah bırakmasının ve dağdaki gençleri devlete teslim etmesinin dışında gerçek ‘çözüm’ün başlayamayacağını savunan Tuncer Günay şu sorularla kitabı bitiriyor: “Aksi halde sizin yenildiğiniz için masaya oturmak zorunda kaldığınızı anlatacaklar. Şimdi düşünün bakalım, devlet PKK’yla 30 yıldır sürdürdüğü mücadeleyi kazandı mı, kaybetti mi? Ovada ve müzakerelerde görünen manzara bu mücadelede devletin kazandığı hissini veriyor mu? Şemdin Sakık’a ve bana vermiyor. Öyleyse kim nerede yanlış yapıyor?”
Öne sürdüğü görüşlerin bir kısmına katılmak mümkün olmasa da, kan baronlarıyla müzakereye kafa yoranların, ‘baronların eski yoldaşı’na kulak vermeden yapacakları değerlendirmeler her açıdan eksik kalacaktır...