Kalite
Yıllardır sayılara bakıyoruz. Şu kadar ilkokul var, şu kadar lise açıldı, şu kadar üniversite kuruldu… Şu kadar mühendis, şu kadar doktor, şu kadar avukat, öğretim üyesi…
Elbette sayıların önemi var. Ne kadar okul, ne kadar okumuş insan olursa o kadar iyi. Ama bir de kalite var. Yedi yaşında köyündeki veya varoştaki evinden çıkıp okula gitmeye başlamış, 15-16 yıl okumuş, üniversite diploması almış ne kadar çok insanımız var. Ancak bu kadar yıllık eğitim o insanlarımızın birçoğunda bir değişiklik meydana getirmemiş. Hâlâ köyünde konuştuğu gibi konuşuyor, hâlâ mahallesinde davrandığı gibi davranıyor. Bir külhanbeyi mahallesinden geldiyse hâlâ omuzlarını eğerek yürüyor, hâlâ "yav, be" diye konuşuyor. Hâlâ köyündeki gibi "napıyong lan" diyor.
Eğitim insanlara bir yandan belli seviyede bir genel kültür kazandırmalı, bir yandan da onları medenî hâle getirmeli; giyim kuşamlarında, konuşmalarında, davranışlarında bir fark yaratmalı. Edinilen bilgi ve kültür insanların görünüşlerine, davranışlarına, konuşmalarına yansımalı; onları çevrelerinde saygı uyandıran kişiler hâline getirmeli.
Uzun bir süreden beri eğitim bunları sağlamıyor. Sonuç olarak bu da ülkenin sosyal hayatına, iş ve ticaret hayatına, siyaset hayatına yansıyor. En çok da siyaset hayatında görünürlük yaratıyor. Siyasilerde, yöneticilerde, bürokratlarda belli bir kalite görmek isteyen insanlar da elbette bu duruma çok üzülüyorlar.
Ancak işin bir de şu yanı var: Kalitesizlikten yakınanların tutumları. Hem kalitesizlikten yakınıyorsunuz, özel sohbetlerde filanın veya falanın ne kadar seviyesiz olduğunu söylüyorsunuz; hem de onlara karşı tepkinizi ortaya koymuyorsunuz. Tepki koymak bir yana en küçük bir iltifatta onların yanında yer alıyorsunuz. Bir makam veya mevki teklif edildiği zaman hemen kabul ediyorsunuz. "O makamdan sizi aldım." dediklerinde de kabulleniyorsunuz; hiçbir ciddi tepki göstermiyorsunuz.
Bir davet, bir ödül söz konusu olduğu zaman koşarak gidiyorsunuz; "Ben bu kaliteyle bir arada olamam." demiyorsunuz. Bu durumda siz de kalitesizliğe ortak oluyorsunuz.
Öyle anlaşılıyor ki "kalite" kavramının yanına bir de "karakter" kavramını eklemeliyiz. Hiçbir makama, mevkiye, çıkara aldırış etmeyen, onları elinin tersiyle iten, kudret sahiplerinden korkmayan karakter adamlarına da ihtiyaç var. "Ben bu kaliteyle bir arada olamam." nokta. Bence ülkemizdeki kaliteli insanların sayısı hiç de az değil. Onların hepsi dik durmayı becerebilse eminim ki kudret sahipleri de şöyle bir düşünmek ihtiyacı duyarlar. Kalitesiz davranış ve konuşmalarından vazgeçerler mi? Hayır, bu mümkün değil. İnsanlar 50-60 yaşından sonra davranışlarını kolay kolay değiştirmezler. Bence önemli olan, kaliteli insanların onlara yanaşmamaları, mümkün olduğu kadar onları yalnızlaştırmalarıdır.
Bir mesele daha var. Kalitesizlik, halkçılık gibi takdim ediliyor. Külhanbeyi gibi davranmak, köylü gibi konuşmak, yer sofrasında yemek yemek halkçılıkmış gibi gösteriliyor. Aksi tutum ve davranışlar da halka tepeden bakmak olarak yorumlanıyor.
Kalitesizliğin halkçılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Bizim köylümüz de işçimiz de esnafımız da okumuş insanların hâl ve hareketlerinde, konuşmalarında farklılık olmasını ister; okumuşluğun onlarda bir değişiklik yaratmış olduğunu görmek ister.
Hem kaliteli olmak, hem de köylüyle, esnafla, işçiyle kaynaşmak mümkündür. İdeal olan da budur. Esasen karakteri sağlam ve kaliteli olan insanlar tevazu sahibi olurlar ve hiç kimseye tepeden bakmazlar. Bu onların kalitelerinin de karakterlerinin de bir gereğidir.
Karakterce zayıf olanlar, sonradan görmeler, bütün kalitesizliklerine rağmen çok yüksek noktalara gelenler… İşte asıl onlar halka tepeden bakarlar. Halka değil hatta bütün insanlara tepeden bakarlar. Bulundukları makamların kendilerine itibar kazandırdığını zannederler ve itibar delisi olurlar. Kendilerini kudretli kabul ettikleri için karakterlerinin bütün zayıf noktaları da ortaya çıkar. Makama doymadıkları gibi paraya da doymazlar, lükse ve şatafata da doymazlar. Her şeyin sadece kendileriyle var olduğuna inanırlar; birlikte yola çıktıklarını birer birer silkeleyip atarlar.
Birer birer silkelenip atılan insanlar yol kenarında şaşkın bir vaziyette beklerken kudret sahiplerine yanaşanlar ise bir gün sıranın kendilerine gelebileceğini asla düşünmezler.
Kalite ve karakter önemlidir. Eğer bu iki haslet gereği gibi işlerse yeni yılda çok şey değişebilir.