Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, TV Net'te katıldığı bir canlı yayın programında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Suriye'deki savaşın 6 yıllık geçmişine bakıldığında konjonktürel hareketliliklerin yaşanmasının rutin haline geldiğini söyledi. Başından bu yana IŞİD'le mücadele stratejisinde bir takım temel hataların yapıldığını kaydeden Kalın, ABD'nin IŞİD'le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk'ün İdlib'deki terör örgütlerinin mevcudiyetiyle Türkiye'yi ilişkilendiren değerlendirmelerine de tepki gösterdi.
İşte Kalın'ın o açıklamaları:
“SUÇLAMALAR KABUL EDİLEBİLİR ŞEYLER DEĞİL”
"Şimdi IŞİD'la mücadele özel temsilcisi kişi de o dönemden kalma devam eden bir görevli ve zaman zaman onun PYD'lilerle, YPG'lilerle görüşmeleri, çektiği fotoğraflar, ziyaretler vesaireler basına da yansıyor. Resmi görüşmeler çerçevesinde Türkiye'ye de geliyor, heyet çerçevesinde. Bu son Middle East Institute'de yaptığı açıklama bizim için tabii ki kabul edilebilir bir şey değil. İdlib'deki bu terör örgütü yapılanmasının Türkiye ile ilişkilendirilmeye çalışılması, böyle bir imada bulunulması kabul edilebilir bir şey değil. Neden? İdlib'i biz kontrol etmiyoruz. Yani İdlib'i kontrol eden bir takım güçler varsa orada nedir onlar YPG (İdlib'i değil ama İdlib civarında bulunan), Amerikalıların belli bir varlığı var, Rusların belli bir varlığı var, rejim var orada. Bizim sınırımıza yakın kısımlarda çok ciddi bir mülteci hattı oluştu ve biz bir kaç yıldır oraya zaten Halep'in tahliyesinden önce de insani yardım ulaştırma noktasında AFAD, Kızılay, STK'larımız çok ciddi bir çabanın içinde oldular. Halep'in tahliyesiyle beraber İdlib nüfusunda ciddi bir artış oldu. O zaman Rusya ile yaptığımız o tahliye süreci neticesinde amacımız neydi oradaki sivillerin kurtarılması. Çünkü sıkışıp kaldılar orada ve Doğu Halep'ten onların çıkartılması gerekiyordu yoksa bir sürü masum insan ölecekti. Şimdi İdlib'de bir nüfus yoğunlaşması oldu. 1,5- 2 milyona yakın insan şu anda oraya yığılmış durumda, o hatta sıkışmış durumda. Zaman zaman Türkiye'ye gelenler oluyor, Türkiye'den yardımlar gönderiliyor amacımız orada insani anlamda onların en azından nefes almasını sağlayacak bir ortam sağlamak.
Şimdi bu kadar geniş bir alanda bu kadar çok yoğun insanın olduğu bir yerde ve sahada bu kadar farklı dinamiklerin hareketli olduğu bir alanda kalkıp bir tane gelişmeyi hem de en olmayacak şey, Türkiye'nin hiç ilgisinin, alakasının olmadığı bir şeyi Türkiye'ye fatura etmeye çalışmak iyi niyetle bağdaştırılacak bir şey değil. Biz bunu müttefiklerimizle sahada her gün konuşuyoruz. Bunun üzerine biz evvelsi gün Sayın Başbakanımızla, Müsteşarımızla, Dışişleri Müsteşarımızla istişare ettik ve Müsteşar Yardımcısı Sedat Bey'in aramasının uygun olacağını kararlaştırdık ve kendisi de aradı tepkimizi dile getirdi dün de zannediyorum basına da verildi bununla ilgili. Çünkü kayda da geçirilmesini istedik. Bu tür imalar, suçlamalar kabul edilebilir şeyler değil."
"İŞLER KÖTÜ GİTTİĞİ ZAMAN GÜNAH KEÇİSİ ARANIYOR"
Orta Doğu'da bir yerde işler kötü gittiği zaman bir günah keçisi arandığını kaydeden Kalın, konuşmasına şöyle devam etti:
"Suriye'de kötü gittiğinde işte hemen Türkiye öne çıkıyor. Hatırlayın 1- 1,5 yıl önce sürekli Türkiye'nin yabancı terörist savaşçılara izin verdiği hatta hatta IŞİD'tan petrol aldığı, şu yaptığı bu yaptığı, IŞİD teröristlerinin Türkiye'ye getirilip tedavi edildiği gibi iler tutar hiçbir tarafı olmayan, hiçbir delile dayanmayan iddialar ortaya atıldı. Bunların hiçbirisini de ispatlayamadılar. Yani Amerika'nın önde gelen basın kuruluşları New York Times, Washington Post gibi ciddi olduğu var sayılan gazeteler bunları yazdılar. Netice olarak bir tane delil ortaya koyabildiler mi ortaya? Petrolü kim almış, nereden almış, hangi yabancı terörist savaşçıya izin verilmiş? Halbuki biz o dönemde ısrarla şunu söyledik: 'Terörle mücadele küresel anlamda tam işbirliği gerektiren bir alandır.' Yabancı terörist savaşçılar sadece Türkiye'den ya da bir ülkeden gitmiyorlar Suriye'ye. Irak'tan, Lübnan'dan her yerden gittiler, gidiyorlar değil mi? Biz o zaman dedik ki bu konuda tam bir istihbarat işbirliği içinde olmamız lazım. Avrupalı ülkeler bizim falanca vatandaşlarımız Belçikalı, Fransız, Alman vesaire IŞİD'a katılmak veya Suriye'de şu cephede, bu cephede savaşmak için Suriye'ye gidiyorlar. Kendi vatandaşını kendi topraklarında durdurmayan bir Avrupa ülkesi Türkiye'ye gelip hesap soruyor. Diyor ki benim falanca vatandaşım, falanca sınırdan Suriye'ye geçmiş. Bizim doğal olarak sormamız gereken soru nedir? Siz bunu neden kendi topraklarınızda durdurmadınız? Bir. İki, diyelim ki yakalayamadınız ya da gözden kaçtı bir şekilde sistemin bir yerinden çıktı gitti, bunun bilgisini bizimle neden hemen paylaşmadınız? Bu kişi ta düşün yani Paris'ten kalkacak, Brüksel'den kalkacak uçağa binecek, İstanbul'a, Antep'e bir yere gelecek oradan Suriye tarafına gelecek. Bütün bu süreç içinde bir şey yapmayacaksınız siz adeta göz yumacaksınız bütün bu hareketliliğe ondan sonra Türkiye'yi de yabancı terörist savaşçılar buralardan geçiyor, Türkiye bir şey yapmıyor diye suçlayacaksınız. Bakın Türkiye'ye 37-38 milyon turist geliyor yılda. Yani hangi Fransız vatandaşının anlında ya da yakasında yazıyor ben gidip falanca yerde şu yerde şu gruba katılacağım diye. Bunu sert bir şekilde uyguladığınızda bu sefer 'Seyahat özgürlüğü engelleniyor', 'Türkiye çok tedbirler alıyor' gibi argümanlarla karşınıza çıkıyorlar. Dolayısıyla bu bir kaç gün önce ifade edilen bu konu aslında 2 yıl önce kullanılan tüketilmiş, artık bayatlamış, kenara bırakılması gereken bir argümanın yeni ifadesidir. Biz bunu kesin olarak, kesin bir dille reddediyoruz."