Kahramanın ölümü...
Sevgili okuyucum; İzninizle, öğretmen oğlum Kutalmış Tonyukuk Yılmaz'ın Afrin'deki sekiz şehidimiz için yazdığı dörtlüğü sizlere sunarak yazımıza devam edeceğiz:
(Afrin Keltepe'de şehit düşen sekiz askerimize)
SEKİZ EJDER
Yılkı atlarımdı kan kusup sustular.
Geceye uzandı nal parıltıları.
Sekiz kez ejderdi, yürekleri volkandan.
Geceye kırbaç gibi indi
O muhteşem adları!
(Kutalmış Tonyukuk Yılmaz)
***
Değerli okuyucum; tarihe malolmuş gerçek olayları siz okuyucularıma özellikle anlatmak istiyorum. Bu anlatımlarım masal değil! Gerçekleri sizlere sunmayı bir erdem görevi sayıyorum.
Yıl 1988... Ankara Radyosu'nda Program Denetçisi olarak çalışmaktayım. Denetçilik yanında, her hafta Diyarbakır, Erzurum ve Van Radyolarına kültür programları da hazırlamaktayım.
Program araştırması yapmak için Aralık ayında Diyarbakır'a gitmiştim. Güneydoğu Anadolu'daki kültür ve sanat eserlerini yerinde görerek programıma malzeme toplamak istiyordum.
Yörede ulaşımı kolaylaştırmak için bu düşüncemi, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Hulusi Sayın Paşa'ya anlattım. (Bu değerli Komutanımız, evinin önünde teröristlerce şehit edildi) Paşa, teklifimi uygun buldu. Güzel bir tesadüf ki Hulusi Paşa da Karakolları denetlemek için helikopterini hazırlatmış.
Hemen o gün helikoptere bindik ve havalandık. Helikopterimizin pilotu Binbaşı Yusuf Turgut idi.
Yusuf Turgut'u orada tanıdım... Sakin, tığ gibi bir Türk subayı idi!
Uğradığımız köylerdeki röportajlarda fırsat buldukça Pilotumuz Binbaşı Yusuf Turgut ile sohbet ediyordum. Bir ara nereli olduğunu sordum. Yozgat'lıyım deyince hemşehrilik dugusuyla kendisine daha bir yakınlık duydum.
Yusuf Turgut, başardığı işleri küçümsüyordu. Oysa yaptıkları aklın alacağı işler değildi. Ben ona kahraman gözle bakıyordum. Zaten kahramanlık nedir ki? Kutlu bir amaç için olağanüstü davranışlarda bulunmak ve başarmak değil midir?
Kendisi farkında değildi ama, o benim kahramanımdı? Katıldığı operasyonları anlatırken, helikopter pilotu olarak yaptıklarını bir kahramana yakışan tevazu içinde kısaca geçiştiriyordu.
Ama ben anlıyordum. Söz gelimi, eşkıya çemberi içinde kalan iki yaralı Korucu'yu helikopteriyle tek başına kurtarması, subay arkadaşlarının dilindeydi.
1994 yılı başında gazetelerde bir haber okudum. Haber şöyleydi:
"Jandarma Pilot Yarbay Yusuf Turgut'a Türk Silahlı Kuvvetleri'nin cesaret ve kahramanlık madalyası verildi."
Sevinç içinde kendisini telgrafla kutladım.
Evet; benim kahramanımın kahramanlığı ordumuzca tescil edilmişti!
Bu olaydan henüz bir hafta geçmişti ki, Van ilimiz yakınlarında bulunan bir Karakolumuza çığ düştüğüne dair haberler gazeteleri doldurmuştu. Pek çok Mehmetçik çığ altındaydı. Yollar kapalı... Onlara ulaşmak zor... Hava uçuşa müsait değil... Gazeteler böyle yazıyordu.
Herkes havanın müsait olmadığını söylüyor; helikopterlerin uçamayacağını anlatıyorlardı.
Ama biri vardı Van'da... Pek çok Türk Subayı gibi ölüme meydan okuyan biri!
O, korkusuz Pilot Yarbay Yusuf Turgut idi!
Kahraman Pilot, bu sefer çığ altında mahsur kalan Mehmetçikler için havalanacaktı.
Öyle de oldu. Öylesine çabuk havalandı ki, başına koruyucu kaskını takmaya bile zaman harcamak istemedi. Saniyeler önemliydi. Mehmetçikler hayat ile ölüm arasındaydılar.
Ne acıdır ki; azgın tipi, çılgın boran kahramanın helikopterini havalandıktan kısa süre sonra yere çakılmasına sebebp oldu!
Yarbay Yusuf Turgut başından ağır yaralıdır. Kahramanımız acilen Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne getirilir. Ağır beyin komasındadır.
Ailece perişan olduk. Onu tanıyanların hepsi kedere boğuldu. Gece gündüz dualarımız onun içindi.
Kahraman Pilot Yusuf Turgut, maalesef komadan çıkamadı. Onu Tanrı istiyordu ve şehadet şerbetini içti! Hem de evimin karşısındaki Gülhane Hastanesi'nde!
O ancak Türk Ordusu'nda bulunabilecek bir kahramandı. Yıllar geçmesine rağmen içim hâlâ yanıyor.
Sana selâm aziz hemşehrim!
Sana selâm kahraman asker!
Ruhun şad olsun!
Bu bayrak, bu devlet, bu millet varoldukça seni hiç unutmayacağız.
Bir gün senin destanını yazacağım. Seni gelecek nesillere daha çok anlatacağım.
Rahat uyu can dostum,
Gözbebeğim,
Yiğidim,
Şehidim!
Ve Yesevî...
Erdoğan Aslıyüce ve II. Abdülhamid Han, Musa Yıldız: Divan-ı Hikmet'te Kur'an ve Hadisten İktibas ve Telmih, Prof. Dr. Hasan Onat: Yeni Bir İslam Medeniyeti için Maturidi ve Maturidiliğin önemi, Hüdavendigâr Onur: Gün gün, Zeytin Dalı Afrin Operasyonu, Mehmet Saim Sayan: Beklenmeyen Kaza, Süheyl Başaran: 19. Yüzyılda Boğaziçi, Sakin Öner: Kızılelma Turan, Kırıkkale Belediye Başkanı Mehmet Saygılı: Şehir müzesi için Erdoğan Aslıyüceyi ziyaret etti, Prof. Dr. İsmail Yakıt: Babanzade Ahmet Naim'in Türkçülere karşı yazdığı 'İslam'da Da'va-yı Kavmiyet' adlı kitabına Eleştirel Bir Yaklaşım, Dr. Yusuf Gedikli: Türkçe'nin -sal,-sel eki-, Seyhan Çağlar Emen: Yurt dışında gizlenen şehitliklerimiz, Mehmet Ali Talayhan: Devlet, Prof. Dr. Mustafa Erkal: Soy ağacı merakı ve soy adları, Recep Aslan: Kötü Hal Bindirimi, Arslan Tekin: Kızılelma'nın Allerjik etkileri. Doç. Dr. Süleyman Doğan: Türk Dostu Mısırlı Profesör Muhammed Harp.
Esen kalın efendim.