Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Kafalı ve Hayati hocaların vedaları...

Bütün ölümler zamansız ve zalimdir... İşgüzarımız bitmez!.. Din adına bu sözlerime karşı çıkan da şerh koyan da olacaktır. Dini ritüelleri tartışmıyoruz. Duygularımı yazacağım. Hepsi o kadar. İtirazlarınızı, muhalefetinizi ya kendinize saklayın ya da dilediğiniz kadar eleştirin.

Sevmiyorum işte ölümü!

Yüreğimi acıtıyor, beynimi uyuşturuyor sevdiklerimin gidişleri.

Gönül sevgili Yağmur Tunalı gibi gidenler ile ilgili edebiyat ve duygu yüklü anılar yazmayı arzu etse de hisseme sitemler ve aklımdan çıkmayan hatıralar düşüyor. Etten ve kemikten yaratıldığım için etkiliyor ölümler. Yaşam koçum, psikoloğuma göre, son yıllarda tanık olduğum ölümler travma oluşturmuş ve bu yüzden belki de ölümden korkuyormuşum. Ne gam... Sahi ömürleri ölüme meydan okumakla geçen bizim nesil için ölümden korkmak demek, ideallerimizin çöküşü, ülkümüzün yitirilişi, hedeflerimizden vazgeçilişi değil de nedir?

Hain ölüm!.. Sadece sevdiklerimizi alıp götürmekle yetinmediği gibi, kendisini ölümsüz zannedenler yüzünden ölülerimizin ayrımı başladı. Ayrımcılık! Yıllarca mücadelesini verdiğimiz "ötekileştirmek" ve hatta "bölücülük" değil midir? Lafa gelince TCK'nın bilmem kaçınca maddesi uyarınca "halkı kin ve nefrete teşvik etme" suçunu gerçek de kimin işlediğinin farkında mıyız? Bu sorunun cevabını bulamayanlara son dönem kaybettiklerimizi anarak hafızaları biraz zorlama niyetindeyim.

Kimileri "teşkilat-örgüt disiplini" gibi gerekçelerle konan yasaklara boyun eğebilir. İradesini şeyhine teslim eden müridler gibi "yasaklama" da bir hayır arayabilir. Ne de olsa "biat kültürü" prim yapıyor. Bir şekilde siyasi menfaat ya da istikbal adına görüntü karesine girmekten, cenaze namazı saflarında bulunmaktan kaçabilir!.. Günün birinde ortak dostlarla yüz yüze gelmek onlar için anlam taşımayabilir de... Ve bütün bu vefasızlığın "yazılı emri" de olmasa da şifai emri yerine getirenler, hiç bir şey olmamış gibi tesadüf karşılaşmalarda yüzsüzce selam bile verebilir... Sözü fazla uzatmadan geçtiğimiz Cuma günü toprağa verdiğimiz iki değerli Hocamızın cenazelerine değinmek istiyorum. Hem de Ozan Arif'in acısı yüreğimizdeyken...

Kendilerini "Türk Milliyetçisi-Ülkücü" olarak tanımlayanların önce düğünleri ayrıldı sonra da cenazeleri... Kardeşlik hukukundan üstün görülen "Ülküdaş"ının üzerine eşkiyaların saldırması da cabası! Doğrusu ruhunu teslim eden kurtulup gidiyor. Geride kalanları asıl öldüren ise "Töre"nin çiğnenmesi!.. Biraz da onlara seslenelim:

"Ey; Türk'ün töresini çiğneyip ölülerini bile ayırmaya kalkışan Sfenks yüzlüler!.. Firavun'da kendisinin ölmeyeceğini sanıyordu... Sahi sizin ölülerinizi kimler kaldıracak? Haklarını kimler helal edecek? Mısır'daki pramitlerden büyüğünü inşa ettirseniz de mezarınıza kimler gelecek? Ne diyelim... Biz ölümler göremesek de, tanık olanlar ruhlarımıza mutlaka fısıldayacaktır!..

Hocaların Hocası Prof. Dr. Mustafa Kafalı'nın Ankara Kocatepe Camii'ndeki cenaze namazında yasaklar sökmedi! Diyanetin imamları Türkiye'nin her yerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün adını anamazken, musallada yatan "Er kişi"nin ruhundan korkup "Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına" dua etti.

Aynı gün Mersin'de "Kıbrıs Gazisi bir Hoca"mız daha musalladaydı. 60-70-80-90 ve hatta 2000'li yıllarda itlerin kimsesizliğimize güldüğü günlerde Toroslar'ın zirvesinde tutuşturduğu ateşin dumanını "Müftü" olarak görev yaptığı İstanbul'da tüttürdü yıllarca... Evinde ağırladığı, yetiştirdiği öğrenciler arasında bakanlar, milletvekilleri ve de bilmemem ne görevinde zatlar vardı. En dar zamanlarda CKMP'den MÇP'ye, MHP'ye uzanan dönemlerde İl Başkanlığı, kazanamayacağını bilerek milletvekili adayı oldu Hayati Kamil Aydın... Talimat üzerine gitmeyenlere, gitmeye yüz bulmayanlara rağmen başta Kıbrıs Gazileri olmak üzere; yüreğinde vefanın zerresini taşıyanlar tarafından toprağa verildi. Kafalı ve Aydın hocalarımız umarım bizlere haklarını helal etmiştir... Helalleşmeyenlerin vay haline...

Yazarın Diğer Yazıları