Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında konakladığı yerde inşa ettirdiği Kuba mescidi, İslam’ın ilk mescididir. Müslümanların toplu bir şekilde ibadet edebilmesi için yapılan inşa edilen ibadethaneler, müslümanların toplumsal birlik ve dayanışmalarını sağlamıştır. Günümüzde genel olarak en büyük camilerimizden en küçüklerine kadar, camilerin içinde kadınlara ayrılan alanlar tartışma konusu olmaktadır. Ortada bilhassa kadınlar tarafından sıkça gündeme getirilen sorunlar olmasına rağmen, kadınlar aynı sıkıntıları yaşamaya devam etmektedirler.
Bu sıkıntılar kadınlara ayrılan alanların küçük olmasından başlamakta, kadınlara ayrılan bölümlerin mekânsal problemleri, abdesthane eksikliği, bunlarla birlikte bütün müslümanlar için önemli olan Cuma gününde kadınlara namaz kılacak alan olmaması gibi problemlerle devam etmektedir. Kadınlar namaz kıldığı alandan ne imamı ne cemaati görebilmektedirler. Camilerde en güzel, en geniş ferah yerlerden mahrum kalmaktadırlar. “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır(Cuma, 9) .”
Tevbe suresi 71.ayette bahsedildiği gibi ibadette erkek ve kadın için bir ayrım gözetilmez.
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velileridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.” Peygamber Efendimiz’in (Sav.) mescidinde İslam’ı öğrenmek için kadınlar soru sorarak eğitim alırlar, günün karanlık vakitlerine düşen sabah, akşam, yatsı namazlarını mescitte kılabilirlerdi. Kadınlar o dönemde de mescite gitmek, ibadet etmek, İslam hakkında öğrenmek ve yaşamak istiyorlarken peygamberimiz onların mescite gelmelerine engel olunmamasını vurgulamıştır.
“Kadınlar, Allah’ın mescitlerine gitmek için izin isterse, onlara engel olmayın (Buhari, Ezan, 163; Müslim, Salat, 134).”
Başka bir hadiste; kadın sahabeden Havle binti Kays şöyle der:
“Biz kadınlar, hem Peygamber herhangi bir konuda konuşma yapacağı zaman camiye gelirdik hem de camide sohbet eder, bazen ip eğirir ve bazen de hurma dallarından sepetler örerdik."
Kadınların toplumsal alandan dışlanması her alanda olduğu gibi ibadet konusunda da gerçekleşmektedir. Dışarıdaki bir kadını fitne unsuru olarak gören bir anlayış peygamberin uygulamaları ve yaşadığı dini anlayışla uyuşmamaktadır. Kadın eve kapatılması gereken bir varlık olsaydı peygamberin de öyle konuşması gerekmez miydi? Günümüzde kadınların camilerden uzak kalmasının nedeni İslam’ın kaynakları değil, Arap kültürünün tesiriyle Türklere aktarıla gelen ataerkil anlayış ve uygulamalardır. Bunlar dini bir zorunluluk değildir. Camiler, bir toplumda yaşayan, bir toplumu oluşturan kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç herkesindir. Kimsenin de bir diğerini camiden dışlamaya, uzaklaştırmaya hakkı yoktur. Kuran ve sünnet dışında kişilerin şahsi yorumlarıyla oluşturulmuş bir kanaat gerçekten İslam’ı temsil edebilir mi? Değiştirilmiş Hıristiyan inancından ne farkı kalır o zaman?
Toplumsal alanda hem erkek hem kadın için olan, kadın ve erkeğin uyması gereken belli başlı edebi konular vardır. Ama bizler yalnız kadınlar için edebi konuları konuşuyor ve kadınların toplumdan soyutlanmasına bu şekilde destek olmuş oluyoruz. Peygamberimiz kadınların ve erkeklerin mağduriyet yaşamaması için ibadet düzenine belirli bir sıralama getirmiştir. En önde erkeklerin, ardına kadınların olduğu bir saf düzenini uygun bulmuştur. Peygamberimizden sonraki dönemde paravan ve kafesler getirilmiştir. İslam, erkeğin ve kadının güzel olan davranışı, kişinin içselleştirmesini ve ahlaki bütünlüklü olarak yaşamasını istemektedir. Erkeğin kadını ya da kadının erkeği bir soruna çözüm olarak toplumdan men etmesini, cezalandırmasını, ayrımcılık yapmasını değil.. Kadınlara günümüzde Avrupa Ortaçağ zihniyetindeki insanlar gibi davranıyoruz. Onlara aşırılıkla davranıyoruz. Camiye çocuğuyla gelen kadına tahammül edemiyoruz. Kadınların sosyal ortamda dolaşmalarını, görünmelerini istemiyoruz. Camilerde bile ufacık, dar, küçük alanlarda kalsınlar seslerini çıkarmasınlar istiyoruz. Oysa kadın ve erkek Allah’ın huzurunda eşittir.
“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler imar eder.”
(Tevbe,9:18)
Bu ayet, cami hizmetlerinin tüm Müslümanları kapsayacak şekilde tasarlanmasını gerektirir. Dünyanın farklı yerlerinde, müslümanların hanımları da düşünerek geniş, ferah alanlar inşa etmiş olduğu örneklik teşkil eden camiler bulunmaktadır. İbadet alanlarının eşit tutulması kadınlara bir saygıyı gösterdiği gibi, kadınların zaten sahip olduğu bir haktır. Camilerdeki mekânsal düzenlemeler sadece fiziki koşullarla değil, manevi olarak adalet ve eşitlik anlayışıyla düşünülerek oluşturulmalıdır. Bu bizim ahlakımızın işimize yansıması olacaktır. Tıpkı bugüne kadar olanlarda olduğu gibi…
İslam, kadınların toplumsal hayata ve ibadete aktif katılımını destekleyen bir dindir. Kadınların camilerdeki alanlarını iyileştirmek ve onların da manevi deneyimlerini yüceltmek, hem dini hem toplumsal bir sorumluluktur. Camilerdeki kadın alanlarının gözden geçirilmesi, daha erişilebilir ve eşit mekanların oluşturulması için yerel topluluklar, din görevlileri ve mimarlar arasında işbirliği yapılmalıdır. Kadınların camilerdeki varlığı yalnızca bir "hak" değil, İslam’ın toplumsal adalet vizyonunun bir yansımasıdır. Şimdi sizlerle son olarak paylaşmak istediğim şey şudur: Bu yazıyı hazırlamadan önce birkaç genç hanımla görüşmeler yaptım. Sordum, camilerde kadınlara ayrılan kısım hakkında olumlu olumsuz düşünceleriniz nelerdir? İçlerinden bir tanesinin verdiği yanıtı siz kamuoyuyla paylaşıyorum. Kendisinden izin alınmıştır.
Genç Bir Kadının İsyanı
“Çoğu zaman minarelerin dar merdivenlerden minicik odalara, karanlık ve mezar gibi duvardan mekanlara, soğuk zeminlere seccade atmak zorunda kalan müslüman kadınların cami anıları öyle pek erkeklerin hisleriyle aynı noktaya ulaşamıyor. Çoğunlukla caminin alt katında akan boruların altında namaz kılacak yerler arıyoruz. Küçük şehirlerde büyük şehirlere nazaran kadınların camide yer edinmesi çok daha zor. Küçük bir şehrin en büyük camisinde bile, erkekler gibi konforlu bir ortamda namaz kılmak imkansız. Bu görünmez ayrımcılığın yanı sıra bir de hiç çekinmeden bizzat yetkililer tarafından toplantılarla alınan kararlarda camilerin gittikçe kadınsızlaştırılması problemi var.
Size Bursa Ulucami’de yaşadığım olayı anlatayım. Cami duvarlarından birinde bazı hikayelere konu olup özellikle önünde namaz kılarak dua edilmek istenen bir vav harfi var. Burası erkeklere ayrılmış bölümde bulunuyor. Kadınların bölümü ise ahşap paravanlarla örtülmüş caminin en arka ve tüm ihtişamından ayrılmış kısmında. Bir gün namaz vakti olmayan bir saatte burada dua etmek için oturdum biraz ilerde erkek bir güvenlik belirdi ve ardından namaza durmak üzere ayağa kalktığımda güvenlik ivedilikle yanıma gelip orada namaz kılmamın yasak olduğunu söyledi. Nedenini sordum, caminin müftülük görevlisi böyle bir karar vermiş. Derhal yetkililerle görüşmeyi talep ettim, cami içindeki müftülüğün ofisine götürdü beni. Durumu yetkili kişiye izah edip nedenini sordum. Bana erkeklerin o bölümde kadınların namaz kılmasından rahatsız olduğunu söyledi. Bu karar camileri yalnızca erkeklerin hizmetine sunmak ve onların dileklerini, rahatlarını önemseyerek kadınları umursamamak demek oluyordu. Yetkiliye bu kararın cinsiyetçi olduğunu ve bu yanlıştan dönmeleri gerektiğini söylesem de ısrarla erkeklerin rahatsızlığını dile getirdi. Sırf erkekler rahatsız oluyor diye bilinçli bir elle kadınsızlaştırılan bir yer haline geldi artık Ulucami. Çok küçük yaşlardan beri yaratıcımla bağımı kuvvetlendirmek için gittiğim bu cami artık elimden alınmış gibi hissettim. Çünkü çok dertli olduğum bir anda tanrımla iletişimim elimden alınmış gibi hissettim. Tıpkı müslüman erkekler gibi kolayca tanrıma dua edecektim fakat sırf kadın olduğum için hayal kırıklığına uğradım. Şimdi soruyorum size, ibadethanelerin bu derece bilinçli bir kötülükle kadınsızlaştırılması, kadınların inancına yapılan bir baltalama değil midir? Her neyle alakalıysa, politik sebeplere de girmeden, yönetimsel bazı problemler olduğuna değinmeden o olay sırasında zaten çalkantılı olan tanrısal bağımı artık kaybettiğimi ve bu baltalamanın da ufak ufak işe yaradığını itiraf etmek istiyorum. Artık agnostiğim. Ve bu raddeye imanı ve ibadeti kuvvetli bir gençken geldiğimi söylüyorum. Umarım bu ideolojik ve sistematik zulümden, dini kadınsızlaştırma yanlışından geri dönülür ve tahrip edilen gönüller onarılır.”
Biz de bütün kalbimizle bu isteğe katılıyoruz…