Kadeş Savaşı ve Atatürk

Kadeş Savaşı, Kadeş adlı şehirde Mısırlılarla Hititler arasında yapılan savaşın adıdır. Hititlerin atlı arabaları Mısır askerlerini korkutmuş ve bir “yazılı anlaşma” imzalanmış, anlaşmaya da “Kadeş Anlaşması” denmiş.
Aklımda kaldığına göre “Kadeş Anlaşması” galiba ilk “yazılı anlaşma” idi.
Neyse...
Bize Kadeş Anlaşması’nı öğreten “Milli Eğitim” her nedense Lozan’ı bizden gizli tutmuştu. Liseyi bitirdiğimde Kurtuluş Savaşı’mızın ülkeyi satan Padişah’a karşı yapılmış bir savaş olduğundan emindim. Tarih kitapları ve atlaslarında üç kıtaya (Asya-Avrupa-Afrika) yayılmış Osmanlı İmparatorluğu haritasını görüyor; bu haritanın muhtelif bölgelerinin İngilizler, Yunanlılar, İtalyan ve Fransızlar tarafından işgal edildiğine şahit oluyor ve fakat biz Kurtuluş Savaşı’nı Padişah’a karşı yapıyorduk. Nasıl oluyorduysa Padişah’ı kovalarken Yunan’ı denize döküyorduk.
Yunan’ı denize döküyorduk, hatta Yunan Türk köy ve şehirlerini yakıp yıkıyor, insanları camilere doldurup ateşe veriyordu, ama biz Yunan’la dosttuk. Hele Atatürk-Venizelos dostluğu bütün dünyaya parmak ısırtacak cinstendi. Ve biz “Yurtta sulh cihanda sulh” diyorduk, ama Osmanlı’ya düşmandık. Demek ki bu Osmanlı “yurtta” değildi, “cihanda” da değildi. Herhalde uzaylı yaratıklardı. Ulan bu Osmanlı ne gaddar ve ne hain bir Osmanlı idi ve Türk milletine kim bilir ne büyük kötülükler yapmıştı ki biz hemen her tarafımızı işgal eden İngiliz’inden İtalyan’ına, Fransız’ından Yunan’ına herkesle bir şekilde el sıkışabiliyor, NATO’da omuz omuza veriyor ama Osmanlı’yı affedemiyorduk.
İnsanın kafası karışıyordu...
Ben de çok seviyor olmama rağmen kafam daha fazla karışmasın diye Tarih değil de Teksas, Tommiks okuyordum. Lâkin Teksas-Tommiks okumak da pek matah bir şey olmamalı ki, öğretmenlerim bu kitapları okurken her yakaladıklarında iki elimin parmaklarını bir yiyeceğin lezzetini elle tarif eder şekilde bir araya getirtiyor, bu da benim hoşuma gidiyor, galiba okuduğum kitabı elimle övdürecekler diye beklerken, kaşla göz arasında bir araya toplanmış parmaklarıma tahta cetvelin keskin kenarı inmiş bulunuyordu. Cetvelin keskin kenarının korkusundan olacak Hititler ve Asurluları da öğrendim. Artık ben Osmanlı’yı bu topraklardan kovmuş, Venizelos’la Atatürk’ün temellerini attığı Türk-Yunan dostluğunun güvencesinde yaşayan, Hititler ve Asurluların devamı bir Hasan’dım!
Lise bitince büyüklerim asıl düşmanın irtica olduğunu söylemeye başladılar. Ben milletime ve orduma güveniyordum, irticayı da Yunan gibi denize dökecek, Osmanlı gibi çıkıp geldiği uzay boşluğuna geri gönderecektim. İlk işim duvara bir Türkiye haritası asmak oldu. Çünkü irticanın hangi yönden geleceğini merak ediyordum. İrtica doğu komşumuz muydu, batı yahut kuzey veya güney komşumuz muydu? Göremedim, bulamadım. Demek ki “irtica” denen çok uzaklarda bir tehlikeydi, ama tehlike olduğuna göre uzakta olması bir anlam ifade etmiyordu. Bugün bunun ne demek olduğunu daha net anlıyor insan. Amerika Irak ve Afganistan’a ne kadar uzakta ama işte her iki ülkeyi de bir güzel cehenneme çevirmeyi başardı.
Hikâye uzun...
Bugün artık asıl tehlikenin Osmanlı olmadığı, hatta Yeni Osmanlı’nın ne kadar iyi bir şey olduğu apaçık anlatılır, anlaşılır(?!) hale geldi. Meğer asıl tehlike Mustafa Kemal Atatürk’müş de haberimiz yokmuş! Ve meğer bu millete on yıllardır tehlike diye söylenen şeyler bu milleti “Atatürk tehlikesini” iyi anlayabilsin diye “hazırlık tehlikeleri” imiş...
Seni gidi Atatürk seni...
Demek sen, ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gizlemek için Yunan’ı denize döktün, İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı bu topraklardan çıkarttın, yani gözümüzü boyadın öyle mi...
Ama ne oldu?..
Bak “laikler” senin için, “Bu adam çağdaştı, dinden-diyanetten uzaktı” diyor, ötekiler de zaten, “Dinsizin biriydi” diye onlara hak veriyorlar. İngiliz, Yunan, Fransız, İtalyan ise kendileri için seni büyük bir tehlike olarak görüyor.
Yani seni kimse sevmiyor...
Demek sen, “Truva’nın intikamını aldık” falan dersin öyle mi!
Bunu senin yanına koyarlar mı!
Sinaypırlar seni arıyor...
Seni sevenleri arıyor...
Bakalım kurtulabilecek misin!!!
Not: Kemal ve Ali ağabeyler. Benim “Cumhuriyet yazım” budur işte...

Yazarın Diğer Yazıları