Kaç yanlıştan bir doğru?
Gündemden sıkıldım! Günden iğrendim! Zordan kaçamayacağım için “Kendime firâr ettim” bir kere daha!.. Hafızama, çok yakın geçmişe; işbirlikçilerin, Haçlı Müslümanlar’ın, Haçlı ile birlikte Kaddafi’nin oğlu ve torunu olmaktan başka suçları olmayan bir baba ve üç masum çocuğa kurşun sıkan Müslüman BOP Eş Başkanı ve şürekâsının, Türk vicdânımı tahrîkinden, düne kaçtım!
Sözler ve söyleyenleri hatırladım! Dolu-dolu yaşadığımızı sandığımız dünümüzü, hafızamda iz bırakanlarla hatırlayınca hayretim, hayret etti!!
Söyleyene yakışmayan, söyleyeni bir saat bağlamayan sözler; saatbaşı değişen suni gündemle unutulan ve unutturulan sözler! Hatırlatayım mı sözleri ve sonrasını? İşte:
- “Ne mozaiği ulan! Gerekirse kan dökeriz!”
Alparslan Türkeş
- “AB’ye gireceğiz derken din elden gidiyor.”
Rahşan Ecevit
- “AB uğrunda gerekirse bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vazgeçebiliriz.”
R.T.Erdoğan
- “Musul’u almak Atatürk’ün vasiyetidir.”
Bülent Ecevit
- “Kuzey Irak’a girin ve Türk’ün hakkını savunun.”
Muhsin Yazıcıoğlu
- “Bize Anadolu’yu yeniden fethettirmeyin.”
Devlet Bahçeli
- “Böyle giderse Filistin’e döneriz.”
M. Şevket Eygi
Dinin elden gitmesinden korkanla, Filistin’e dönmemizden korkanı hatırlayınca şaşırmadınız mı?
Neden sözler, söyleyenler bu kadar arapsaçı? Bu akıl tutulmalarında; kimin, ne zaman, nerede, ne yapacağı bilinmeyen bir süreçte, milletin aklı karışmaz mı?
Rahşan Ecevit, dinin elden gitmesinden korkunca zamanın dinci Dışişleri Bakanı A. Gül, “Hükümetken niye imam hatip liselerini ve Kur’an kurslarını kapattılar?” diye sorup cevap vermişti! Unutkanlığı ile sakat olan hafızalara, kimin millete aptal tavrı takındığını hatırlatmak istedim.
Muhsin Yazıcıoğlu ve Bülent Ecevit gibi zıt fikirlilerin Musul-Kerkük konusunda benzerliklerini hatırlayınca ferahladım!
Devlet Bahçeli’nin; “Bize Anadolu’yu yeniden fethettirmeyin.” uyarısını, Alparslan Türkeş’in, “Gerekirse kan dökeriz!” tavrıyla yanyana koyunca da sıkıntılı yüreğime ilaç gibi geldi!..
Hatırladıkça aklım karıştı!
Fikirlerin ve mensuplarının, bu kadar yerlerinden uzak duruşlarını; dîni, demokratik solcuların; teslîmiyeti, onlarca yıl kendilerinden olmayanları “AB garsonu” olmakla suçlayan ‘Milli Görüşçüler’in değişimlerini hatırlayınca hayretten dondum! Daha dün, AB’ye ve AB’cilere olmadık hakareti edenlerin, hükümet olunca tamamen zıt sözlerini hatırlayınca; hükümet olanın, kendini hükümet eden dış güçlere karşı çıktıklarını, hiç göremediğimizi hatırladım!
Ve dünle bugünü kıyasladım, sorguladım! “Acaba bir kere de Ülkücüler; dünün konjonktürel olduğunu ve millî görüşçüler gibi kendilerini bağlamadığını söyleseler n’olur?” dedim! Dünün mücâhitleri, akıncıları, millî görüşçüleri, anlı-şanlı müslümanlar, ‘68 Kuşağı’ndan çakaralmazlar, dün kara dediklerini, bugün akladılar ve Allah’la, dinle aldattıkları oylarla Meclis’i işgâl ettiler! Gâzi Meclis’te, Meclis’e emânet edilen Cumhûriyete vuruyorlar!
Vicdân muhakememle kararım: Kesinlikle MHP, millî duruştan vaz geçmemeli! Milletin başka bir “Deprem Çadırı” na ihtiyacı da yok tahammülü de ama “Anadolu’nun yeniden fethi” şart, vâcip, farz-ı kifâye!...
Ucuz sermâyedarlara; “Aklını başına topla!”; açılımla bölünme hayal edenlere; “Çizmeyi aşma!”; Kıbrıs’a ve Denktaş’a; “Korkma!”; PKK’nın “Silaha sarılırız!” diye ağzından yellenenlerine; “Yeter! Gerekirse kan dökeriz! Vatanın bölünmemesi için kan aksın kardeşim!” deme yüreği kimde var?
AKP’lilere gömlek değiştirten, 68 Kuşaklı Çakaralmazları ‘Haçlı Müslüman’ eden; ‘Atatürk’ün Partisi’ne, Taksim’de PKK’lılarla birlikte Atatürk’ü linç ettiren güç, MHP üzerinde de aynı yaptırıma sahip
olabilir mi?
Aklım karıştıkça sorasım geldi! Hâlâ bu ‘Haçlı Müslümanlar’a “Ne yapalım alınları secdeli!” diye teslîm olanlara, ağız dolusu iltifât edesim geldi!..