Kabir Mollası Bunlar...
Azerbaycan’da Sovyet döneminde din yasaktı, ateizm dersi vardı okullarda. Ancak din adamları vardı yine de sembolik. Söz gelimi şimdilerde yine işlevini sürdüren Kafkas Müslümanları Örgütü, o zaman da vardı. Bir de cenaze işlerine bakan mollalar vardı. Bunlar, hiçbir şey olamayan, toplum dışına itilenlerden, suça karışanlardan oluşuyordu. “Ölü kaldırma” işleri onlardan soruluyordu, ölü olunca bayram ediyorlardı. Bunlara Azerbaycanlılar “Kabir Mollası” diyorlardı. Bir Türkmen atasözü “Ölü ayetten doymaz, diri izzet ü ikramdan” der, bunlar da ölü olunca izzet ü ikrama, bahşişe gark olunuyorlardı. Komünizm öncesine ait bir Azerbaycan atasözü bu molla kısmının halini daha de iyi anlatır: “Molla tulum zurnasına benzer, karnı dolmadıkça sesi çıkmaz.”
Bu girizgâhın sebebi var elbet. Türkiye’de de mebzul miktarda “Kabir Mollası” ya da o zihniyette olan insanlar var. Bunların işi gücü, ölümle korkutmak, bu korkudan yararlanıp kendilerine saygınlık kazandırmak ve yardım toplamak.
Hayat, bu dünya, yok bunların ağzına bakılırsa, oturup kalkıp ölümü düşüneceksin ve kulağın bunlarda, bu kabir mollalarında ve ama elin kesende olacak.
Çocuklarımızın karne alıp yarıyıl tatiline girecekleri günü bile bunlar bir ölüm korkusu ve sorgusu fırsatına dönüştürmektedirler. Adam müftü olmuş, hem de ülkenin en büyük illerinden birinin müftüsü. Diyor ki “Asıl karneyi Münker ve Nekir’den alacaksınız, ‘Rabbin kiiim?’ diye sorduğunda bilemedin mi, çaktın sınıfta, yedin kıllı topuzu, yerin ebedi cehennem.”
Ölüm elbet var, ama hayat da var, ölüm ve hayat çok sorgulanmalı ve felsefi bir boyutta bakılmalı bu olgulara. Bu kabir mollalarında bu yok işte.
Ölüm korku ve geçim aracı bunlarda. Oysa Yunus Emre farklı bakıyor ölüme “Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın.” Bir Kızılderili Atasözü ise aslında gerçek İslam’ın bakışı: “Öldüğüm zaman doğmuş olacağım.” Kabir mollalarından çok çekmiş Azerbaycan’ın büyük şairi Bahtiyar Vahapzade işi ölümle sevişmeye kadar götürüyor: “Bir ömrü yıllara ölçmek düz değil/ Ömürle yılları ölçesen gerek/Hissinle, kalbinle, dinle ne deyir/Bu duyan, bu yanan, alışan yürek.../Yaşarken hayatı severem/Ne gam/Ölende ölümle sevişeceğem.”
Bu kabir mollalarını dillerinden düşürmediği dizeler var, şiirle ilgileri bu dizeler kadar. Cahit Sıtkı Tarancı’nın Otuz Beş Yaş Şiiri’nin “Neylersin ölüm herkesin başında/Uyudun uyanamadın olacak/Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?/Bir namazlık saltanatın olacak/Taht misali o musalla taşında.” Bayılıyorlar bu dizelere, cenaze namazı öncesi çektikleri uzun nutuklara bu şiir mutlaka monte ediliyor. Adeta evliya mertebesine yükselttikleri Necip Fazıl’ın “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” dizeleri bile ölüm korkusu vermediği için alınmıyor nutuklara ve vaazlara.
Gelin biz şimdi son olarak, bunlara inat, bazı şair ve bir yazardan ölüm üstüne dize ve sözler sunalım:
“Ölüm hiç önemli değil, yaşam var dağ gibi, yaşam var gökyüzü, deniz...” Ümit Kaftancıoğlu
“Dün sabah işe giderken/Ölümü gördüm ölümü/Ansızın kesti yolumu/Usulca tuttu kolumu/Korkma dedi” Bedri Rahmi Eyüboğlu
“Ölüm olmasa medeniyet olmazdı. Var olmak cehdi, yok olmak kaygısından doğmuştur.”
Hasan Âli Yücel