Kâbe'de aşk başkadır...
28 Şubat dönemiydi... Merhum Erbakan'ın Başbakanlığı dönemiydi, kendisi ve milletvekilleri umreye gidiyorlardı, cümbür cemaat, çoluk çombak, mâaile, hizmetliler, korumalar tekmili birden hepsi. Havaalanında korumaların tuttuğu peştemâllerin arkasında ihrama giriyorlardı. Çirkin bir görüntüydü, umre vazifesinin tüm uhrevî taraflarını hak ile yeksân eden bir sonradan görmelik sergileniyordu.
"Vüsûlsüzlüğümüz usûlsüzlüğümüzdendir" diyordu Cemil Meriç, usûlsüzlük devlet katından yayılmaya başlıyordu.
Ardından sarık, sakal bıyık risâleleri gündeme geliyor, Refah Partisi milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan, altı metre sarığın mı yoksa 12 metre sarığın mı daha fazla sevap kazandırdığını tartışıyordu...
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi yani...
O günlerden bugünlere geldik...
Dejenere olmadık bir değerimiz kalmadı...
Başörtüsü tesettür olmaktan çıktı, kafalarının üzerinde taşıdıkları deve hörgücüne benzer aksesuvarların üzerine örttükleri başörtüler hicap örtüsü olmaktan çıktı, muktedirlerin safında olmanın bir trendy alâmeti oldu. İslâmcı(!) moda dergileri türedi, yüzü boya standına dönmüş başörtülü mankenler kapak kızları oldular.
Yardımlaşma gibi bir hasletimiz, televizyon ekranlarında canlı yayınlanan, yardımı alan aile fertlerinin, özellikle çocukların ve gözü yaşlı anne babaların aldıkları yardım hakkında ne düşündükleri tekrar tekrar sorularak, ekranlarda tekrar tekrar verildi, yardım alanların mahcûbiyetleri sergilendi ekranlardan...
Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde üzerinde Kur'an-ı Kerim ve Peygamber'in ismi bulunan pastalar kesilip yendi...
Üsküdar'da Kâbe maketi kondu meydana ve etrafında tavaf yapanlar bile oldu...
Şaşırma duygumuz iptal oldu aslında. "Ne yaparlarsa şaşırırız?" gibi bir soruya verecek cevabımız kalmadı. Ne zaman "Bundan daha fazlası olmaz artık" dediğimizde çıtayı hep yükselttiler.
Ve geçtiğimiz günlerde zirve yaptı usulsüzlük.
Kabe'de tiyatral bir evlilik teklifini izledik.
TRT muhabiri, Kâbe'nin fon teşkil ettiği bir mizansende sözlüsüne evlilik teklif etti, çiftlerin aileleri de izleyiciler arasındaydı. Gelin "Diz çökmezsen kabul etmem" dedi ve Damat Bey elinde kırmızı bir kutunun içindeki muhtemelen tek taş yüzüğü diz çökerek takdim etti. Şen kahkahalar eşliğinde damadın annesinin sesi geliyordu, "Gelin kızıma bir alkış...".
Keşke olmasaydı, keşke Kâbe nasibini almasaydı düzeysizliklerinizden, keşke Kâbe olsun istisna olabilseydi sizin için...
Ama olmadı...
Sizin için Kâbe bile istisna olamadı...
Ne diyelim...
Ört ki ölem...