Jilet, sabun devletten, ‘bilet’ ise Diyanet’ten!
Yumurta, uçak, jilet, algoritma.
Gündemi üç-beş sözcük ile izaha yeltensek, en baba ‘sürrealist’ sanatkârların pabucunu dama atacak cümleler dökülebilir belki dilimizden.
Ortaya ne zaman bir sorun çıksa ve hükümet zevatı ile yüce bürokratları çuvallasa, ‘hiyerarşik savunma makamı’ anında devreye giriyor.
İlk “Nolamaaz” nidası Köşk’ten yükseliyor. Onu mevzunun durumuna göre TBMM Başkanı’nın “Mümkün değil” feryadı izliyor. Bazen ilgili Bakan da “Mahcup olacaklar” diye katılıyor koroya. Silsile yoluyla kapıdaki ‘müracaat görevlisine’kadar sirayet ediyor ‘itiraz’ nakaratları.
İşin ilginç yanı, ‘kamu vicdanını’ tatmin edecek adımlar atması gereken ‘savcılardan’tıs yok. Onlar bir dosyanın üstüne abanıp haftalar, aylar, hatta yıllarca bekliyorlar. ‘Evrak’, ‘delil’, ‘tanık’ peşinde koşturuyorlar. Neticeye ulaşmaları da ‘hayal’ gibi geliyor, zira tartışılan sorun adeta bir ‘gayya’ kuyusu.
Savcı elinde pertavsızla ‘delil’ kovalıyor, hiyerarşik zevat o arada ‘hükmü’ veriyor:
- “Olamaazzz!”
***
Onların ‘olamazından’ sonra, savcı artık ‘neyin olabileceğini’ ispatlamaya çalışır, doğrusu aklımız ermiyor.
Doğrudan ‘menfaat çarkını’ ilgilendiren konularda ‘ahkâm’ kesilmesi bir dereceye kadar anlaşılabilir.
Öyle ya işin içinde ‘makam’ var, ‘para’ var, ‘çıkar’ var. Daha da öte çoluk çocuğun ikbali var.
Garip olan ‘memleketin’ çıkarı söz konusu olunca kimse ağzını açmıyor
Binlerce bölücü yandaşı memleketin bir köşesinde toplanıp bebek katili için “Happy birthday” naraları atıyor, ortada kimse yok.
Hazretin ‘grup toplantı konuşmaları’ bir iki rötuşla imamların eline ‘hutbe’ diye sıkıştırılıp, ‘açılıma’, ‘demokrasiye’, ‘hoşgörüye’ vurgular yapılıyor kimsede tıs yok.
Ama o konuşmalardan destek alan BDP’liler camileri miting alanına çevirince Diyanet anında devreye giriyor:
- “Dini politikaya, çıkarlara alet
etmeyelim.”
Gören de bu memlekette kimsenin ‘din üzerinden operasyon’ yapmadığını sanacak.
Aynı Diyanet, namaz sonrası mitinglere, referandumda “Hayır” oyu verenlerin ‘şaman’ ya da ‘kızılbaş’ olduğu fetvalarına pek bir sessiz kalmıştı.
***
Sen insanlara “Biz otuz altı buçuk etnik grubuz” dersen, İstanbul’un göbeğine ‘haçlı’, ‘siyon yıldızlı’ hoşgörü pankartları astırıp sinsi sinsi bir şeylerin yolunu açarsan, bebek katillerinin izinde gidenler de caminin ortasında bildiğini okur. Eğer Diyanet, ‘iş yokluğunda’ kendine bir takım vazifeler çıkarıyorsa onu bilemeyiz.
Diyebilirsiniz ki “Nasıl yani? Saat başı bir kepazelik yaşanıyor.” Siz de haklısınız.
Vatandaş elbette Diyanet’in o konulardaki ‘görüşünü’ de merak ediyordur.
Nasıl mı? Alın işte size birkaç örnek:
Bazı bakanların, milletvekillerinin, valilerin ‘tıraş bıçağından’ tutun da ‘sabuna’ kadar bütün özel harcamalarını devlete fatura ettiği iddia ediliyor. İki öğrenci sırf Anayasa Mahkemesi Başkanı’na yumurta attıkları için tam ‘14 bin lira’ para cezasına çarptırılıyor.
İktidar başının, ‘milletvekili adaylığı’ dilekçesi aldığı bir sanatçı devlet uçağı ile yurtdışına gönderiliyor.
Ve milyonlarca öğrencinin, YGS’deki ‘şifre’ iddiaları yüzünden geleceği kararmış durumda.
***
Diyanet’ten ‘Allah rızası’ için şu ‘kul hakkı’ üzerine de bir ‘değerlendirme’ bekliyoruz.
Hem de öyle yutkunarak, ‘başkalarına’ ayrı, ‘kendilerine’ ayrı hükümler çıkaran menfaat kenelerinden ‘tırsarak’ değil.
Din ‘ne’ diyorsa, o minval üzere.
Bekliyoruz.
Bakalım Diyanet’ten o gür seda gelecek mi?
Yoksa “Dini siyasete alet etmeyelim” gibi boş laflarla, dolambaçlı yollardan yine birilerine ‘ikbal bileti’ mi kesilecek?