Jeo-politik, teo-politik, reel-politik ve HSK mektubu / Kerim YILMAZ

Jeo-politik, teo-politik, reel-politik ve HSK mektubu / Kerim YILMAZ

Üç semavi dinin kutsalı sayılan Kudüs son yüzyılda çatışmaların, savaşların ve bitmez tükenmez acıların merkezi oldu.

1.Dünya Harbi bitmeden 1917'de Balfour Deklarasyonu ile başlayıp 1948'de kurulan İsrail, terör devleti olarak sürekli büyüdü. Üçyüz milyonluk Arap dünyasını üç kez yenerek bölgesel emperyal güç oldu. 1993'de uzlaşılan barış anlaşmasına uymadı. Tüm dünyanın sempatisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü'ne karşı Hamas'ı kurup intifadayı terörize, halkı da radikalleştirdi. Dünyanın gözünde masum olan Filistin halkını zalimleştiren son saldırısıyla bu algıyı pekiştirdi. Kime yaradı?

BM kararlarına uymayan, Hamas’ın eylemsiz durduğu iki yılda o barışı kabul etmeyen, tersine sürekli genişlediği “yerleşim” yerlerinde sivil katleden İsrail mazlum rolüne dönüştü. Mısır ve ABD yetkililerinin üç gün önce eylemleri istihbar ile bilgi vermesine rağmen İsrail'in hareketsiz kalıp beklemesi normal mi? Müzik festivalini basıp yüzlerce genci katleden Hamas, sonucun ne olacağını bilmiyormuydu? Elbette biliyordu.

İç politikada sıkışan, yolsuzluk ve adaletsizlik karşıtı eylemlerin hedefi olan Netanyahu, Gazze'de askerlere "Bir sonraki aşamaya hazır mısınız? Bir sonraki aşama geliyor." diye olacakları, İsrail Savunma Bakanı: “Orduda tüm kurallar kaldırıldı. Savaşan askerler hiç bir şeyden sorumlu olmayacaklar. Askeri mahkeme yok." dedi. İsrail Ordusu Sözcüsü de; "Hareketliliğimiz tüm Orta Doğu'yu kapsayacak." Kim kazandı?

ŞİMDİ NE OLACAK?

Sızan 2021 tarihli gizli(!) Pentagon belgesi ne diyordu; Irak, Libya, Sudan, Somali, Suriye ve İran'da yönetimler değiştirilecek ve parçalanacak. Ne oldu, kim kaldı? İlk beşi halledildi, Suriye fiilen bölündü sıra İran'a geldi. ABD'nin nihai hesabına göre bölgede Şii yönetimler gidecek, yerine Sünni yönetimler gelecek. Böylece hem bölgedeki enerji kaynaklarının üzerine oturacak, hem de İran/Şii korkusundan ve kabusundan kurtulacak. Yanına bir de PYD Garnizon devleti kurulacak İsrail'in güvenliği kesin olarak sağlanacak. Sünni rejimlerin hamisi Suudi Ailesi buna çok sevinip adeta bayram edecek. Mısır ekonomik yönden borca batık olduğundan gıkını çıkaramayacak. Bölgede kabile şefi idareli diğer devletçikler aparat, Ortadoğu tümüyle kontrolünde olacak. Bundan sonra kaynak ve enerjisini Ukrayna savaşıyla zayıflattığı Rusya ve devasa borçlu olduğu Çin'le mücadele için harcayacak.

Bunlar olurken, SİHA'mızı düşüren ABD' ye mahçup tonlu itiraz ile tabanın gazını alacak birkaç etkisiz çıkış yetmez. Bir ay önce onur konuğu ''damat'' olan ABD uçak gemisine Akdeniz'de ne işin var anlamsız sorusuyla geçiştirilemez. Suriye'deki egemenliğimizde değil, bizdeki ABD üslerine laf etmek gerek. Jeo-politiğin teo-politiğe döndüğü coğrafyamızda reel-politiğin gereklerini yapmalıyız.

Uluslararası alanda diplomatik ve insani olarak Filistin’i sonuna kadar desteklemeli, iç siyasi kaygılar ve duygusal tepkiler ve ölçüsüz davranışlarla icapsız düşmanlıkları çekmemeli, hiçbir ülkeyle kavga etmemeliyiz. Suriye'de olanlardan ders çıkarmalı emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmemeliyiz.

Bölgede ağırlığı olan Suriye, Mısır ve İran'la akılcı ilişkiler ve müzakerelerle bölgenin ateş topuna dönmesini engellemeliyiz. Sınır güvenliği ve içimizdeki sığınmacıların mutlak kontrolüyle iç cepheyi sağlam tutmalıyız.

HSK'YA MEKTUP YAZAN BAŞSAVCI

Herkesin bildiği sırrı ifşa mektubu yazan Başsavcının derdi adalet mi? Geçen Anadolu Adliye Başsavcısı HSK'ya mektupla, uyuşturucudan gaspa organize-çete suçu işleyenleri koruyan hatta beraber çalışan meslektaşlarını ihbar etti, basına düşünce haber oldu, derhal erişim engeli geldi ardından içerikten çıkarıldı. Komedi gibi ama devleti çürüten bir trajedi.

Mektupçunun bizzat bildiğim, taraf ve şahidi olduğum mesleği nosyonu itibariyle, adaletten ziyade taşınamaz bir yükün ağırlığın altında ezilmesindendir.

Uluslararası mahkeme ve mahfillere büyük rüşvet ve yolsuzluk olarak geçen meşhur 17/25 olayının aklanmasında bizzat görev almış, bir dönem yargıyı sevk ve idare eden ''İstanbul Gurubu'' avukatlarla birlikte çalışmış, tüm Türkiye'deki muhalif tvitlerin soruşturma üssü olmuş adliyesinde çete oluşana dek haberi olmamış öyle mi?

-Adliyeler 2 yılda bir HSK müfettişlerince denetlenir, Müfettişlerin ilk muhatabı ve sözüne itibar ettiği ilk kişi kendisidir. Yani onlara söylemesi ve bu işleri önlemesi gerekir.

-Eğer tutanağa bağlayacak kadar bilgi sahibi ise derhal re'sen soruşturma açıp meslekten olmayanları derdest edip tutuklatması ve adı geçen meslektaşlarının gerekirse açığa alınması için HSK ya bildirmesi gerekir.

-Bunu yapamadıysa, gelir o rüşvet ve yolsuzluk içeren belgeleri bizzat teslim ederek soruşturma izni ister.

Bir başsavcı -hele ki iktidarın gözdesi biri-böyle bir mektup yazmaz. Orada sanki başka şeyler oluyor ve ön alıyor gibi. Lakin sonuçta yargıdaki irini deşmiş olması toplum açısından iyi bir gelişme. Partili yargıç ve savcılarla doldurdukları yargıdaki çürüme lokal değil ve ilk-orta-yüksek dereceli her yere sirayet ettiğinden çözmeleri neredeyse imkânsız.

Sorunun sebebi olanlar çözümün adresi ve sahibi olamazlar. Eğer isterlerse radikal ve kesin çözüm de öneririz ama siyasallaşan bu yargı düzeninde olmaz. Siyasallaşmadan vazgeçmeden de çürüme önlenemez. Yargısı bağımsız olmayan ülkelerde çürüme kaçınılmaz.

Yeni bir düzenin kurulmaya çalışıldığı bölgemizde, ateş çemberinin ortasında her alanda yetersiz ve kötü pozisyonda yakalanmamız en büyük şanssızlığımız oldu, inşallah akıbetimiz kötü olmaz.

Akıl, ahlak, adalet..

İlgili Haberler