Aliya, "Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak" ve "savaş düşmana benzeyince kaybedilir" gibi atasözü haline gelmiş sözleri günlük hayatımıza girecek kadar yaygın bir hâle gelmiştir. Bir asırdır kendini ifade edemeyen milyonlarca Balkan Müslümanlarının sesini tüm dünyaya duyuran kahramanın adı Aliya İzzetbegovic'tir.
ALİYA İLE BALKANLARDA NE DEĞİŞTİ?
20. asrın başlarında Osmanlı idaresinin bölgeden çekilmesiyle girilen dönemin en önemli özelliği Balkanlarda yaşayan Müslüman milletlerin varlıklarını ve maruz kaldıkları zulümleri ifade edememeleridir. Devletsiz kalan Müslümanlar uluslararası korumadan da mahrum kalmıştır. Ermeniler, Rumlar ve diğer bazı gayrimüslim milletler; ABD, İngiltere gibi güçlerin himayesini kazanırken Türkler, Boşnaklar, Arnavutlar; Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan'ın insafina bırakılmıştı.
Eski Yugoslavya'da azınlık konumuna düşen Müslüman milletler, gittikçe artan devlet baskıları altında nerede ise bir asır boyunca yaşamak zorunda kaldılar. Bulgaristan ve Yunanistan'daki Türkler için de durum aynı idi.
Türkiye'nin Balkanlarla olan ilgisi süren göç dalgaları ile sınırlı kalmıştır. Hükümetler sürekli bir hâl alan Balkan göçlerinin sebepleri üzerinde herhangi bir politika geliştirme ihtiyacı duymamıştır. Aksine erken cumhuriyet yıllarında mübadele ile büyük bir göç hareketi yaşanmış olması Balkanlardan Anadolu'ya süren göçleri sıradan bir olay haline getirmiştir. Mübadele anlaşması her ne kadar Yunanistan ile yapılmışsa da Bulgaristan ve Yugoslavya'dan da Müslüman göçü kesintisiz sürmüş hatta hâlâ da sürmektedir. 1950'den sonra da Türkiye'nin konu ile ilgili bir politika geliştirmemesi sebebiyle Balkanlardan Türkiye'ye göçlerin adeta patlama yaparak arttığı gözlenmiştir.
SOĞUK SAVAŞIN BİTMESİ BALKANLARI NASIL DEĞİŞTİRDİ?
Soğuk savaşın bitmesi ile dünyamızın siyasi coğrafyası kökünden değişti. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile bağımsızlığa kavuşan Türk Cumhuriyetleri ve Yugoslavya'dan ayrılarak bağımsız devletlere dönüşen ülkeler sebebiyle BM'deki üye devlet sayısında ciddi bir artış yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti artık istese de istemese de soğuk savaş yıllarının dış politikalarını devam ettiremeyeceğini kabullenmek zorunda kaldı. Doğu'da 90 yıl boyunca Türkiye'ye kapalı kalan yeni bir dünyanın kapıları ardına kadar açılmış, Balkanlardaki Müslüman milletler üzerindeki baskılar azalmış ve Türkiye ile yakınlaşmanın önündeki engeller kalkmıştı.
Türk kamuoyu Aliya zzetbegovic ismini ilk defa 1987 yılında İstanbul'da yayınlanan, 'Doğu ve Batı Arasında Islam' adlı kitabıyla duydu. Bu kitap yayınlandığı zaman Aliya ve dava arkadaşları, Komünist Yugoslavya rejiminin sakıncalı bulunan fikirleri yüzünden cezaevinde çile dolduruyordu. Soğuk savaş yıllarında yazdığı bu kitapta İzzetbegovic'in diyalektik materyalizme ve Batı düşüncesinin temellerine karşı öne sürdüğü eleştiriler, sadece kendi ülkesinde değil, fikir dünyasında da beklenmedik bir ilgi ile karşılaştı. Bu kitabın, İslam düşüncesi ile uğraşan kalem erbabını ve akademi dünyasını adeta uyandırdığını söyleyebiliriz.
ALİYA NASIL BİR ÇEVREDE YETİŞTİ?
Aliya'nın yetiştiği çevre hakkında kısa bir bilgi vermenin gerekli olduğunu düşünüyorum. 1878 Berlin Konferansı ile Avusturya- Macaristan idaresine verilen Bosna'da gelen yeni idare, Boşnakların ciddi bir direnişi ile karşılaştı. Boşnaklar gelen yönetimin geçici olacağı ve Osmanlı idaresinin yeniden bölgeye geri geleceği beklentisi içindeydi.
Sultan 2. Abdülhamid de Bosna ile çok yakından ilgilenmiş ve Boşnaklara her çeşit maddî-mânevî desteği vermişti. Ancak Balkan harpleri ve 1. Dünya Savaşı ile Osmanlı dağılınca Boşnaklar İstanbul'un desteğinden mahrum tek başına kala kaldı. Hem Yugoslavya Krallığı hem de Komünist Yugoslavya, Boşnaklara hasım muamelesi yaptı. Bir taraftan asimile etmeye çalışırken diğer taraftan da onları Anadolu'ya sürgün etmeye devam etti.
BOŞNAKLAR KİMLİKLERİNİ NASIL KORUDU?
1878'den 1990 yılına kadar geçen bu dönem içinde Boşnaklar Osmanlı'dan miras aldıkları İslam kimliği ve Osmanlı kültürünü yaşatmak için gizli-açık kesintisiz bir mücadele vermiştir. Kuşaktan kuşağa taşınan bu direniş kültürü zamanın değişen şartlarına göre geliştirilmiş ve neticede Boşnak milleti, Müslüman kimliğini muhafaza etmeye muvaffak olmuştur. Günümüzde Boşnakların Sıkı sıkıya sahiplendiği bu kültür zenginliğini, Balkanlardaki diğer Müslüman milletlerde bulmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Nitekim Balkanlarda Aliya ile kıyas edilebilecek fikrî ve siyasî başka bir lider bulamazsınız. Aliya gibi bir liderin Boşnaklar arasından çıkması da tesadüf değil.
Boşnakların İslam kimliğine ısrarla sahiplenmesi sebebiyle onları asimile edemeyeceğinin farkına varan Komünist Yugoslavya rejimi, 1971 yılında onların Müslüman kimliğini resmen tanımak zorunda kaldı." Dünyada Yahudilerden sonra dînî ve millî kimliği tek kelime (Müslüman) ile ifade edilen yegâne millet Boşnaklardır. 1993 yılında Saraybosna'da toplanan 1. Büyük Boşnak Kurultayında Boşnak isminin kullanılması ittifakla kabul edildi. Bu kabulün, İslam'dan kopmak gibi bir anlamının olmadığını bilhassa vurgulamak gerek.
Aliya ve arkadaşlarının başlattığı ve tüm Boşnak milletinin toptan benimsediği hareketin kökeninde, Boşnak milletinin 1.5 asır içinde geliştirdiği bu direniş kültürünün önemli olduğunu düşünüyorum. Aliya'yı mensup olduğu milletinden kopuk münferit bir filozof olarak tanımlamak yanlıştır. O zâten sadece bir fikir adamı değil aynı zamanda tüm Boşnak milletinin desteğini arkasına almayı başarmış bir siyaset ve devlet adamıdır. Sadece Boşnak milletinin de değil Müslüman olmayan bir kesim Sırp ve Hırvat ile Komünist Yugoslavya'nın asimile etmeyi başardığı İslam ve Hıristiyanlıktan kopmuş ateistlerin bir kısmının da desteğini almayı başarmıştır. Herhangi bir inanca, dine ve ideolojiye bağlı olmayan bu kitle, kendini bağımsız Bosna'yı savunan vatanseverler olarak tanımlamaktadır. Bu kadar farklı insanı Bosna Vatanseverleri Bayrağı altında toplama başarısı, Aliya'dan başka hiçbir siyasinin başaramayacağı bir gerçektir.