İYİ Parti Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşçı 2 yaşındaki Sıla bebeğin katli davasının başlamasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Sıla'nın maruz kaldığı şiddet ve istismarı ilk defa aynı kürsü’den duyurduğunu sözlerine ekleyen Taşçı “Manevi değerlerine sahip çıkmakta çok iddialı, ahlak gibi, namus gibi kavramları konuşurken en üst perdeye çıkan bir toplum yapısı içinde, hepimizin gözü önünde, asla, bir an dahi maruz kalmaması gereken bir ortamda, asla emanet edilmemesi gereken kişilerin elinde, korunmasız halde kaderiyle baş başa bırakılmış 2 yaşındaki bir bebeğin neler yaşadığını, uğradığı şiddeti, tecavüzü de ilk defa bu kürsüden duyurmuştum Türkiye’ye” dedi.
TAŞÇI; BU VEBAL BİR YERİNDEN HEPİMİZE BULAŞTI
Taşçı, davanın en önemli noktalarından birinin de sanıklardan ikisinin çocuk olması ve yargılamanın kapalı yapılacağı bilgisini vererek “Sıla’nın davasının kapalı görülme sebebi, dediğim gibi faillerinin ikisinin, biri 13, biri 14 yaşında, “15 yaşını doldurmamış” çocuk olmaları. Yasalar, bu durumda, karar her ne kadar “Yüce Türk Milleti adına” verilecek olsa da, “Çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal gelişiminin sağlanabilmesi için öncelikli olarak çocuğun haklarının ön planda tutulması ve faydasının gözetilmesi” yani “çocuğun üstün yararı” için, toplum huzurunda yapılmamasını emrediyor bu tür yargılamaların. Ne yaman çelişki değil mi! dedi. Taşçı, Sıla hayattayken “çocuğun üstün yararı” ilkesinin uygulanmadığına dikkat çekti. Sıla'nın uyuşturucu bağımlısı kişilerin arasına terk edilmesi, cezaevinde yatmış ve gece kulüplerinde çalışan annesinin ihmali, toplumun ve devletin ihmalkarlığının bir göstergesi olarak değerlendirildi. Taşçı, sadece faillerin değil, Sıla'yı koruyamayan herkesin bu olayda sorumluluğu olduğunu dile getirerek " Sıla’yı korumayanlar olarak utançla kabul etmek zorundayız ki bu vebal bir yerinden hepimize bulaştı; Bu ülkede acı çeken, sadece katledilerek değil, istismarla değil, şiddetle değil, açlıkla, yoklukla, sefaletle de acı çeken her çocuk gibi Narin gibi Sıla’nın da vebalinden vareste tutamayız kendimizi…Sorumluluğumuzla yüzleşmek zorundayız; Gerçekten “önlemek” istiyorsak, “durdurmak” istiyorsak, “bir daha yaşanmasın” istiyorsak…” dedi.
SILA VE NARİN’İN MİLAT OLABİLMESİ İÇİN ADALET VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM ŞART
Sıla'nın yaşadığı çevrede şüpheleri olan, ihmal ve istismarı fark eden kişilerin sessiz kalmasını da eleştiren Taşçı, mahalle sakinlerinin, yetkililere bilgi vermeleri durumunda Sıla'nın hayatının kurtarılabileceğini belirterek "toplumun çocuk istismarı konusunda daha duyarlı ve aktif olması gerektiğini" ifade etti. Taşçı, çözümün Çocuk Koruma Kanunu'nun gözden geçirilmesi ve çocuklara yönelik her türlü istismarı engelleyecek caydırıcı yasal düzenlemelerin yapılacağı yerin TBMM olduğunu söyledi. Ayrıca, toplumun her kesiminin, çocuklara yönelik şüphelerini ve endişelerini resmi makamlarla paylaşması gerektiğini vurguladı. Sıla'nın durumunun hastaneye getirildiği andan itibaren emniyet ve savcılığın üzerine düşeni yaptığını belirten Taşçı, aynı hassasiyeti yargıdan da beklediklerini sözlerine ekleyerek, “Hukukçular, iddianameyle ilgili itirazlarını yapacaklar. Sanıklardan ikisinin çocuk olması hükme nasıl yansıyacak, onlar üzerinden kendi elini yıkamaya çalışanlarla ilgili değerlendirme ne olacak, hepsini avukat arkadaşlarımız aracılığıyla, ilk andan itibaren dosyayı sahiplenen Tekirdağ Barosu aracılığıyla takip ediyor olacağız.” dedi. Bu olaydan sonra hiçbir çocuğun benzer bir kader yaşamaması için mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan vekil, Diyarbakır ve Tekirdağ'daki mahkemelerin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın ve Adalet Bakanlığı'nın bu konuda tarihi bir sorumluluğu olduğunun altını çizdi.
İşte Selcan Taşçı'nın konuşmasının tamamı:
Sıla’nın…
Manevi değerlerine sahip çıkmakta çok iddialı, ahlak gibi, namus gibi kavramları konuşurken en üst perdeye çıkan bir toplum yapısı içinde, hepimizin gözü önünde, asla, bir an dahi maruz kalmaması gereken bir ortamda, asla emanet edilmemesi gereken kişilerin elinde, korunmasız halde kaderiyle baş başa bırakılmış 2 yaşındaki bir bebeğin neler yaşadığını, uğradığı şiddeti, tecavüzü de ilk defa bu kürsüden duyurmuştum Türkiye’ye…
Sıla o gün yaşıyordu;
“Alalh’tan umut kesilmez” noktasındaydı durumu; mucize bekleniyordu; o el kadar bedeni öyle yorgundu…
Tekirdağ Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi Başhekimini ziyaretimizde, hiç unutmuyorum, her şeyden önce bir baba olarak, içinin sancıdığı çok belli olarak, “Görseniz, nasıl güzel bir bebek” demişti; “İnsan dokunmaya kıyamaz…”
Ama kıydılar…
Bugün bir kere daha…
Fani dünyada belki bir gün huzurla yaşamayan Sıla’nın ruhu huzur bulabilsin diye…
Varlığını koruyamadığımız o bebekten bize bir miras olarak kalan vazifemizi yerine getirmek yönünde bir gayret sarf etmek üzere buradayım…
Bildiğiniz gibi,
Kimi ihmali, kimi istismarı, kimi caniliği, kimi pespayeliği, kimi kiri, pası, kötülüğüyle, kimi kastı, kimi vurdumduymazlığıyla Sıla’nın kısacık ömrünü işkenceyle geçirmesine ve son nefesini de yine acı içinde vermesine yol açanlar, bugün Tekirdağ’da, Tekirdağ 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısındalar.
Sıla bebeğin katli davası başladı.
Ama yine bildiğiniz gibi mağduru/maktülü bebek olan bu davanın en trajik ayrıntılarından biri, sanıklardan ikisinin de çocuk olması dolayısıyla yargılama CMK’nın 185’nci maddesi uyarınca kapalı kapılacak.
O yüzden bugün kapısı, aslen Sıla’nın da vekili olmamıza rağmen bizlere kapalı olan mahkemenin kapalı kapılarının önünden değil de, Tekirdağ’dan, Sıla’yı da temsil etmek üzere geldiğimiz, Narin ve Sıla trajedilerinden sonra “Çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismarın önlenmesi” için bir Araştırma Komisyonu da kurulan ve komisyonun açılması için yapılan genel görüşmede de partim adına söz aldığımın Millet’in Meclisi’nde paylaşmak istedim hissettiklerimi…
Bizim çocuklarımız için verdiğimiz mücadeleyi, eğer kazanacaksak, kazanabileceğimiz yer burası çünkü!
Çözüm Çocuk Koruma Kanunu’nu revize etmek ise de burada yapacağız…
Çözüm bir daha bu ülke sınırları içindeki bir tek insan görünümlü sapığın, sapkının, caninin bir çocuğa el uzatmayı, göz çevirmeyi aklından dahi geçiremeyeceği caydırıcılıkta yeni düzenlemeler yapmaksa da; hepsini burada yapacağız…
Her şeye…
Yaşanan kültür erezyonuna, dejenerasyona, yozlaşmaya rağmen vicdanını, adalet duygusunu koruduğuna inandığım canım milletim;
Bugün hakim karşısında çıkan sanıklar farklı oran ve gerekçelerle suçlu olabilirler, suçları uyarınca inanıyorum, diliyorum en ağır hukuki cezaları alsınlar…
Ama bir de bu dehşetin görünmeyen, bu manada hesabını sorulmayacak ortakları var…
Sıla’yı korumayanlar olarak utançla kabul etmek zorundayız ki bu vebal bir yerinden hepimize bulaştı;
Bu ülkede acı çeken, sadece katledilerek değil, istismarla değil, şiddetle değil, açlıkla, yoklukla, sefaletle de acı çeken her çocuk gibi Narin gibi Sıla’nın da vebalinden vareste tutamayız kendimizi…
Sorumluluğumuzla yüzleşmek zorundayız;
Gerçekten “önlemek” istiyorsak, “durdurmak” istiyorsak, “bir daha yaşanmasın” istiyorsak…
Sıla’nın davasının kapalı görülme sebebi, dediğim gibi faillerinin ikisinin, biri 13, biri 14 yaşında, “15 yaşını doldurmamış” çocuk olmaları…
Yasalar, bu durumda, karar her ne kadar “Yüce Türk Milleti adına” verilecek olsa da, “Çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal gelişiminin sağlanabilmesi için öncelikli olarak çocuğun haklarının ön planda tutulması ve faydasının gözetilmesi” yani “çocuğun üstün yararı” için, toplum huzurunda yapılmamasını emrediyor bu tür yargılamalarının.
Ne yaman çelişki değil mi!
Bugün, yaşlarından ötürü, Sıla’ya tecavüz etmekle suçlanan sanıklar üzerinden gözetilen “çocuğun üstün yararı” keşke Sıla’nın tecavüze uğramaması adına gözetilebilmiş olsaydı!
Keşke, Sıla darp edilirken, Sıla istismar edilirken, Sıla son nefesini vermeden onu sağlıkla yaşatabilmek, onu sağlıkla büyütebilmek için gözetilebilseydi çocuğun üstün yararı…
Keşke çocuğun üstün yararı, onu uyuşturucu batağındaki insanların arasına terk etmeden gözetilseydi;
Onu cezaevine girmiş, uyuşturucu sebebiyle cezaevine girmiş, çıkmış, gece müzikhollerde çalışan, kızlarını tekinsiz kişilerin eline bırakmakta sakınca görmeyen, kızlarına kötülük yaptıklarını bilerek gizleyen “anne” sıfatlı kişinin eline terk etmeden gözetilseydi…
Keşke, Sıla’nın kanına giren o iki küçük yaştaki sanık böyle canavarsa işlere kalkışacak hale gelmeden gözetilseydi çocuğun üstün yararı da, bebek tecavüzcüsü çocuk tablosu oluşmasaydı!
Hem devletin ilgili kurumları…
Sosyal hizmetler…
Mahallenin muhtarı, bakkalı, manavı kim varsa…
O avuç ici kadar, herkesin birbirini tanıdığı o küçücük ilçede yaşayan ve belki kaç kere Sıla’nın çığlıklarına tanık olan, belki kaç defa onu itilip kakılırken gören, belki kaç kere etrafındaki iğrenç niyetleri sezen, başına geleceklere ihtimal verenler kaygılarını, şüphelerini paylaşmış olsaydı; eşiyle dostuyla dedikodu ortamında değil, savcıyla, polisle resmi birimlerde….
Keşke…
Ben ilk günde söylemiştim;
Sıla’nın durumu hastane polisi eliyle adli kayda girdiği, emniyete intikal ettiği andan itibaren hem Tekirdağ Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı birimler, hem de zanlıların hızla yakalanmasını takiben savcılık üzerine düşeni yaptı…
Şimdi aynı titizlenmeyi, aynı hassasiyeti yargıdan bekliyor olacağız…
Hukukçular, iddianameyle ilgili itirazlarını yapacaklar…
Sanıklardan ikisinin çocuk olması hükme nasıl yansıyacak, onlar üzerinden kendi elini yıkamaya çalışanlarla ilgili değerlendirme ne olacak, hepsini avukat arkadaşlarımız aracılığıyla, ilk andan itibaren dosyayı sahiplenen Tekirdağ Barosu aracılığıyla takip ediyor olacağız…
Bundan sonra hepimize düşen tek görev var;
Bu ülkede tek bir çocuğun daha Narin’le kaderdaş, Sıla’yla kaderdaş olmamasını sağlamak…
Yoksa bu konuşmalardın, adliye önü nöbetlerinin, hukukçuların çabasının hiçbir anlamı kalmaz…
Bu manada hem Diyarbakır, hem Tekirdağ’daki iki mahkemenin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın tarihi bir görevleri var; altında kalmamalarını temenni ediyorum.
2 Ağustos'ta Malkara Devlet Hastanesi'ne götürdü.
8 Eylül akşamı Sıla bebeği yeniden Malkara Devlet Hastanesi'ne götürdü. Tekirdağ İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi'ne sevk edildi.
Tekirdağ Emniyet Müdürlüğü ekipleri, anne B.Y.’nin de aralarında olduğu 5 şüpheliyi gözaltına aldı. Soruşturmada B.Y., dini nikahla birlikte yaşadığı S.Ö. (57), komşusu ve çocuklardan K.A.'nın babası K.A. (32) ile bebeğin bırakıldığı komşunun çocukları G.K. (14) ve K.A. (13) tutuklandı.
Başsavcılık, anne B.Y., S.Ö., K.A. ile G.K. ve K.A. için 2 ayrı iddianame hazırladı. İddianamede anne B.Y. için 'İhmali davranışla kasten insan öldürme', 'Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme', 'Aile hukukundan doğan yükümlülüğün ihlali' suçlarından toplam 67 yıl hapis cezası talep edildi. S.Ö. hakkında, 'Suçu bildirmeme, gizleme' suçundan 1 yıl 6 ay, çocuklardan K.A.'nın babası K.A. için ise 'Çocuğun cinsel istismarı', 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçlarından 28 yıl 6 ay hapis cezası talep edildi. Suça sürüklenen çocuklar G.K. ve K.A. için hazırlanan iddianame ise Tekirdağ 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. İddianamede ise G.K. için, 'Çocuğun nitelikli cinsel istismarı', 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçlarından toplam 66 yıl, K.A. hakkında da 'Nitelikli cinsel istismar', 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçlarından 48 yıl ile 'Kasten öldürme' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Hazırlanan 2 ayrı iddianame Tekirdağ 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde birleştirildi.