Fatih ERBOZ / Ankara
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmesinin ardından daha önceki yıllarda çıkarılan büyükşehir yasasıyla birlikte mahalli idareler iyice karıştı. İYİ Parti Mersin Milletvekili, emekli vali Behiç Çelik ile yeni sistemin mahalli idarelere etkisini ve İçişleri Bakanlığı'nın rolünü konuştuk. İdarelerde her şeyin birbiriyle iç içe geçtiğini belirten Behiç Çelik, büyükşehir kavramının yeniden tanımlanması gerektiğinin altını çizdi. Türkiye'de mahalli idarelerle ilgili en önemli kanunu Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığını kaydeden Çelik, Osmanlı'da Mithat Paşa'nın Tuna eyaletinden bu yana uyguladığı il özel idarelerinin kaldırılmasının da büyük israfa yol açtığını söyledi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmesiyle birlikte yapılan değişikliklerin devleti yıprattığını vurgulayan Çelik, ayrıca İYİ Parti'nin iktidara geldiği takdirde yapılan hataları düzelterek, önemli bir yerel yönetim tarzını hayata geçireceğini anlattı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin mahalli idareler kavramına bakış açısını şu ana kadar ki uygulamalardan nasıl gördünüz?
16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen referandumla birlikte Türkiye parlamenter sistemden koparak yeni bir anayasal sisteme ya da anayasal sistemsizliğe geçti. Bu anayasal sistemsizlik dediğim kavram, iktidar partisinin ve MHP'nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediği sistem, tek adam sistemi olarak vasıflandırılabilir. Bunun anayasal hukuku açısından söylenebilecek tek sözü var, o da otokrasi. Parlamenter sistemden otokrasiye geçtik. Otokrasi tek adam rejimidir, başkanlık sitemi anayasa hukukundaki presendantiyel sistem dedikleri sert kuvvetler ayrılığına dayalı bir anayasal sistemdir. Binali Yıldırım hükümeti tamamen yetkili, parlamentonun içinden çıkmış bir hükümet olması nedeniyle parlamentonun denetimi altındaydı. Şu andaki kabine ya da hükümet aslında geçen yılki bakanlarla eş değer bakanlar değil. O zaman kendi bakanlığının politikasını yürüten ve milletvekili olan bakanlar vardı, şimdi cumhurbaşkanının atadığı memurlar var, sekreterler var. Dolayısıyla şimdi artık tek adam kabine anlamına geliyor, yargıç ve savcı, milletvekili anlamına geliyor. Böyle bir yapı içende Türkiye'de yerel yönetim politikalarını kimin yönetmesini bekleriz.
Yeni hükümet sistemi mahalli idareleri nasıl bir politik çizgi ile idare edebilecek ya da bu konuda net bir çizgi oluşturdu mu şu ana kadar?
Yerel yönetim politikası fevkalade girift bir alandır. Büyük bir devlet mekanizmasını düşünün, onun içinde olmakla birlikte en az emsal anlamında onun kadar girift özelliklere sahip yanları olan birebir ele alınması gereken hususları kapsayan bir alandır yerel yönetim politikaları. Dolayısıyla burada kurumların ve yerel yönetime ilişkin kuralların belirlenmesinde tek adamın sözü daha öncelikli ve geçerli. Onun dışında bütün makam ve merciler tek adamın gösterdiği çizgide belirlediği politikaların içini doldurmakla belirlediği kişilerden oluşuyor. 1 sayılı cumhurbaşkanlığı kararnamesi devlet teşkilatını yeni baştan anlatır. 4 sayılı kararname yerel yönetimler ile ilgili bazı düzenlemeler yapar. Bu düzenlemeler 1 nolu kararnamede de var. 4 nolu kararname 1 nolu kararnamedeki bir takım boşlukları dolduruyor. Diğer taraftan 1 nolu kararnamedeki değiştirilmesi gereken hususları da 4 nolu kararname ile düzelttiler. Şimdi ne yaptılar, teşkilatlanma anlamında söylüyorum, mahalli idareler genel müdürlüğünü İçişleri Bakanlığı bünyesindeyken lağvettiler. Onun yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde yerel yönetimler genel müdürlüğü kurdular. Anayasanın 127'inci maddesi, idarenin bütünlüğü ilkesi kapsamında 123'üncü maddeye de atıf yaparak, yerel yönetimlerin de genel yönetimle uyumlu çalışmasını öngörür.
Bu uyum yeni düzenleme ile daha iyi sağlanabilecek mi?
127'nci madde yerel yönetim seçimlerinin beş yılda bir yapılmasını emreder, yerel yönetimlerin mahalli halkın ortak ihtiyaçlarını tanzim ve düzenlemekle görevli bir tüzel kişilik olduğuna vurgu yapar. Sadece belediyelerin değil, il halkının da diyerek il özel idarelerinin de yerel yönetim birimi olduğunu anayasa emredici bir hüküm ile belirtmiştir. Burada bir hüküm daha var, vesayet yetkisi. Merkezi idare yerel yönetimler üzerinde vesayet yetkisine sahiptir. Vesayet kavramı, yerel yönetimlerin Türkiye Cumhuriyeti mevzuatına uygun olarak çalışmasını sağlamak için denetleme, inceleme, soruşturma ve diğer bağlayıcı kararlar alabilen, talimatlar verebilen bir mekanizmadır. Bir de yargısal ya da yönetsel olarak bir belediyenin başkanı ya da organı dışında meclis organı yasalara aykırı hareket etmişse, İçişleri Bakanı tarafından görevden alınabileceğini de 127'inci madde belirtiyor. Dolayısıyla siz Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nü İçişleri Bakanlığı'ndan alıp Çevre Şehircilik Bakanlığı'nda yerel yönetim genel müdür müdürlüğü yaptığınızda İçişleri Bakanlığı'nda bir boşluk meydana geliyor.
Bu boşlukta İçişleri Bakanlığı ne yapacak?
İçişleri Bakanlığı acaba cumhuriyet ile birlikte kurulan Türkiye'nin dahiliye siyasetini izleyecek bir bakanlık mı olacak, yoksa II. Mahmut dönemindeki Zaptiye Nezareti'ne mi dönecek? 1830'lara dönen bir zihniyet mi var başımızda? Yani Zaptiye Nezareti Jandarma, Sahil Güvenlik, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bakan bir bakanlık haline mi geldi, kaldı ki bakanların da bir değeri kalmadı, cumhurbaşkanın memuru pozisyonunda. Ancak her halükarda anayasada emredilen hükümlere uygun vesayet yetkisini nasıl kullanabileceği yetkisi konusu tartışmalı olarak ortada bırakılmıştır.
Bu noktada bir karmaşa mı doğdu?
Burada, İçişleri Bakanlığı'nda mülkiye müfettişlerinden oluşan, Mülkiye Teftiş Kurulu var. Çok kuvvetli bir teftiş, denetleme, soruşturma ve inceleme birimidir. Mülkiye Teftiş Kurulu, Mahalli İdareleri her anlamda teftiş eder, soruşturur, mülki kaymakamlar olan valilik ve kaymakamlıklar, bütün devlet mekanizması içinde Jandarma, Emniyet, sahil Güvenliği de aynı şekilde soruşturur, inceler, denetler. Bu derece geniş yetkilidir. Dolayısıyla anayasadaki vesayet yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na götürülmemiş İçişleri Bakanlığı'nda bırakılmış. Ayrıca belediyeleri nasıl denetleyeceksiniz? Hesap denetimi, idari denetim, imar denetimi olur. Bütün denetimler. Mahalli İdareler Kontrolörler Kurulu var. Bu da İçişleri Bakanlığı bünyesinde belediyeleri denetler. İki teftiş denetim ve birimi vardır, anayasadaki vesayet yetkisini de bunlar kullanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bu konuda bir yetkisi bırakılmamış. Teşkilatlanma yapısı bu. İç içe geçmiş.
İç içe geçmişlik dediniz, bir örnek verebilir misiniz?
İçişleri Bakanlığı'nın en önemli genel müdürlüklerinden birisi hemen hemen on yıl öncesine kadar var olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'ydü. Bu genel müdürlüğü lağvettiler. Çevre ve Şehircilik bünyesindeki Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nü lağvettiler. Bunun ikisinin kadrolarını birleştirerek Acil durum yönetimi AFAD'ı kurdular. Bu iki genel müdürlüğün amaçlarını ve hizmet alanlarını, yetkisini kapsıyor mu, bu tartışılır ama bence kapsamıyor. Sivil savunma ayrı bir alandır, özellikli bir genel müdürlüktür. Seferberlik, savaş halinde dahi çok aktif çalışan ve servisleri, birimleri olan cephe gerisi maneviyatına büyük önemli bir genel müdürlüktü, bunu kapattılar. İdari olarak, yönetsel olarak imkânsız, yapmaları mümkün değil, tahminim daha sonra İçişleri Bakanlığı'na geçer.
Büyükşehir yasası tartışıldı, hayata geçti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Büyükşehir Yasası bir arada düşünüldüğünde nasıl bir sonuç çıkar ortaya? İkisi birbirini tamamlıyor mu?
Bence tamamlamıyor. Büyükşehir Yasası, yürüklük itibarıyla 2014 mahalli seçimlerinden sonra bütün maddeleriyle yürürlüğe girdi. 6360 sayılı yasa. Bu yasa büyükşehir belediyelerini inanılmaz yetkilerle donattı. İlçe belediyelerinin yetkilerini de aldı büyükşehire verdi. İlçe belediyelerinin İller Bankası'ndan gelen payının yüzde 60'ına el koyma hakkı tanıdı. Dolayısıyla ilçe belediye başkanları aslında seçilmiş belediye şube müdürleridir şu anda. Bu itibarla büyükşehir belediyesini alan herhangi bir siyasi parti, kendi partisinden olmayan bir ilçe belediyesini isterse olduğu yerde dimdik tutar, adım attırmaz, sabit tutar.
İlçe belediyeleri ile büyükşehir belediyeleri arasındaki bu yetki karmaşası nasıl çözülür?
Büyükşehrin bir anlamı da kalmadı. Büyükşehir dediğiniz zaman gerçekten dünya çapında tanınmış büyük bir şehir olmuş olmasıdır. O vasıflara sahip değilse büyükşehir demeniz yetmiyor, nüfus kriteri de yetmiyor. Ticari kapasite önemli, ulaşım, kentleşme çok önemli, olası gelecek yıllarda gelişmeye eğilimli şehir olması gerekir. Birçok kıstasla belirlenmesi gerekiyor. Bu konuda araştırma yapacak bir tek kurum var o da Devlet Planlama Teşkilatı. Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde yerel yönetimler birimi var, orada çok kaliteli uzmanlar var, ama Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı. O zaman uzmanlar yok, kim belirleyecek bunu diyor ki; baştaki kişi şu ili büyükşehir yapalım, emredersiniz diye yapıyorlar. Bu büyük bir sorun, büyükşehri yeniden tanımlamak gerek. Belediye karmaşasını ortadan kaldırmak gerek.
EYALET SİSTEMİNE GEÇİŞ HAZIRLIĞI
Bu karmaşa mevcut yapı ile ortadan kalkabilecek mi?
Türkiye'de genel idare ve genel idarenin taşra teşkilatlanmasıyla mahalli idareleri uyumlu nasıl yapılandıracaksınız sorun bu. Yerel yönetim politikalarının ana alanlarından biri de bu meseledir. Burada AKP iktidarı sınıfta kalmıştır. Bu karmaşıklığın sorumlusu Erdoğan ve ekibidir. Burada büyük bir israf meydana geliyor. Halka yönelik hizmetlerde büyük aksamalar meydana gelmektedir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Şereflikoçhisar'ın içerisinde bir caddenin imarı ile ilgili karar veriyor, Ankara'ya yaklaşık 2 saat mesafede. Bilecik sınırındaki Nallıhan ilçesinde de aynı kararı veriyor. Peki, siz 6360 sayılı yasa ile nasıl il sınırlarını bütünüyle belediye sınırı haline neden getirdiniz, amacınız nedir?
Amaç nedir size göre?
Ankara ilini bütünüyle Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin hududu olarak kabul etti. Gelecekte yeni idari örgütlenmede belediyeye devletin taşra yapısını da verecekler mi? Yani belediye ile valilik birleştirilecek mi? Bunun üzerinde kafa yormak lazım. İktidar partisi bu konuda en ufak bir açıklama yapmıyor. 22 bölgesel kalkınma ajansı kurdular. Bunun üzerinden eyalet sistemine geçiş. Eyalet sistemine geçiş meselesi geçmişte tartışıldı. Ancak bu kalkınma ajansları pasifize edildi. Aktif değil. Bütçeleri de çok sınırlı tutuldu, aktive edilebilir mi onu bilemem. Bu konuda hiç kapak kaldırılmadı. Türkiye'de şu anda daha farklı politikalar uygulanıyor ama yerel yönetimlerle ilgili değil. Yerel yönetimleri doğrudan ilgilendiren bazı idari politikalar var.
İl özel idarelerinin kaldırılması bu idari politikaların bir boyutu mu?
Özel idare birimi, bir yerel yönetim birimidir. Mithat Paşa'nın Tuna vilayetinden beri uygulanan özel idareyi kaldırıyorsun, alan yerel yönetimini boşlukta bırakıyorsun, al büyük şehirler özel idarenin alanı da senin olsun diyorsun. Neden yapıyorsun bunu? Maliyeti çok düşük hizmet götüren bir kuruluş özel idareler. Bir köye, çay üzerine köprü yaptırıyorsunuz, bugün yaptırsanız milyonlar tutar, köylülere siz çalışın diyorsunuz. Maliyetine güzel işler yapar özel idareler, bunu kapattılar. Büyükşehirde okullar, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet birimleri, özel idareler inanılmaz hizmet yaparlar, kapatırsanız halk boşlukta kalıyor. Köylerdeki okulların hepsini özel idareler yaptı. 40 bine yakın köyü vardı Türkiye'nin, köyler ve köy ortak malları da kaldırıldı, dolayısıyla şuanda büyük bir tahribat var. Ganimet gibi saldırıyorlar, talan var. Kıyı köyü düşünün, 2 bin dekar orta malı var. Nasıl talan ediyorlar bir bilseniz, geçmişte yapamazlardı, köyün orta malına tecavüz hapis cezasını gerektiriyordu. O bitti, yok. Burası benim dedi mi alıyor. Üst üste bunları koyarsak Türkiye yerel yönetimler alanında büyük bir karmaşa ve keşmekeş içinde şu anda. Dünyada yerel yönetimlere en modern uygulamaları getiren devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Osmanlı Devleti'nden gelen 374 belediyenin üzerine 1930 tarihinde 1580 Sayılı kanunu çıkararak modern ve güzel bir kanun yaptı. Köy kanunu da öyledir, hala yürürlüktedir. O kanun olmasa böyle bir kanun çıkaramazlar. Özel İdare Kanunu da aynı şekilde 1913 tarihinde çıkarılan genel yönetim yasasının özel idareye ilişkin hükümleri yasasından alır ilk temellerini.
Yerel yönetimler özerklik şartı Türkiye için ne anlama geliyor, bundan sonra uygulanabilir mi?
Yerel yönetimler özerklik şartından sonra 2004 yılında 5393 sayılı büyükşehir belediye il özel idare kanunu çıkarıldı. AKP döneminde çıkarıldı burada aynı şekilde belediye kanununda da ifade ediyor, idari ve mali özerkliğe sahip tüzel kişilikler diyordu. Yerel yönetimler özerklik şartı batı tarafından Türkiye'ye senin anladığın gibi değil, benim anladığım gibi anlayacaksın yönünde baskı oldu. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde baskı yaptılar. Avrupalılar yerel hükümet diyor. Burada hükümet sözcüğü geçerse egemenlik kullanılır. Egemenlik doğrudan anayasamıza göre Türk milletine aittir. Başka bir kuruma devredilmesi de mümkün değil, devrini sağlamaya çalıştılar, ona da biz devlet olarak direndik. İdari ve mali özerklik demek, egemenlik hakkına da sahiptir anlamına gelmez.
YAŞANAN KEŞMEKEŞİN ÇÖZÜMÜ ELBETTE VAR
Yerel yönetim politikaları ve egemenlik konusu iyi tanımlanmalı. İkincisi, Türkiye'de ciddi bir mevzuat düzenlemesine gidilmesi gerek. Mali politikalarla eş güdümlü yerel yönetim politikası uygulanmalı. Gelir içeren ekonomik politikalarla eşgüdümlü bir yerel yönetimi politikası önemli. Güvenlik politikalarımızla eşgüdümlü uygulamamız gerekir. Bunları yaparken idari düzenleme yapılmalı. Bu idare düzenleme, belediye teşkilatlanmalarındaki karmaşanın ortadan kaldırılması gerek. Belediye çalışanlarının verimliliğinin arttırılması için bütün yerel yönetimlere destek verecek Ankara'da yerel yönetim akademisine benzer bir yapının oluşturulması gerekir. Doğrudan uluslararası ilişkiler anlamında belediyelerin devlet mekanizmalarını dışarıda tutarak borçlanma, uluslararası ilişkilere girmesinin önüne geçilmesi lazım. Şu anda borçlanma ve görüşme yapıyorlar bu da sıkıntılı bir durum. Bütün bunları yapıp Türkiye'de hemşerilerinin refahının arttırılması ve yaşam kalitesini arttırmak için uğraşan bir belediye sistemini kurmak gerekiyor. Özel idareler kaldırılan illerde yeniden diriltilmeli. Büyükşehire yön ve şekil verilmeli. Daha alanları daraltarak güçlendirilebilir. İlçe belediyelerinin bu mekanizma devam edecekse kaldırılması uygundur, eğer kaldırılmayacaksa yetkilendirilmesi lazım. İmar, temizlik, itfaiye yetkileri verilmeli. Vatandaşın da memnun olacağı bir sistem oturmuş olur. Köy idarelerini yeniden canlandırmak lazım. Nüfusumuz her yıl bir milyon artıyor. Bugün itibarıyla artık nüfusumuz 82 milyon. 5 milyon Avrupa'da vatandaşımız var. 4 milyon Suriyeli, bir buçuk milyon Afgan olduğu belirtiliyor. 90 milyon insanın bir şekilde yaşadığı bir ülkedeyiz, bazı bölgelerimiz aşırı kalabalıklaştı. İstanbul, Bursa, İzmir ve çevresi ile Çukurova. Buralarda spesifik yetkilerle donatılmış metropolitan alan yönetimleri düşünülmeli. Ulaşım gibi. Çukurova'da ulaşım derseniz İskenderun'dan Mersin Erdemli'ye kadar raylı sistemle gidebilmelisiniz. Özel bir metropolitan alan yönetimiyle bunları yapmak mümkün. Burada bulunan yetkili mercilerden de bunlar onaylanarak sürdürülebilir. İYİ Parti olarak milletimizin emrindeyiz. Devletin genel yönetimi dışında yerel yönetimlerde de reform niteliğinde işler yapmaya hazırız.