Depremzedeler barınma sorunu yaşarken çadır satışı yapan Kızılay hakkındaki skandalların ardı arkası kesilmezken, İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, Türk Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık''ı istifaya çağırdı.
Zorlu açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
Kızılay’ın çadır ve gıda satmasına yönelik kamuoyun yansıyan haber, yaşadığımız liyakatsizliğin ve yozlaşmanın açık göstergelerinden biridir. Kızılay’ın deprem felaketinden 2 gün sonra depolarında mevcut olan çadırları (2.050 adet) sattığı ve ilgili derneğin almış olduğu bu çadırları AFAD koordinesi ile üçüncü ve dördüncü günü sahaya ulaştırabildiği anlaşılmaktadır.
Düşünebiliyor musunuz? Kuru gıda satışı söz konusu. Hadi çadırın sizin ürettiğiniz bir malzeme olduğunu kabul edelim. Stoklarda bağış ile alınan kuru gıdalar satılmış. Tuzun koktuğu noktaya gelindi! Kızılay’ın, Olağanüstü Hal ilan edilen deprem felaketinin ardından elindeki çadırları ivedi olarak sahaya sevk etmek yerine bir başka kuruluşa satarak yönlendirmiş olması ne afet yönetiminin hedefine ne de etik/hukuki değerler sistemine uygundur.
Böyle bir etik dışı uygulama hiçbir bahaneye açık değildir ve Kızılay Başkanı hemen istifa etmelidir…
Bir bağış ve yardım kuruluşu olan Kızılay, ticari gaye ile çalışan bir müessese hâline getirilmeye çalışılmaktadır.
Kızılay resmî web sitesinde afet yönetimi kapsamında; “Acil barınma konusunda devletin ilgili kurumlarının yanında yardımcı rol üstlenir.” denilmekte ve uzun süreli kullanılabilen afet çadırlarının yanı sıra ihtiyaca yönelik özel çadırlar da ürettiğinden söz edilmektedir. Ayrıca “Afet Yardımları” kısmında Kızılay’ın Afet Bölgelerinde oluşan geçici barınma ihtiyacını karşılamak için geçmişten bugüne devam eden bağış sistemi kurduğu açıkça görülmektedir. Yani kurumsal olarak üretilen çadırlarda zaten halkımızın yapmış olduğu bağışlar söz konusudur.
Sorunu asıl derinleştiren Türkiye Acil Afet Müdahale Planı’ndaki (TAMP) hatalı yaklaşımdır. Zira burada çadır temini ve çadır kentlerin kurulumu aşamasında AFAD ana çözüm ortağı, Kızılay ise destek çözüm ortaklarından biri olarak belirlenmiştir. Yapılan düzenlemelerle Kızılay, AFAD hangi ölçülerde izin verirse öyle faaliyet gösteriyor. En acısı da kurumun holdingleştirilmesi ve aşısı siyasallaştırılmasıdır. Daha önce Kızılay tarafından çadır, Mevlâna evleri ve nihai olarak konteyner üretimine geçiş söz konusuydu. Şimdi ise çadırı bile tedarik edemez hâle geldiler. Mevlâna evlerini üreten fabrika Kızılay’a karşılıksız devredilmişti. Mevcut Kızılay yönetimi göreve gelir gelmez bu projeyi neden iptal etmiştir? Yerine hangi uygulamayı getirmiştir?
Yeni Kızılay tüzüğü ile bir vakıf üniversitesi açılması ve bunun için de gayrimenkullerinin kurulacak vakfa aktarılmasının önü açılmıştır. Böyle bir üniversite açmak Kızılay’ın kaynaklarının en az %50’sinin üniversite vakfına aktarılması demektir ki uzun vadede kurumun iflasına gidebilir.
-İYİ Parti olarak Kızılay Derneği’nin eski saygın kurumsal kimliğine ve tüzüğünde yer alan temel ve kurumsal ilkeler çerçevesindeki gerçek işlevlerine tekrar kavuşturulması,
-Geçmişinden koparılan Kızılay’ın; yitirilen kurumsal kültür, değer, ilke ve hafızasının yeniden oluşturularak geçmişle bağının kurulması,
-Kızılay’ın siyasetten uzaklaştırılması ve yeniden vatandaşların yüksek güvenine dayalı bir ortak yardım merkezi hâline getirilmesi,
-Kurumda yaşanan yozlaşmanın önüne geçilerek sorumlularından yargı önünde hesap sorulmasını sağlayacağız.
Gündemdeki bir diğer konu futbol müsabakalarında taraftarların protestoları ve sonrasında hükûmet cephesinden gelen açıklamalardır. Açıkça ifade etmek isteriz ki eleştiri ve protesto temel bir haktır. İnsanların tepkisini ve hatta kimi zaman öfkesini anlamak zorundasınız. Ayrıca taraftarlar ile spor kulübü arasındaki ilişki bir gönüllü aidiyet ilişkisidir. Tepki gösterilen devletimiz değil, bugün onun iradesini sahaya yansıtamamış olan AKP iktidarıdır. Unutulmamalı ki deprem vesilesiyle sahaya atkısını, şapkasını, mantosunu atan da; “Vatan canım sana” feda diyen de aynı taraftarlardır. Devletle hükûmetin ayrımını yapmadan insanlarımızı “şucu, bucu” diyerek suçlamak artık alışılagelmiş bir kutuplaştırma yöntemidir.
Peki bu konuda hemen hassasiyet gösteren çevreler, siyasetin asla girmemesi gereken Anıtkabir’de atılan siyasi sloganları nereye oturtmaktadır? Tabii buna cevap vereceklerini düşünmek iyimserlik olacaktır!