İYİ Parti Başkanlık Divanı sonrası basın açıklamasında yapan Mustafa Cihan Paçacı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Andımız tartışmalarına da değinen Paçacı, Andımız'ın 2013'deki sözde çözüm sürecinde kaldırıldığını hatırlattı. Paçacı, "Türk'üm demekten çekinen zavallılar Andımız'ı faşistlikle suçlamışlardır" dedi.
Emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin açıklamalarda bulunan Paçacı, "Anlaşılıyor ki emekliler yaşa değil Saray'a takılmıştır" ifadelerini kullandı.
Paçacı'nın açıklamaları şöyle:
"İyi parti yarın, yani 25 Ekim 2018 de birinci yaşını kutlayacaktır.
Çok büyük baskılara rağmen bir avuç cesur insanın kurduğu İYİ PARTİ, ilk yılında maddi imkansızlıklarına, medya karartmasına ve devletin her türlü baskısına rağmen girdiği seçimlerden başarı ile çıkmıştır.
Bugün İYİ Parti milletimizin tek umudu, devletimizin ve Cumhuriyetimizin güvencesi haline gelmiştir."
"ANDIMIZIN KALDIRILMASI İHANET SÜRECİNDE GERÇEKLEŞTİ"
"Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz hafta içerisinde Danıştay 8. Dairesi “Öğrenci Andı” nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmiştir.
Danıştay, bu iptal kararı ile, Türk Milletinin hislerine tercüman olmuştur.
Andımızın okutulmaması, açılım sürecinin uygulamalarından biridir. Hatırlanacağı üzere o dönemde Kandille, İmralı’yla masaya oturulmuş, birçok görüşme yapılmış ve Andımızın okullarda okutulmasının kaldırılması da bu ihanet sürecinde gerçekleştirilmiştir.
Danıştay kararının açıklanmasından hemen sonra Türk’üm demekten ve denilmesinden rahatsız olan birtakım zavallılar, Andımızı “ırkçı”, “faşist” ve “kafatasçı” olarak değerlendirmiş ve Danıştay’ı da yetki aşımı ile suçlayıp “eski Türkiye özlemcileri” diye yaftalamaktan geri durmamışlardır.
Bu kesimin, Türklüğün kapsayıcı bir kimlik olduğunu, Anayasanın 66.maddesi ile “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olarak görüldüğünü” anlamakta ve içlerine sindirmekte zorlandıklarını hayret ve ibretle izlemekteyiz.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK PARTİ grubunda, dün yaptığı konuşmasında Türkçü olmadığını söyleyerek “Sen Türkçülük yaparsan Kürt’te Kürtçülük yapar” cümlesi talihsiz ve yanlış olmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanı, Türkçülüğün alfabesi olarak kabul edilen, Ziya Gökalp’in “Türkçülüğün Esasları” isimli kitabını okusaydı bu yanlış değerlendirmede sanırım bulunmazdı.
Türkçülük, bölücülük değil, aksine birleştiriciliktir, kapsayıcılıktır.
Türkçülük, Türk milletinin bilim, sanat, kültür, ekonomi ve diğer alanlarda Milli yapımıza uygun bir sistemle kalkındırılmasını, içte ve dışta her türlü saldırıya karşı korunmasını, hür ve bağımsız olarak yaşatılmasını hedef edinen bir idealdir.
Kendisini Türk milletinin bir ferdi olarak kabul edenler için “Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği” kutsal bir ülküdür.
Türkçülüğü, bölücülük olarak görmek en hafif deyimiyle bilgisizliktir.
Tarih bilmezliktir.
Türkçülüğü, bölücülük olarak ifade etmek, Türk milletine hakaretle eşdeğerdir.
Son olarak şunu ifade etmeliyim ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkçülük temelinde, Türk Milliyetçiliği üzerine inşa edilmiş bir devlettir."
"ERDOĞAN VE SUUD AİLESİNİN DOSTANE YİLİŞKİLER"
"Ülke ve dünya gündemini meşgul etmeye devam eden bir konu başlığı da Kaşıkçı cinayeti sonrası yaşanan gelişmelerdir.
Sayın Cumhurbaşkanı dün kendi grubunda, bu gelişmeleri anlatmış ve Türk Kamuoyu da, bu cinayet ile ilgili, ilk kez ABD basını dışında, yerel bir kaynaktan bilgi edinme imkanı elde etmiştir.
Detaylara girmek istemiyorum. Çünkü konu Türk yargısındadır. Fakat şu tespitleri sizlerle paylaşmayı da sorumluluğumuzun bir gereği olarak görmekteyim.
Kaşıkçı cinayetinde, hükümetimizin atması gereken adımları ve attığı adımları mukayese ettiğimizde ciddi bir “atalet” ve “ihmal” olduğunu görmekteyiz.
Elbette her ülke ile olduğu gibi Suudi Arabistan ile de iyi ilişkilerin devamı gerekliliği vardır. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı ile Suud ailesinin dostane ilişkilerinin olması, ya da kendi ifadeleri ile “zengin ve güçlü bir krallıkla” iyi geçinme arzuları, bu ihmali haklı kılan gerekçeler olamaz. Çünkü ülkemiz bir Kabile devleti değildir, hele hele bir şahsın özel mülkü hiç değildir.
Milletler arası boyutları olan bu tür olaylarda “arkadaşım”, “dostum” gibi kabullerin bir karşılığı yoktur, olamaz da…
Bizce üzerinde durulması gereken çok önemli hususlar vardır.
Bu cinayet için İstanbul neden seçilmiştir?
Konsolosluk diplomatik dokunulmazlıklardan areste ve sadece yaptığı işlemlerle sınırlı iken, olayı aydınlığa kavuşturacak şahıs olan konsolosun ülkeden çıkmasına neden müsaade edilmiştir?
Konsolosluk hizmet binası ve konutların aranması, Suudi yetkililerin “aranabilir” demesine rağmen, neden geciktirilmiştir?
Bu soruların cevapları mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Ve tüm adımlar yargının kontrolünde atılmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanının “Suudi Arabistan Kralı’nın, bana yaptığı açıklamalarını şahsen, samimi buluyorum.” şeklindeki ifadesi, maalesef yargı üzerinde etki yaratabilecek yanlış ve yakışıksız sözler olmuştur.
Dış politikada yapılan yanlışlıklar maalesef ülkemizin uluslararası camiada itibar kaybetmesine sebep olmaktadır."
"GERÇEK GÜNDEM EKONOMİDİR"
"Ülkemizin gerçek gündemi ekonomidir ve insanlarımızın kılcal damarlarına kadar hissettiği ve yaşadığı ekonomik krizdir.
Hükümetin ve havuz medyasının tüm çabalarına rağmen, Andımız ve Suudi Arabistan Konsolosluğunda işlenen cinayet, insanımızın gerçek gündemini değiştirmeye ve yaşadığı sıkıntıları unutturmaya yetmemektedir.
Kriz her geçen gün iş dünyasında ve hane halklarında yıkıcı etkisini artırmaktadır.
İşletmeler her gün işçi çıkartmakta, binlerce esnaf kepenk kapatmakta, iflas ve konkordatolar artarak devam etmektedir.
Fiyat artışları, emeklilerimizi ve dar gelirli vatandaşlarımızı açlık sınırına getirmiştir.
Mutfakta yangın vardır… İnsanlarımızın karşı karşıya olduğu gerçek enflasyon oranı % 50’nin üzerindedir. Bu kesimi rahatlatacak bir uygulama olarak, emekliye, sabit gelirliye ve asgari ücretliye “Kriz Zammı” adı altında, ücretlerinde iyileştirme yapılması teklifimiz, maalesef hükümet tarafından dikkate alınmamıştır.
“Milletin adamı” olduğu iddiası ile ortaya çıkanlar emeklilikte yaşa takılanlar sorununda da sağır ve dilsiz durumdadır. Altı buçuk milyon insanın taleplerine kulaklarını tıkayanlar, bir taraftan kaynak sorununu bahane etmekte, diğer taraftan iktidarlarını sürdürmek için fütursuzca seçim yatırımlarına milyarlar ayırmaktadırlar.
“Böyle bir yükü milletimizin sırtına yüklemeye hakkınız var mı?” diye soran iktidar, milyonlarca Suriyelinin ekonomimize getirdiği yükü görmemezlikten gelmektedir. Bu konuda önerdiğimiz orta yolu değerlendirme zahmetine bile katlanmamışlardır. Bunu yapıcı bir tavır olarak değerlendirmiyoruz.
Anlaşılıyor ki emekliler yaşa değil saraya takılmışlardır. Sarayın öncelikleri, milletin önceliklerinden önde görülmektedir.
Hükümetin ekonomi politikalarında yanlışlıklar mevcuttur, daha da kötüsü, bu yanlışlıkların düzeltilmesi için yapılan önerilere kulaklarını tıkamış olmaları... Böyle giderse, maalesef, hükümet yakın zamanda IMF ile masaya oturmak zorunda kalacaktır."
"AKP HÜKÜMET OLDUĞU TARİHTEN BUGÜNE KADAR..."
"Milletimiz, dünyayı kendisine hayran bırakan bir İstiklal Savaşı sonrası işgal kuvvetlerini yurdundan kovmuş ve Cumhuriyeti ilan etmiştir. Her ülkenin değişik adlar altında özel günleri vardır. Ülkemiz için de bu özel günlerden birisi, hatta en önemlisi 29 Ekim’dir.
Her hükümet, bugünü, milletine duyduğu saygı ve vefa borcu gereği özel merasimlerle kutlamış ve milletinin onurlu geçmişini yad etmeye tahsis etmiştir. Tüm işlerini bırakarak milletiyle kucaklaşmıştır.
AK Parti hükümet olduğu tarihten bugüne kadar, Milli Bayramlarımız coşkuyla ve gerektiği gibi kutlanmamaktadır. Bu özel günlerde AK Parti hükümet yetkilileri her nedense ya hasta olurlar, ya yurt dışında programları belirir ya da bir temel atma veya açılış için Başkent dışında olurlar. Bu hep böyle olmuştur. Bu 29 Ekim de de, havaalanı açılışı bahane edilerek, kutlamalar Başkent dışına, İstanbul’a çıkarılmıştır. Bu zihniyet için, Başkentimiz Ankara ve Anıtkabir, zihinlerinde uzak, ücra yerlerdir.
Sizler aracılığı ile Sayın Cumhurbaşkanı ve partisine soruyoruz:
Havaalanı açılışı için Türkiye Cumhuriyeti’nin en özel günü olan 29 Ekim dışında bir tarih bulamadınız mı?
Merasim ve kutlamaları Başkent dışına çıkararak hele hele havaalanı şantiyesine sıkıştırarak, bir Milli Bayramın daha altını boşaltmış olmuyor musunuz?
Önümüzdeki Milli Bayramları da köprü, yol, şantiye açılışlarıyla mı kutlayacaksınız?
Milletimize yapılan bu saygısızlığı, Milli Bayramlarımızı itibarsızlaştırma çabalarınızı kınıyoruz ve siz basınımız aracılığı ile İstanbul’daki şantiye kutlamasına gitmeyeceğimizi ve o gün milletvekillerimizle birlikte Ankara’daki birinci mecliste olacağımızı duyuruyoruz.
Tüm vatandaşlarımızı da 29 Ekim kutlamalarına katılmaya ve bu itibarsızlaştırma oyununu bozmaya çağırıyoruz."