AKP’nin yayınladığı son KHK’ya ilişkin tartışmalar devam ediyor.
İYİ Parti Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi Avukat Mehmet Tolga Akalın, konuyla ilgili bir analiz kaleme aldı.
Akalın analizinde hükümetin büyük bir hata yaptığını ifade ederken, sürecin içinden çıkılmaz bir hale dönüşeceğine dikkat çekti.
Hükümete düzenlemeyle ilgili yeni bir teklif de sunan Akalın’ın analizi şu şekilde:
696 sayılı KHK'nın 121. maddesi kapsamında yapılan ek düzenleme ile sivillere bazı durumlarda silah kullanma meşruiyeti ve yetkisi tanınması kamuoyunda haklı olarak ülkemizin iç savaş riski tehdidi altına sokulmuş olacağı uyarısı ile tartışılmaktadır.
Aslında bu düzenleme yeni değildir. Düzenleme ilk olarak 668 sayılı KHK ile darbe teşebbüsü önlenmesi sürecindeki bürokratik iş ve işlemler ile devam eden KHK uygulamalarından kaynaklanan iş ve işlemler kapsamında kamu bürokrasisine örtülü bir af mahiyetindeydi.
Daha sonra bu KHK 6755 sayılı yasa ile onaylandı ve yasa hükmü haline getirildi.
696 sayılı KHK da yeni olan husus bu uygulamanın kapsamının sivil şahıslar açısından da genişletilmesidir ki düzenleme bu hali ile muğlak,hukuk tekniğinden uzak, amacı belirgin olmayan bir nitelik kazanmıştır.
Öncelikle açık olan husus şudur ki; düzenleme af mahiyetindedir bu sebeple TBMM'nin münhasır yetkisindedir ve asla KHK ile vücut bulamaz. Ancak uzun zamandır ortada bir anayasa mahkemesi görülmediği için bu tür düzenlemeler KHK’larda vücut bulabilmektedir. Türkiye'nin siyasi koşulları değiştiğinde Anayasa Mahkemesi elbette ki görüş değişikliğine gitmek sureti ile bu KHK’ları da inceleyebilir. Dolayısıyla düzenlemeden elde edilmek istenen faydanın uzun süreli olamayabileceği de göz önünde tutulmalı ve bu düzenleme mutlaka TBMM’de tartışılmalı ve sonuca bağlanmalıdır.
SİVİL GESTAPO UYARISI
696 sayılı KHK'nın 121. maddesi ile 6755 sayılı kanuna yapılan ekleme ile "Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır.'' hükmü getirilmiştir.
Hüküm bu hali ile durumdan vazife çıkaran kişilere veyahut topluluklara ,dernek vs adı altında örgütlenen yapılara sivil gestapo inşa etme veyahut daha önce inşa edildiğine ilişkin kamuoyunda kanaat olan bazı yapıların da her türlü toplumsal olay karşısında şiddet hareketlerine geçmesine imkan tanımıştır.
Şöyle ki; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda halk arasında "darbe" olarak tanımlanan suç "Anayasayı ihlal" başlığı altında 309. madde de tanımlanmıştır. İlgili hükme göre " Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar"
Yasa açıkça "cebir ve şiddet" kavramını yeterli sayarken iktidar niçin" terör eylemleri ve bunların devamı niteliğindeki eylemler " başlığı altında bilinmez bir vade ve fiil içeren muğlak davranışları suç unsuru olarak tanımlama yoluna gitmiştir. Mesela bu kanuni düzenlemeden sonra yurt çapında toplam beş milyon insanın katıldığı ifade edilen gezi protestoları benzeri herhangi bir sebeple bir protesto eylemi yapıldığı takdirde araya giren iki kişi "yaşasın FETÖ "sloganı atması durumunda bu beş milyon insana karşı yapılacak silahlı veyahut silahsız şiddet hareketleri bu KHK kapsamında değerlendirilecek midir? Veyahut bu insanlar kendilerine saldıran silahlı veyahut silahsız insanlara karşı savunma yaptıklarında meşru müdafaa hakkından faydalanacak mıdır?
Bu temel bir sorudur. Ayrıca siyasi iktidar temel çıkarları ile örtüşmeyen demokratik protestoları terör faaliyeti olarak tanımlama yoluna başvurursa ve amacın hükümet devirmek olduğuna ilişkin bir siyasi iddiada bulunursa durum ne olacaktır?
İKTİDARIN NİYETİ HALİS İSE ŞÖYLE BİR DÜZENLEME YAPABİLİRLER
Öncelikle esasen böyle bir düzenlemeye ihtiyaç dahi yoktur. Şöyle ki demokratik bir düzende demokratik hukuk devleti güvenceleri içerisinde yaşamak her vatandaş için bir haktır ve vatandaşlar bir temel hakkın ellerinden alınmasına yönelik fiillere karşı mütekabiliyet esasına göre meşru müdafaada bulunabilirler.
İktidar buna rağmen bir ihtiyaç hissediyorsa bu her halükârda bir af olup görüşülmesi gereken yer TBMM'dir. Hukuka aykırı olarak KHK ile düzenlenmek isteniyorsa da aşağıda bir taslak olarak sunduğum metin ihtiyaca yeterince cevap verir ve Türkiye'yi gereksiz tartışmalardan uzak tutar. Yeter ki niyet halis olsun
15/7/2016 ve 16/7/2016 tarihlerinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve teşebbüsün icrasına yönelik cebir ve şiddet içeren eylemlerinin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır.
Türkiye’yi demokratik hukuk devletinin ilkelerine göre anayasal çerçevede yönetmek tüm iktidarlar açısından hukuki bir zorunluluk olup, hukuk kendini eğip bükenlerden hesap sormasını bilen bir bilim dalıdır.