İyi ki vesayet rejiminden kurtulmuşuz!
Dalga dalga gelen operasyonlarla başlayan Ergenekon ve Balyoz dâvâlarıyla, 28 Şubat dâvâsı arasındaki bir fark sizin de gözünüze çarpıyor mu? Öncekilerde dalga sayısını bizim de unuttuğumuz operasyonlar yapılmıştı... Peki onlara göre çok daha açık biçimde ve adeta meşruymuş gibi meydan okuyarak gerçekleşen 28 Şubat’la ilgili niye aynı hızda dalga ve gözaltına alma, tutuklama furyasına şahit olamıyoruz?
Niyetim, kendimizi yargı yerine koymak ve insanların tutuklanmalarından, cezaevlerine doldurmalarından keyif almak değil... İzaha muhtaç bir çelişkiye parmak basmak istiyorum sadece... Evet neden başta Çevik Bir olmak üzere, ‘28 Şubat’ın faili’ olduğu gerekçesiyle askerler tutuklandı ama ‘darbe hiyerarşisinde daha üstte mi, yoksa altta mı olduğu tartışmalı siviller’e yönelik yeni bir dalga çıkmadı?
Hani darbe organizasyonunun içinde iş dünyası da vardı? Hani sendikalar, bazı meslek örgütleri, yargı mensupları, üniversiteler, rektörler vardı? Ve hepsinden önemlisi, hani medya vardı? Onun için Ergenekon ve Balyoz’la mukayese ettiğimizde, garip bir sürecin işlediğini düşünmeden edemiyor insan!.. Çoğu işi bitmiş, emekliye ayrılmış askerler bu kapsamda tutuklanırken, ‘muvazzaf’ pozisyonu devam eden siviller ellerini kollarını sallayarak gezebiliyorlar!..
Hukukta ‘delilleri karartma’ şüphesi, tutuklanma ya da tutukluluğun devamı için bir gerekçe oluşturuyor... Kamu vicdanında 28 Şubat’ın faili damgası yemiş ‘siviller’e giydirilen ‘dokunulmazlık zırhı’nın sırrı ne acaba? Onların yeni Türkiye düzenine ve iktidarına çok kolay uyum sağlamaları ve ‘lüzumu hâlinde’ sınırsız destek sunmaları, muhalif görüntü vermek gerektiğinde ise ‘sarı muhalefet’le yetinmeleri mi yoksa?
Bırakın savcıyı, mahkemenin kâtibini, hatta mübaşirini dönemin gazete arşivlerini incelemeye gönderseniz, bir günde bir çuval suç belgesi toplar... Sadece Milli Güvenlik Kurulu kararlarının ‘daha karar alınmadan’ yayınlanması bile iz sürme açısından büyük delildir... Zaten bu kurulun kararları toplantı bittikten sonra bile ancak yine bu kurulun ilave bir kararıyla açıklanabilirdi... Hukuk delik deşik edilirken, organize manşetlerle Türkiye sonu önceden planlanmış döneme taşınırken, pervasızca suç işlenirken, buna yataklık eden, hatta zaman zaman komuta eden ‘siviller’ belliydi... Halen suç delilleri ortada ama her ne hikmetse dokunan, ‘dalga’ çıkaran yok!.. Ergenekon ve Balyoz’da sıkça görmeye alıştığımız ‘dalgalar’ı 28 Şubat’la ilgili neden göremediğimizi ‘adalet’e değil de, ‘meteoroloji’ye mi sormamız gerekiyor?
Şu ana kadar medyanın baskın ve belirleyici rolünü belgeleyen açık suç niteliğindeki manşet, yorum ve haberlerle ilgili herhangi bir gazetenin sahibi ya da herhangi bir sorumlusunun ifadesine başvurulmuş mu? MGK kararlarını daha toplantı başlamadan, karar çıkmadan, madde madde nasıl yayımladıkları, bilgileri kimden aldıkları veya bu kararların çıkması yönünde kimlerle beraber organize ‘psikolojik harekât’ yürüttükleri kimseye sorulmuş mu? Cevap hayırsa -ki hayır- o hâlde beklenen nedir?
Mutlaka karşılığı olan tuhaf bir suskunluk gözleniyor... Bu sis perdesinin aralanması için tutuklu eski askerlerin, yani ‘kendileri içeride, eylem yanlaşları dışarıda’ eski askerlerin bu çarpıklığa karşı ne söyleyecekleri çok önemli... Suç üzerlerine yıkılmış, ama işbirliği ettikleri kişilerin yeni düzene kolayca eklenlenmesi karşısında muhtemelen hayal kırıklığına uğramış askerlerin anlatacakları bu karmaşık ilişkiye belki de ışık tutacaktır...
Çünkü o dönemin sivil failleri sanki hiçbir şey yaşanmamış veya yaşananlarda o koca parmak izleri yokmuş gibi pişkin pişkin davranabilmekte, ülkeyi vesayetten kurtardığını iddia eden yapıyla çok kolay işbirliğine girebilmektedir... Erbakan hükümetini devirmek için insaftan arındırılmış manşetler atanların nasıl bir evrim geçirdiklerini görüp de bundaki gizemi merak etmemek mümkün mü? Yoksa bunlar kendilerini ‘eski günahlar’dan dolayı hesaba çekilme korkusuyla, rehine gibi hissediyor olmasınlar!.. Şayet öyle değilse, Türkiye’nin yönetilmesi ve geleceğiyle ilgili bir vizyon ortaklığı, stratejik işbirliği veya menfaat örtüşmesi söz konusudur ki, bu diğerinden de berbat bir durumdur...
İktidar sahiplerinin uçaklarında seyahat ederken veya televizyonlarda çanak sorular sorarken rastladığımız bu ‘tescilli darbeciler’e ve onların patronlarına dokunulacak mı veya ne zaman dokunulacak, son kullanma/kullanılma tarihlerinin dolması mı bekleniyor bilmiyoruz... Bildiğimiz tek şey, 28 Şubat hesabının şu ana kadar sadece emekli askerlerin üzerine yıkılarak ilerliyor olması...
28 Şubat’ın ‘muvazzaf siviller’i, o dönemin ‘mağduriyet’inden fışkıran yeni dönemde de muvazzaf pozisyon aldılar!.. Sıkılmadan, zorlanmadan!.. Türkiye tıbbî açıdan yüz naklinde önemli aşamalar kaydetmişti... Anlaşılıyor ki, ‘siyasî yüz nakli’nde çok daha ileri düzeydeymişiz!.. Aktörler değil, yüzler, pozisyonlar, rozetler değişiyor!.. İntikam hissi güçten düşmüş olanı anında yakalarken, aynı yaklaşımı kullanabileceği veya işbirliği yapabileceği binbir suratlardan özenle esirgeyebiliyor!..
Derin analizlere, tarihî çapta araştırmalara gerek duymadan, sadece ve sadece çıplak gözle görülebilecek derecedeki çarpıklıkların başka bir izahı olabilir mi?
Ne diyelim? İyi ki vesayet rejiminden kurtulmuşuz!..