İyi kalpli "başkan" kötü kraliçe Asena'ya karşı!
Millî Eğitim Bakanlığı'na sorsan "ders kitaplarını ücretsiz dağıtıyoruz" diye gururlanırlar.
Müfredatta "hiçbir zararlı fikre(!)"geçit de vermediler nasıl olsa, itinayla arındırdılar(!), rahatlar...
Öyle sanıyorlar!
Kazın ayağı hiç öyle değil halbuki;
Çoğu okulda, birçok öğretmen "şahsen seçtikleri" ve "şahsen belirledikleri kırtasiye/kitapçı/yayınevlerinden" aldırdıkları kitaplardan sorumlu tutuyor öğrencileri.
İlkokul üçüncü sınıfta öğretmen yönlendirmesiyle alınan o kitaplardan birinin hikayesi de, kahramanları da hayli dikkat çekici:
Efendim...
Bir varmış bir yokmuş... Okyanusun ortasında Kitaplar Ülkesi varmış. Bir ada devleti olan bu ülke cumhuriyetle ve "on yılda bir seçilen başkan" tarafından idare edilirmiş. Başkanın yardımcıları da yine halkın oylarıyla ama mutlaka "başkanın onayıyla" göreve gelirmiş!
Kitaplar Ülkesi'nin "başkan"ları öyle iyiymiş, öyle iyiymiş ki halk onları tekrar "tekrar seçer"miş!
"Başkanın ülkesi" böyle mutlu huzurlu yaşayadursun, aynı okyanustaki Bilgisizler Ülkesi'nde yaşayanlar o kadar şanlı değillermiş. Çünkü onların ülkesi "kötü kalpli kraliçe Asena"ya emanetmiş.
"Kötü kalpli Asena"nın tek isteği Kitaplar Ülkesini ele geçirmek ve bütün kitapları yakıp, yok etmekmiş...
Böyle devam ediyor; çocuk kandırmaktan kaçırmaya, sonra da köle gibi kullanmaya kadar ne entrikalar, fenalıklar...
***
Siz isterseniz "öküz altında buzağı aramak" diyebilirsiniz; ben, ilkokul çocuklarına "başkan" kutsayıcılığı yaparken, Türk mitolojisinin "ata" kültlerinin de "ata"sı, millî sembolümüz "Asena"yı, birer tabula rasadan farksız zihinlere "kötü, ürkütücü, düşman" olarak kazımaktan ötesine yaramayacak bu girişime "subliminal mesaj"la algı yönetimi diyorum, "psikolojik operasyon" diyorum, "ağaç yaş iken zehirli tohumlama" harekâtı, zihin işgali diyorum...
***
Et kasaba düşeli böyle zulüm görmedi
------
Hilmi Özkök'ün "kasaptaki ete soğan doğramam" diyebilmesi, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına dair konuşup konuşmamak konusunda "doğmamış çocuk" mesafesinde durabilmesi için dün TBMM Araştırma Komisyonu'nda bildiğini ifade ettiği hiçbir şeyi bilmiyor olması gerekirdi.
Zira, dediğine göre daha yıllar önce "FETÖ" diye anılan yapının "TSK'yı hedefe aldıklarını" görmüş, "ne amaçladığını, ne şekilde bu işlere hız verdiğini" görmüş, hatta görmekle kalmamış "bu örgüt örgütleniyor ve iyi işler peşinde değil" diye "emin olmuş", "hükümeti kesin bir dille uyarmış" biri kendisi...
***
Madem ki "terör örgütleri nerede yuvalanıyorsa gidip tepelerine bineceğiz" diyorsunuz; Musul olmadı madem Kandil'e buyurun...
***
İnsanı yaşat ki...
------
TBMM'yi bombalayanları yıllarca Boğaz'a nazır yalılarda besleyip, komşu ülkelerin "teröristleri"ni beş yıldızlı otellerde, koruma tahsisli olarak ağırlayıp sonra da AKUT'un 49 yıl kullanım hakkı olan binasına göz dikiyorsunuz ya; Şeyh Edebali'yi de ters döndüreceksiniz sonunda mezarında...
Hayat kurtaranları, yaşatanları öldürürseniz nasıl yaşayacak devleti yaşatan insan Allah aşkına!
***
GÜNÜN SORUSU
-----
"FETÖ" soruşturması kapsamında polise "şüpheli"lerin adreslerini gösteren muhtarın "ByLock" kullandığı gerekçesiyle gözaltına alınmasından sonra "FETÖ" soruşturması kapsamında Adana 10'uncu Tanker Üs Komutanı Hava Pilot Tuğgeneral Bekir Ercan Van dahil çok sayıda asker ve iş adamının "tutuklama" kararını veren hakim Fatih Kılınç da aynı şekilde "ByLock" kullandığı iddiasıyla tutuklandı... Bu insanlar sahiden "ByLock"çu yani bir nevi öz-hakiki "FETÖ"cü ise yakalattırdıkları, tutuklattırdıkları, tutukladıkları ne?
***
Adam...
-----
Yılmaz Özdil, bu sunuşla erkekleri anlattığı kitabını kadınlara satmayı garantilemiş gibi:
"Çünkü, her kadın kadın ama her erkek "adam" değil!"
Doğru strateji...