Hatay için Atatürk; ''Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay benim için vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse devlet başkanlığından istifa ederim. Bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçerim ve mücadele ederim” demiş ve anavatana katmıştı.
Geçen yıl bu zaman depremde yıkılan her yeri yaralı o muhteşem vatan toprağı için Erdoğan; ''Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" dedi.
Aynı Erdoğan, 30 Ocak'ta; "Halka hizmet götürememenin bahanesi olmaz. Bakmayın birilerinin 'engellendik' edebiyatı yapmalarına. Şu anda 'engellendik' diyenler, AK Parti belediyelerinin aldığı paralardan çok daha fazlasını aldılar ve alıyorlar. Bunların tamamı safsatadan ibarettir." demişti.
Şimdi evini, barkını, işini, gücünü, çoluk çocuğunu, anasını babasını kaybetmiş insanlarımızı sığınmacılardan değersiz gören bu zihniyet açıkça ''Hatay belediyesi benim partimden değil, yardım göndermedim bu seçimde de oy vermezseniz size yine yardım falan yok” itiraf, şantaj ve tehdidinde bulunuyor. En kötüsü oradakiler -eğer taşıma değilse- tamamı depremin en can yakıcı halini yaşamışlar olarak bu sözleri nasıl alkışlıyor?
İnsanlık ve siyaset tarihinde yaşanabilecek en dip nokta bu değilse ne? Depremle yıkılmış bir yıl geçmesine rağmen enkazı kaldırılmamış, suyu tam olarak verilmemiş Hatay'a belediyesi muhalif partide diye eziyet niye? Depremde yanında olamadığı halkı rehin almak, kendisine oy vermeyenleri cezalandırmak, bu halkın vergileriyle yaptığı hizmeti vermeyeceğini itiraf ve tehdit, ahlaki, hukuki ve demokratik olamayacağına göre mafya siyasetidir.
Bu Hatay özelinde belediyesi muhalif partide olan tüm şehirlere “herhangi bir şeyin gelmeyeceğini” ilan ve halka yapılan ahlaksız bir şantajdır. Yerel seçimde muhalif adaya oy verecek her şehre aleni bir gözdağıdır. Siyasette ahlak yönetimde adaleti yok eden yirmi iki yıllık iktidar, muhalefetin elindeki büyükşehirleri geri almak için hizmet götürmemekle tehdit, şantaj, baskı dahil, hemen her yola başvuracak.
Peki alırsa ne olacak? Yoksulluk, yolsuzluk bitecek yasakçılık sona erecek mi? Hayır! Tersine her şey daha kötüye gidecek, enflasyon halkı ezecek, zamlar büktüğü belini tümüyle kıracak, derinleşen yoksulluk dip yapacak, çıkış çok daha zorlaşacak.
Düşünsenize, Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman’daki AK Partili belediyeler hükümet el ele ve dayanışma halindeydi de ne oldu? Oralarda hala enkaz altında, karda kışta çadırlarda, konteynırlarda perişan halde. Hadi Hatay muhalifti diyelim bu üç şehrimiz de garip kalmadı mı? Geçen ay Kahramanmaraş’ta şehidimizin annesinin deprem çadırında yaşadığını görmedik mi? Oradaki kalıcı konutlar niye hala yapılamadı, yandaş müteahhit zenginleştirmeden başka neye yaradı?
Şimdi bol keseden sallayan iktidarın eski bakanı taze İstanbul adayının 2019 yerel seçim öncesinde vaat ettiği yüz bin konuttan kaçı yapıldı da depremden sonra yıkılan şehirlere yapılacak?
Unutmayalım ki; Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, doğal afet değildir. Adaletsiz ve zalim idaredir. Depremzede kardeşlerim yerel seçimde hükümet değişmeyecek, vereceğin oylar hükümeti kendi lehine hizaya çekecek. O yüzden önümüzdeki yerel seçimde oyunu kendin, ailen, geçimin, huzurun için kullanırsan ve tepkini sandıkta koyarsan kimse seni tahdit edemez hatta buna yeltenemez. Yok eğer ham hamasete kanarsan nasıl olsa memnunmuş halinden derler ve sırtına iyice binerler.
Geçen ayı fon aramaya gittiği ABD'de geçiren Merkez Bankası başkanı, elli trilyon dolar getirecek gibi akla ziyan manşetler atan yandaş basın bu hafta altını oyunca H.Gaye Erkan, sosyal medya hesabından açıklama yaptı, TCMB Başkanlığından gitti.
Şahsına yönelik itibar suikastı kampanyası düzenlendiğini söyleyen Erkan, kendisi, ailesi ve çocuğunun yaşananlardan etkilenmemesi adına görevinden affını talep ettiğini bildirdi. Ama resmi gazetede “375 sayılı KHK nın ek 35’inci maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2’nci maddesi gereğince görevinden alınmış” yazdı. Tek adamın egemen olduğu parti devletinde istifa etmek de zordur. Ama Hafize hanım da -iki yıl daha maaş almak için- zaten istifa yerine görevden alınmayı tercih ederdi.
Niye geldi, neden gitti ve finans piyasalarımıza etkisi ne olacak? Bu hızlı ve sorumsuz geliş gidişlerin halka maliyeti ne? Bunları konuşmak yerine magazinleştirip geçtik. Katar Emirinin eşinin fon yöneticisi olan ve Körfez parası getireceği düşünülerek transfer edilen hanım başkan -mevkiinde iyi oynayamayan yabancı futbolcu gibi- bir işe yaramayınca babası, çocuğu, özel mutfak vs gibi basit konularla bir haftada paspasa çevrilip gönderildi.
Nass inancını terk etme pahasına yapılan faiz artışlarının boşa düştüğü, enflasyonun azalmayıp azdığı, acil yabancı paranın bir türlü gelmediği ekonomik krizin daha da derinleştiği için gitti. Cevabı korkutucu soru şu; Mehmet Şimşek de gider mi? Seçime kadar idare eder mi? Seçimden sonra ne olur? Seçimi kazanan iktidarın sıkı para politikasına mâni hal kalmayınca halkın hali nice olur? Kafayı buna yoralım mı?