İtiraf ediyorum; "Reis"i en çok ben seviyorum!

"Şizofren..."

"Tetikçi..."

"Menfaatperest..."

"Cahil..."

"Siyaset hırsızı..."

"Fare..."

"Şişik egolu..."

"Müstekbir bakışlı..."

"Kifayetsiz muhteris..."

"Mavi sakal..."

"Çukur..."

"Ağzı bozuk canavar..."

"Şimendifer..."

"Kripto FETÖ'cü..."

"Yalaka..."

"Dalkavuk..."

Birbirlerine etmedikleri hakaret kalmadı.

"Yandaş medya" diye genellediğimiz AKP yanlısı yazarlardan bahsediyorum. Sevgili meslek büyüğümüz Necati Doğru'nun ifadesiyle "sen çok yedin, ben az yedim" kavgasındaki yandaşlar seviyeyi iyice düşürdüler. Birinin çıkıp müdahale etmesinin, bu kepazeliğe (hiç geçmediğimiz bir sokağında da olsa, nihayetinde "medya" denilen ve bizim de mensup olduğumuz mahallede yaşanıyor) "dur" demesinin vakti geldi:

- Durun! Siz kardeşsiniz! Kardeş olmasanız bile aynı gülün dalı, aynı dağın yeli filansınız işte...

***

Hem ayrıca, mevzu bahis "Reis"i sevmek ise siz kim oluyorsunuz Allah aşkına?

Vakti zamanında "Reis"i, şimdi "FETÖ" olarak anılan yapının her nevi tuzağına, kumpasına ortak etmek için "yürü be koçum kim tutar seni" seviyesinde tezahüratlar döşenen siz...

Vakti zamanında "Reis"i, PKK'yla yan yana getiren "barış" görünümlü ihanet muhipleri siz...

Vakti zamanında "Reis"i, şimdi "eyyyy" çektiği Avrupa'nın kapısına iteleyen siz...

Vakti zamanında "Reis"i, 15 Temmuz gecesi kıymetini anladığı "millet"le kavga ettiren siz...

Anlamıyorum, şimdi hangi yüzle "sevmek"ten, "sadakat"ten söz edebilirsiniz?

Bir kerecik ikaz mı ettiniz, bir kerecik gerçek "dost"ların yapması gerektiğini gibi acı gerçekleri mi söylediniz, bir kerecik gerçekleri mi gösterdiniz?

"Reis"i bir gecede bin yıl yaşlandıran ne kadar felaket varsa hepsinin de gönüllü şakşakçılığını üstlendiniz!

Sizin gibi dost düşman başına!

***

Bunlarınki sevmek ise itiraf ediyorum bunca yıldır "kara sevda"yla bağlıymışım demek ki ben "Reis"e...

Öyle ya...

Şimdi "FETÖ" denilen yapı etrafında ağlarını örmeye başladığında, çevresine doldurduğu o Amerikanperest liberaller, dönekler, devşirmeler takımı sinsi sinsi "Gül kokulu politikalar"ı dayatmaya çalıştığında "kanma" diye biz yazdık burada; dokuz sütuna manşet yaptık, kocaman puntolarla uyardık, "Seni bile harcarlar" diye...

Hasta yatağında sözde camiası iş çevirirken arkasından biz yazdık "Dik dur" diye; yol verme tezgâhçılara...

Şimdi geriye dönüp bakınca yazdığımız her satırın "yönettiği ülkenin" dolayısıyla da "Reis"in lehine olduğu; bu ikisinin çıkarlarının ortak olması gerektiği anlaşıldığına göre, kavgaya gerek yok bence;

Kimin kendisini kimin ülkesini sevdiği ortada...

***

Toplum alarm veriyor

--------

Çok klişe olmakla birlikte durumu en kısa ve net ifade eden cümle:

Esnaf kan ağlıyor.

***

Dün, daha günün ilk saatleri... Araba yolda hoplaya zıplaya ilerlemeye başlayınca, "Yollar da iyice bozulmuş" dedik taksi şoförüne...

Demez olaydık; aldı mı sazı eline:

"Referandum... Kongre... Kimsenin yollara baktığı yok ki! Bütün işleri oradan inip buraya binmek, buradan oraya geçmek; daha ne olacaklar acaba? Hani uçacaktık 16 Nisan'dan sonra... Mayıs geldi, yerimizde saymaya devam... Yol, su bunlara bile bakan yok..."

Şoför Amca'nın özellikle bazı siyasetçiler için kullandığı sıfatlara hiç girmeyeyim!..

***

Taksiden indik. Daha kulaklarımızdan, tek başına "öfkeli kalabalık" etkisi yaratan şoför amcanın isyanının çınlaması geçmeden, uğradığımız ayakkabıcı başladı:

- Mahvolduk... Bittik... Hani nerede "güçlü Türkiye"... Dolar 3.5 olmuş, düşüyormuş, hepsi hikaye... Düşse ne olacak, piyasa ona bakmıyor ki, biz dışarıyla iş yapıyoruz, adam yine çıkar diye 4'e sabitledi, 4 lira üzerinden yapıyor işlemi bize...

Böyle işte...

Hem ekonomik, hem de sosyolojik bir patlamanın alarmını veriyor kimle konuşsanız sokakta... Bu kaynamayı "görmezden gelmek" yok etmeye yetmiyor; tedbir almak gerekiyor...

Yoksa...

Düşünmesi bile ürpertiyor sonrasını...

***

"Neden mesaiye kaldın" ihracı

-------

Deniz Kuvvetleri'nde görevli muvazzaf bir subaya denk geldim; ayaküstü sohbet ettik. Hoş beş, gidenler, kalanlar derken 15 Temmuz'dan sonra Deniz Kuvvetleri'nden ihraç edilenlerle ilgili ilginç bir bilgi verdi.

İddiasına göre birçok silah arkadaşı, sadece ve sadece "O gece karargâhta oldukları için" alınmış "darbeciler" listesine. Diyor ki;

- Burası 8-5 çalışan herhangi bir devlet dairesi değil ki... Biz 15 Temmuz'dan önce de gece 9'a, 10'a kadar çalışırdık, 15 Temmuz'dan sonra da zaman zaman geç saatlere kadar kalabiliyoruz karargâhta... Başka hiçbir somut delil yahut şüphe gerekçesi olmaksızın, sadece "o gece karargâhta ne işin vardı" denilerek ihraç edilen arkadaşlarımız var...

İddiası doğruysa; koskoca Türk ordusu bu kadar özensiz bir şekilde tasfiye olduysa çok yazık.

Yazarın Diğer Yazıları