İtiraf ediyorum: Menfaat karşılığı yazıyorum!

Gerçekten mi anlamıyorlar, anlamak; adaletsizlikleriyle, samimiyetsizlikleriyle, menfaatperestlikleriyle, ikiyüzlülükleriyle yüzleşmek işlerine mi gelmiyor?

Çok açık bir şekilde, "Mesele Kocamaz, İYİ Parti meselesi değil, mesele hukukun böyle kolay çiğnenebiliyor ve bunun da hesabının sorulmuyor olması" yazıyorum.

Adam -bütün "adam"lardan özür dileyerek- Burhanettin Kocamaz'dan, İYİ Parti'den, Ayfer Yılmaz'dan, Demokrat Parti'den "nemalandığım" iftirasını atıyor. Kalemimin satılık olduğu iftirasını atıyor.

***

Bir gazeteci olarak gitmemde de hiçbir sakınca yok, denk gelmedi yoksa giderim de ama "oradan çıkmadığım" algısı yaratanların nasıl desteksiz attığını görün diye belirtiyorum:

İYİ Parti'nin ne Genel Merkezi'nin, ne herhangi bir il-ilçe teşkilatının kapısından daha bir kere bile girmiş değilim. Keza Demokrat Parti'nin de öyle...

Meral Akşener'le, özelde, onunla konuşan, söyleşen birçok gazeteciden çok daha samimi bir geçmişim olmasına rağmen, eşimin İYİ Parti'de yürüttüğü görevden dolayı, yanlış bir algıya yol açmamak için gazetecilik açısından memba olan bu süreçte bir kere "özel röportaj" yapmış, bir kere "baş başa görüşmüş" değilim.

Burhanettin Kocamaz'la aday olamadığı ortaya çıkınca bir defa kısa bir telefon görüşmem oldu, yıllardır yüzünü görmüş, Mersin Büyükşehir Belediyesi'nin herhangi bir söyleşisine, imza gününe vs. Katılmış değilim.

Ayfer Yılmaz'ı yolda görsem tanımam; öyle söyleyeyim...

Ama...

İtiraf etmek gerekirse, evet, Mersin'deki "skandal"ı unutturmamak konusundaki azmimin, hırsımın perde arkasında çok büyük, eşsiz, paha biçilemez bir "menfaat" de yok değil.

Ben her ne yazdıysam, yazıyorsam, yazacaksam, karşılığında bir tek şeyi bekleyerek, umarak yazıyorum:

Adalet; herkes için!

"Hukuk devleti" ilkesinin korunup kollanması!

Hukukun herkesin ve her şeyin üstünde olması!

Benim için de, bu ülkenin her bir vatandaşı için de bundan değerli bir "menfaat" tanımıyorum.

Ancak bu menfaati elde edebilmiş kişi/toplumlar gece başlarını yastığa rahatça koyarlar. Özgürlüklerini kaybetme korkusu yaşamazlar. Kulakları "bir gece ansızın" kapılarını çalabilecek bir belanın ayak seslerinde olmaz. Canlarını ve mallarını emanet ettiklerinden şüphe duymazlar; paranoyaların esiri olmazlar. Üç maymunlaşmazlar. Hür, korkusuz, güvende, en önemlisi huzurlu olurlar.

Hoş...

Hiç tanımadıkları bir insan hakkında, sanki onun ciğerini biliyormuş edasıyla iftira ve hakaret savunmak da bir tıynet tescili. Bu tıynete sahip olanların bahsettiğim kavramları da, neden onları tesise muhtaç olduğumuza da idrak edebileceğini sanmıyorum.

Şuur lazım çünkü!

Bünyemin en protest hücreleri kımıl kımıl:

Baskılar bizi yıl-dı-ra-maz!

Kim ne düşünürse, nereye çekerse, nasıl eğip bükerse büksün; günahı boyunlarına. Ben, 31 Mart'a kadar "tekrara mı düşüyorum" diye kaygılanmadan, bıkmadan, usanmadan yazacağım:

Burhanettin Kocamaz'ın İDDİALARI DOĞRUYSA, Mersin'de olan şey tam bir SKANDAL!

Aynı olay Hamit Tuna'nın da başına gelseydi SKANDAL olurdu, Vahap Seçer'in de başına gelseydi SKANDAL olurdu.

Aynı olay Hamit Tuna'nın da başına gelseydi bizim yeri yerinden oynatmamız gerekirdi, Vahap Seçer'in başına gelseydi de yeri yerinden oynatmamız, böyle bir hukuksuzluğa izin vermememiz, siyaset üstü davranmamız gerekirdi. Onların hak ve hukukunu korumamız, koruyabilmemiz gerekirdi.

Kocamaz'ın başına geldi; neden yeri yerinden oynatamıyoruz, neden siyaset üstü bir tavır sergileyemiyoruz, neden hukuku savunmak için tabiri caizse siyasi partilerden "grup kararı" bekliyoruz?

Sorguladığım bu.

Ve 31 Mart gecesi başınızı duvarlara vurmak, oyunuza neden sahip çıkılmadığına şaşıp kalmak, saçınızı başınızı yolmak, YSK önünde direnecek, hakkınızı söke söke alacak "lider" yahut "aday" duasına çıkmak istemiyorsanız, size de sorgulamanızı öneririm bunu!

SORU-YORUM

Erdoğan'ın seçim mitinglerini haber verirken, haber spikerinin arka fonuna Beştepe ve Cumhurbaşkanlığı armalı kolaj koymak yerine, AK Parti Genel Merkezi ve ampul logolu kolaj koymak daha "doğru" bir görsel olmaz mı?

Ayrımcı olmayan haliniz buysa...

Ana Muhalefet liderini meydanlarda "Aleviliği" üzerinden yuhalatanlar dün çıkmışlar aynı meydanlarda Alevi-Sünni diye bir ayrımları olmadığını söylüyorlar... Ya bir de olsaydı?.. Kuyucu Yusuf Paşa gibi mi muamele edeceklerdi?

GÜNÜN SÖZÜ

"Uçaklarınız, roketleriniz olabilir ama buzdolabı boşsa bunların hepsi boştur."

Bekir Pakdemirli, Tarım ve Orman Bakanı

Yazarın Diğer Yazıları