İtikatta İslâmcı, amelde tokatçı!
Hâlen bir belediyede çalışmakta olan Millî Görüş kökenli arkadaşıma sordum: “Her şey gözünüzün önünde gerçekleşiyor... Bir Müslüman kamu hakkını yerken, yolsuzluk ve talanın içinde yer alırken, bunu içine nasıl sindirebiliyor? Çocuklarına bu haramı nasıl yedirebiliyor?”
Cevabını aynen aktarıyorum: Normalde bir kişi Müslüman’sa hem ilâhî korkudan, hem de vicdan azabı dolayısıyla sıkıntıdan, vereceği hesabı düşünmekten geceleri uyuyamaması lâzım... İşin kötü tarafı, bunlar hortumladıklarının haram olduğuna değil, hakları olduğuna inanıyorlar... ‘Batıl’a karşı ‘hak’kı temsil ettikleri için paranın kendilerinde yani ‘hak’ta toplanmasını meşrû görüyorlar!.. O yüzden problem yok..!
Anlaşılan ‘gâzâ aşkı’yla her şey!.. ‘Ehl-i salibe vurur gibi’ vuracaksınız kamu malına, yetimin gözüne gözüne!.. Bir gün isimlerini bilmediğiniz, hiç görmediğiniz milyonlarca insanla helâlleşmek zorunda kalacağınızı ve helâlleşecek kişi bulamayacağınızı umursamadan vuracaksınız!.. Allah’ın ‘dini yok saymak’la eşitlediği yetim hakkı yemeyi ‘dâr-ül harp’le, ‘küfür sermayesiyle rekabet’le, ‘onlar yaparken iyiydi’yle utanmazca ‘içsel’leştireceksiniz!.. Gözünüz öyle bir dönecek ki, herkesin herkesi kandırabileceğini, ama kalplerdeki gizliyi en iyi bilen Allah’ı asla kandıramayacağınızı, Gayya kuyusunun da bunun için var olduğunu unutacaksınız!.. ‘Altın ve gümüşün fayda vermeyeceği gün’ü hiç düşünmeyeceksiniz!.. Meselâ Hayber’de artık kamulaşmış olan bazı değersiz eşyaları alan ve daha sonra düşman tarafından öldürülünce şehit sayılmayan ve Hz. Peygamber tarafından namazı kılınmayan kişiden bir ibret çıkarma ihtiyacı hissetmeyeceksiniz!..
Ne mutlu size!.. Mühür sizin elinizde... Artık imzayı atan da sizsiniz, projeyi onaylayan da, işi veren de!.. Sonra paydaşlarınızla omuz omuza parayı tahsil eden de sizsiniz, denetleyen de!.. Bütün erkler tekelinizde toplandı... Öyle güçlüsünüz ki, hesap soracak Molla Kasım da bırakmadınız etrafta... Beşerî adalet önünde işiniz iş... Devir sizin devriniz ve zaten bir kaç yıl daha geçti mi, ‘zaman aşımı’ dipten bu yana temizlemeye başlayacak trol ağı gibi!.. Statü bozulmazsa her şey yanınıza kâr kalacak... Sonra gelecek olanlar, ‘kişi aleyhine’ geriye doğru düzenleme yapamayacağına göre tedirginliğin alemi yok... Ama unutmayın ki, bu dünyada ‘zaman aşımı’olsa da ‘sonsuzluk yurdu’nda böyle bir kavram yok!.. Herkes bu tarlada ektiğini biçecek... “Yaptım, hele bir sor niye yaptım” şeklindeki tokatçı klasiği hiç bir şey ifade etmeyecek!..
Nasıl da değişiyor şehirlerin siluetleri? İmar toplantılarının yapıldığı o kirli ittifak salonları... ‘Namus’ kavramı randevu evleriyle bile mukayese kabul etmez necis mekânlar... O partili, bu partili zübükler... Bir imzayla değerleri yüze, bine, onbine katlanan araziler... Arsalarını ‘organizasyon’a yok pahasına kaptıran içi buruk köylüler... Sonra şirk abidesi gibi yükselen günah kuleleri... Altlarında AVM tapınakları... Ve en dibin kuytu köşesinde arınmaya yarayan küçük mescitler!..
Aylarca müşteri bulamadıktan sonra üç misli fiyatla kamu kuruluşlarına kiralanan binalar... Bonkördür kamu kuruluşu... Beş yıllık kirayı peşin verir, binanın neredeyse bütün maliyetini çıkarmış olursunuz!.. Dünyanın neresinde böyle tatlı ticaret var? Bunu herkes bilir, iğrenç kokusu bütün payitahtı sarar ama kimse sesini çıkarmaz!.. Kim denetleyecek, kim hesap soracak? Her şey kitaba uygun!.. Vicdana çok uygunluğu önemli değil, zaten vicdan işportaya düşeli epeyi zaman oldu!..
Televizyonlarınız var artık, zinâlı, zinâsız, her renkten... Reklam ve organizasyon firmalarınız var deveyi havuduyla değil, kervanıyla götüren!.. Yedikçe iştahı açılan, iştahı açıldıkça yiyen!.. Ve bunları besleyen ‘kamusal’ yapılarınız var üçüne beşine bakmayan!.. Attila İlhan bunlara şahit olsaydı ‘Sırtlan Payı’nı yeniden yazardı!.. Tipler biraz daha değişik olurdu tabii... Utanma duygusunu plastik cerraha aldırmış, vicdan baskısıyla uykusu kaçmayan, yağlanmış göbekli, yüzü yayla çocuğu gibi al al tipler!..
Ramazanlarda kapılara bıraktığınız o küçük poşetlerle vazife savdığını zanneden yüzde 10’ların efendileri!.. Dün güç başkalarındayken cami etraflarındaki küçük kitapçılarda ‘yetim hakkı edebiyatı’ yapıp, bugün bütün algılayıcılarını kamu gücüyle elde edilen meşru-gayrimeşru ranta odaklayanlar!.. Ve dinin ‘haram’ kıldığını yine o ‘dine hizmet’le izaha kalkışıp, aslında kimi aldatmaya yeltendiklerini fark etmeyenler!.. Namuslu İslâmcıları ayırarak söyleyelim, şunu iyi bilin, sizinki mensupları işkembe kapasitesine göre hiyerarşik olarak sıralanan yeni bir mezhep: “İtikatta İslâmcı, amelde tokatçı!”