İtalya ve Şili örnekleri muhalefete neyi hatırlatmalı?
Ülkenin hızlı gündemine ve derin tartışmalara rağmen kamuoyu araştırmalarına göre partilerin oy oranlarında büyük bir değişim gözlenmiyor... Tek fark, ‘kararsız’ oranının 2000’li yılların en yüksek seviyesine çıkmış olması...
Sadece mevcudun olumsuzluklarını vurgulayarak seçim kazanmak mümkün değil... Üstün reklamcılık tekniğiyle hedef kitlelere ‘daha iyi bir hayat’ vaat edemediğiniz ve inandıramadığınız sürece şansınız yok denecek kadar az... Kitleler belirsizliğe veya ‘daha kötü’ye savrulma ihtimaline karşı ‘muhafazakâr’ davranmayı ve statükodan yana yer almayı tercih ederler... Bu sadece Türkiye için değil, dünya için de böyle...
***
Silvio Berlusconi, hayatı boyunca yolsuzluklar ve skandallarla anıldı... Ama bütün bunlar onun, İtalya gibi koalisyonlardan geçilmeyen bir ülkede üç kere Başbakan seçilmesine engel olamadı... Devlet gücünü ‘kişisel zenginleşme’ yolunda kullanmakla suçlandı... Dünyanın en zengin Başbakanı oldu... Vergi kaçakçılığından yargılandı, hapse mahkûm edildi... Cinsel merakları İtalyan medyasının hep gündemindeydi...
O Berlusconi, İtalya’da rejim cumhuriyet oldu olalı, en uzun dönem Başbakanlık yapan kişi unvanını kazandı... Karşısında İtalyan bireylere, yaşadığından daha iyi bir hayat sunabileceğini ikna edebilen bir muhalefet yoktu... Yeri geldiğinde Kuzey Ligi’nin kompradorlarıyla beraber hareket eden Berlusconi, hakkındaki yerel ve uluslararası bütün olumsuz kanaatlere rağmen İtalyan siyasî hayatındaki rekorları kırmayı becerdi...
Sonu ancak mahkemeler yoluyla geldi... Önce vergi kaçakçılığından dört yıl, sonra da reşit olmayan bir kızla ilişkiye girmekten yedi yıl hapse ve kamu hizmetlerinden men cezasına çarptırıldı... Mahkemeler böyle bir karar vermese belki de dördüncü defa İtalyan halkı tarafından Başbakan seçilecekti... Neyse ki her şeye rağmen İtalya farklıydı ve Başbakanlar da adalet önünde hesap verebiliyordu!..
***
Şili’de diktatör Pinochet, artan uluslararası baskıları kırmak ve meşruiyet kazanmak için görev süresini sekiz yıl uzatacak referandum kararı almıştı... Kazanacağından çok emindi, çünkü karşısında çok parçalı bir muhalefet vardı...
Muhalefetin özellikle sosyalist kanatları kampanyanın Pinochet döneminin acı, baskı ve zulümleri üzerine odaklanmasını istiyorlardı... Sonunda onların direncine rağmen, kampanya Şili halkına ‘daha iyi hayat’ eksenine oturtuldu... Ülkenin kötü şartlarından ziyade, o kötülüklerin kendilerini hangi iyiliklerden uzak tuttuğu sürekli vurgulandı...
1988’deki referandum, muhalefet bile tam inanamazken, yüzde 56’yla diktatör Pinochet’nin aleyhine sonuçlandı... Reklamcılıkta kapitalizmin tekniklerinin uygulandığı bu kampanya, bir cuntacıyı tarihe gömecek önemli bir süreci başlattı... Şili için mutluluğun çok yakında olduğu teması işlendiği, geleceğe yönelik umut aşılandığı kampanya, geçtiğimiz yıllarda Pablo Larrain tarafından ‘No’ adlı filme konu edildi...
***
Dünyada pek çok benzerinin yaşandığı İtalya ve Şili örnekleri bizim muhalefet için neleri çağrıştırır bilmiyoruz elbette... Âdeta ‘devlet memuru’ gibi ‘rutin görev’in dışına çıkmaları ve içinde bulundukları toplumun talep ve beklentileriyle ilgili araştırma yapmaları, kitleleri ikna için rasyonel yöntemler denemeleri şart...
Sadece ‘kemik kitle’yi tatmin çabası, iktidar yolunda sonuç almaya yetmiyor... Çünkü ülkede siyasetle sadece seçimden seçime ilgilenen, siyasetçinin ‘tehlike’ gibi gördüğüne çok fazla ilgi duymayan, kendi küçük dünyasına dokunulmadığı veya dokunulduğunu hissetmediği sürece yolsuzlukla ve adaletsizlikle pek işi olmayan, dünyasını kendi günlük hayatının etrafında şekillendiren milyonlar var... Ülkenin kaderine partizanlar ve ‘kemik kitleler’ değil, o milyonlar etki ediyor...
Vaat edebilme ve inandırabilme potansiyeli çok önemli... ‘Rutin’ ve ‘donuk’ siyaset ve siyasetçilerin dikkatine... Yoksa o ‘dokuz’a her seçim yeni halkalar eklenir...