İstila, siyaset, yıkım!..
Türkiye'nin vahim hallerini yansıtan manzaralara her gün yenileri ekleniyor...
Türkiye bazen terör- siyaset, bazen ekonomi- siyaset ve bazen de istila- siyaset ve bunun getirdiği çöküşlerin travmalarıyla boğuşmaya devam ediyor...
Suriye'deki iç savaşın 2011'de yarattığı kaos sadece Şam yönetimini hedef almamış, burada başlayan kalkışma katliama dönüşmüş ve sınırlarımıza yığılan yüz binlerce Suriyeli, önce "göçmen" ve "sığınmacı" sonra da "istilacı" tartışmalarını zirveye çıkarmıştı...
Farklı kaynaklara göre 6 ile 18 milyon arasında yabancının yaşadığı Türkiye'de, sosyo ekonomik bunalımları derinleştirilen sadece Suriyeliler değil...
Bir de yoğunlaşan Afgan akını var ki, Türkiye adeta sınırları delik deşik olmuş, kaçakların cirit attığı bir ülke haline geldi...
Medyaya her gün yabancılardan kaynaklı yüzlerce haber yansıyor ki, hepsi birbirinden vahim manzaralar yansıtıyor...
İşte Türkiye'de yayın yapan orient tv adı Suriyelilere ait bir televizyon kanalı, El Bab kentinde, bir şehidimizin adının verildiği okulun tabelasını değiştiren teröristin serbest bırakılmasını zafer naralarıyla kutlamış...
Geçici sığınmacı statüsündeki Suriyeliler her türlü özgürlüğü yaşarken, Türkçe öğrenmek için Türkiye'ye gelen onlarca TÖMER öğrencisi Kazak ve Özbek Türkü'nün ikamet başvurusunun reddedildiği medyaya yansıdı...
Başta İstanbul olmak üzere, bazı kentlerde kaçakların toplanarak sınır dışı edildiğine ilişkin haberler yayımlanırken, genç erkeklerden oluşan çok kalabalık bir kaçak grubunun 22 Temmuzda sınırlarımızdan giriş yaptıktan sonra, sınır geçişinin rahatlığını bir video ile duyurmaları bir kez daha şaşkınlık yarattı...
Bu arada sığınmacı istilasında bir skandal daha deşifre oldu...
Bazı çetelerin sahte sağlık raporuyla kanserli olarak gösterdikleri şahısları refakatçileri ile birlikte Türkiye'ye taşıdıkları sosyal medyada gündeme geldi...
Kaçak sığınmacıların Türk toplumunu rencide etmeye çalışan medya soytarılıklarına ise her gün bir yenisi ekleniyor...
İşte Türkiye'de yaşayan bir kaçak Afgan sosyal medyada "buradayız" notuyla paylaşım yapmış, orta parmağını göstererek ve yumruklar savurarak tehditte bulunmuş...
Parti içi demokrasi rezaleti!..
Sığınmacı istilası kangrenleşirken, tüm bu rezaletleri seyreden siyasi partilerin çoğundaki skandallar ise kitleleri şaşırtmaya devam ediyor...
AKP bir yandan muhalif partilerden belediye başkanlarını transfer ederken, diğer taraftan da 2024'ün Mart ayında yapılacak yerel seçimler için hummalı çalışmalar yürütüyor...
Bu arada CHP'de iç savaşın kazanı kaynamaya devam ediyor...
CHP koltuk kavgasından arınarak tabanını bir arada tutmak yerine, özellikle Atatürkçü kesimleri hedef alan ihraçlardan vazgeçmiyor...
Son hedef ise partideki vahim gidişatı, ideolojik erozyonu ve çıkar kavgalarını eleştiren Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan.
Daha önce de uyarı cezaları alan Özcan'ın önceki gün ihraç edildikten sonra yaptığı aşağıdaki açıklama muhalefetteki yalpalanmayı anlatmaya yetiyor;
"Bu karar, sadece CHP’nin Atatürkçü gömleği çıkartmasını isteyen Sorosçuları, 10 Aralıkçıları, badem bıyıklıları ve HDP’li terör sevicileri ziyadesiyle mutlu etmiştir."
Bu arada AKP'deki şaşırtıcı bir ihraç çabasının yine Bolu'da yaşanması da medyanın gündemine düşünce, Türk siyasetinde parti içi demokrasinin ne hallere geldiği bir kez daha ortaya çıktı...
Daha önce Erdoğan'a, “Rabbim, lütfen benim ömrümü ona ver" diyen ve geçtiğimiz günlerde de zamlara ve hayat pahalılığına "artık sabrımız bitti" diyerek tepki gösteren AKP'li Bolu Belediye Meclis Üyesi Hacer Çınar'ın istifası istenmiş...
Öte yandan siyaset kendi kavgasında yürürken, Erdoğan önceki gün hakim ve savcılara, "Kararınızı verirken hiç kimsenin, hiçbir gücün, hiçbir maddi değerin sizi yönlendirmesine müsaade etmeyin" diye seslenirken, Halil Konakçı adlı imamın
"Hilafeti geri getirmek için çalışacağız" demesi kamuoyunda infiale yolaçtı, herkes "savcılar nerede" diye sordu...
"Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs" girişimi olarak tanımlanan bu skandala yargının sessiz kalması şaşkınlık yaratırken,
Konakçı ile ilgili savcılıklara ve CİMER'e şikayetler yağıyor...
Tasarruf, yağma, israf!..
Türk siyaseti kendi iç kavgalarıyla boğuşurken, muhalif sesler susturulurken ve ülkede hukukun egemenliği üzerindeki tartışmalar büyürken, milyonlarca insanın en önemli sorunu haline gelen ve giderek kangrenleşen hayat pahalılığı ve ekonomideki çarpıklıklar Türkiye'yi kemirmeye devam ediyor...
Akaryakıttaki fahiş artışlar, doğalgaz ve elektrikteki sıkıntılar giderek büyürken, çalışanlara ve emeklilere yapılan maaş zamları piyasadaki vurgun düzeniyle bir hafta içerisinde geri alınırken, ekmekte- toplu taşımada yeni zam girişimleri Türkiye'de yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanın kışı zor geçireceğinin yeni işaretleri...
İşte emeklilerle ilgili sosyal medyaya yansıyan bir hesaplama da, toplumun önemli bir kesiminin hayat kavgasının ne hallere geldiğini gösteriyor... Haziran ayında en düşük SSK-BAĞ-KUR emekli aylığı asgari ücretin yüzde 88,5'ine denk gelirken, Temmuz ayında yüzde 52,5'e kadar gerilemiş...
Emeklilere cimrice zam yapılırken ve ülke kaynaklarının nereye harcandığı konusu kuşkular yaratırken,
bir yurttaşın CİMER'e yaptığı başvuruya verilen yanıt ise, hem Türkiye'de özelleştirme adı altında yüzlerce milli kaynağın nasıl satıldığını bir kez daha gösterdi, hem de tasarruf tedbirlerinin göstermelik bir siyaset oyunu olduğunu kanıtladı...
Çünkü daha geçen hafta kamuda tasarruf tedbirleri ile ilgili bir genelge yayınlanmışken,
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın Mayıs ayında 316 milyon TL olan giderinin Haziranda 647 milyon TL'ye çıkmış olmasını sosyal medyacılar şöyle eleştirdi;
"Saray’ın ilk 6 aydaki gideri 2,17 milyar,
günlük 21 milyon,
bir saatlik 900.000 TL,
bir dakikalık gideri ise 15.000 TL."
Yukarıdaki vahim manzaranın özeti şudur; Türkiye'de kaçak sığırmacı istilası durmazken ve bu taarruz ekonomiye büyük darbe vururken, siyasetin kendi iç kavgalarında boğuşması sırasında ekonomideki yangın büyüyor ve milyonlarca insan "nasıl yaşarız" hesabı yapmaktan artık bitkin düşüyor...
Bir dönem dünyada "kendi kendine yeten 7 ülkeden biri" olan Türkiye'nin yukarıda sıralanan kaos üçgenlerinin içinde bocalaması ne kadar da kahredici değil mi?..