İstikrarsızlaştırma süreci!
Çözüm denilen olgu riskleri ve faydaları iyi hesaplanmamış, hedefi belirsiz, ucu açık, olabilirliği tartışmalı, takvimi olmayan amatör bir süreçti. Tamamen abartılı söylemler, yanlış varsayımlar ve hayali gerekçeler üzerine oturtulmuştu. Bu süreçte en büyük muhatap olarak terörist başı Öcalan’ın alınması ve ona güvenilmesi ise hataların en büyüğüydü. Öcalan bir barış adamı değil, şiddetin organizatörüdür.
Gerçekte ise ortada barışmak ya da silahları terk etmek, terörü ve şiddeti bırakmak isteyen bir örgüt yoktur. Nitekim süreçte çatışmasızlık, militanların sınır dışına çıkması, örgütün silah bırakması, çözülmesi, dağdakilerin inmesi ve siyasi hayata eklemlenmesi gibi AKP yandaşı unsurların ifade ettiği, örgüt açısından romantik sayılabilecek hususların hiç biri gerçekleşmemiştir. Tam tersi, terör örgütü daha çok ve daha ağır biçimde silahlanmış, dağa çıkanların sayısını artırmış, binlerce çocuğu da dağa kaldırmıştır. Örgüt dağda olduğu gibi süreç sayesinde kentlerde de örgütlenmesini en üst düzeyde gerçekleştirmiştir.
Çok açıktır ki böyle bir süreç, bir devlet ile terör örgütü arasında değil ancak bir terör örgütü ile başka bir terör örgütü arasında başlatılabilir!
Her iki taraf açısından da bir algı yanılması yaşanmıştır: Terör örgütü, kendisini muhatap olan devlet gibi görmüş; Devlet adına terör örgütüyle muhatap olanlar da kendilerini terör örgütü mensubu gibi sorumsuz hissetmişlerdir.
Herkes şunu iyi bilmelidir ki terör örgütüyle tek bir şey görüşülebilir o da örgütün silahları ve şiddeti bırakmasıdır. Oysa AKP iktidarı adeta PKK’yı olduğu gibi, silah bırakmadan topluma ve sivil hayata adapte etmek gibi beyhude bir gayretin içine girmiştir.
Dağdaki PKK’yı elinde silahıyla kentteki PKK haline getirmekle sorun çözülmedi, daha da büyüdü. Son olaylar bunun açık kanıtıdır.
Sokağa çıkan PKK’lı eşkıyalar AKP’nin uzun süredir görmeyi reddettiği bir gerçeği kendilerine göstermiştir. PKK, yol kesince, karakola karşı çıkınca, işçi veya köylüyü kaçırınca, bayrak indirince, okul yakınca bunun haber olmasını dahi Çözüm Süreci’düşmanlığı olarak niteleyen iktidar, son olaylar üzerine gerçeklerle acı bir şekilde yüzleşmiştir. “Kobani” eylemleri göstermiştir ki PKK eskisinden daha güçlü ve çok daha yaygın bir şekilde örgütlenmiştir. AKP’nin süreci, örgüte bir hayli yaramıştır!
Nitekim hapishanelerdeki ölüm orucunu başlatan da bitiren de Öcalan’dır. Lice’de haftalarca yol kestiren de yol kesme eylemine son veren de odur. “Kobani” yi bahane ederek taraftarlarını sokağa döken de devlete ve millete yeterli hasarı verdikten sonra da bu olayları sona erdiren de terörist başı Öcalan olmuştur.
Zira açıktan “Kobani” bahane edilerek sokaklar savaş alanına çevrilmeden iki hafta önce Öcalan tüm Kürtlere, “yüksek yoğunluklu savaşa hazırlıklı olun, yaşamınızı dahi buna göre ayarlayın” talimatı vermiştir. Olaylar bu talimat üzerine başlamıştır.
AKP yardakçısı kalem erbabı, yapılan tahribatı sadece PKK’ya bağlamaya ve Öcalan’ı sorumluluktan kurtarmaya çalışmaktadır. Çünkü “çözüm süreci” denilen şey, Öcalan’dan ibaret kalmıştır. AKP’nin de 2015 genel seçimlerine kadar bu sürece ihtiyacı vardır. Bu bağlamda AKP bağımlıları, meydana gelen olayları, Kandil’in Öcalan’a darbe yapmasının sonucu olarak görmüşlerdir. Öcalan’ın emir/talimatlarıyla meydana gelen olayları Kandil’in Öcalan’ın tasfiye sürecini başlatması olarak nitelendirmişlerdir.
Terörist başının siyasi sözcüsü Selahattin Demirtaş, ondan aldığı talimat gereği “sokağa çıkın” çağrısı üzerine, Türkiye üç gün yakılıp yıkılmış, 40’a yakın insan ölmüştür. 11 Ekim’de KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, “Silahlı güçlerimizi Türkiye’ye yeniden geri gönderdik” açıklamasını yapmıştır.
Çok açıktır ki “çözüm süreci” Türkiye’yi istikrarsızlaştırma sürecine dönüşmüş bulunmaktadır.