“İster inan ister inanma-Garip olaylar”
Bu başlık gençlik yıllarımızda ilgiyle okuduğumuz “Bütün Dünya” dergisine ait. Dergi, merak çekici, inanılması zor, çok garip olayları bu başlık altında yayınlardı. Biz de zevkle okurduk.
Bugün de gündemimiz “ister inan ister inanma- Garip olaylar” cinsinden haberlerle dolu. Ama bunlar hafife alınacak cinsinden değil. Varlığımızla ilgili.
Biz yazalım, siz ister inanın ister inanmayın.
Varan 1:
Başbakan “zamanı gelmişti” dediği Erbil ziyaretinden mutlu (!) haberlerle döndü. Bakın bir soru üzerine ne demiş: (Türkiye gazetesi, 31.3.2011)
“İlk göreve geldiğimizde Irak denildi mi hep konuşulan konu Türkmenlerdi. Burada zorlandık. Göreve yeni başlamışız. Gerilim de istemiyoruz. Ciddi sabır işlettik. Politikamızı bütün Irak halkına yaymak için önceleri bürokratlarla adım attık. Ciddi eleştiri aldık. Özel temsilcimizi gönderdik, eleştirildik. Bakan arkadaşlarımı gönderdim, eleştiri aldım. Bir alıştırma süreci oldu. Artık gelmemizin zamanı geldiğine karar verdim... Gelişimiz Barzani’yi çok mutlu etti. Tarihî ziyaret olduğunu söyledi. Bundan sonraki süreçte, ilişkilerimizi geliştirebilmek için atabileceğimiz adımlar var. Konsolosluk, Vakıfbank, Ziraat Bankası, İş Bankası, Türk Hava Yolları burada... Kendilerine bir öneride bulunduk. Gelin, ‘Dinar’ı Türkiye’de, ‘Türk Lirası’nı burada kullanalım.”
Anlaşılan Kukla yönetimle bütünleşerek, dünyaya açılan kapısı oluyoruz. Hem de Barzani’nin ayağına kaçıncı defa giderek. Sanki isteyen taraf biziz, lütufta bulunan taraf, terörün hâmisi, binlerce insanımızın kanına giren Barzani’ymiş gibi. Üstelik ABD’nin Irak’tan tamamen çekilmeye hazırlandığı, Kukla yönetimin Araplar ve İran tarafından kuşatılıp korumasız ve yapayalnız kaldığı bir süreçte.
Kısacası Türkiyesiz nefes bile alamayacağı belli olan Barzani’nin kapımıza dayanıp yalvar yakar olması gerekmez miydi?
Bu durumda da Barzani’ye; PKK terör örgütünü barındırmaktan vazgeç, tarihi Türkmen şehri Kerkük’ü işgal eden, dağlardan getirdiğin 600 bin aşiret mensubunu geldiği yerlere gönder, Türkmenlere baskı ve katliam yapmaktan vazgeç, azınlık değil asli unsur olduğunu kabul et, bölücülüğü bırak, Irak’ın bütünlüğüne saygılı ol, bölgenin güvenliğini ve huzurunu bozmaktan uzak dur dememiz gerekmez mi?
Elbette, ama böyle olmuyor. Türkmenler eziliyor, Türkiye’nin sırtına sarılan Irak’ın bölünmesinden sonra, sıra Türkiye’ye gelecek.
Garip değil mi?
Belki de değil...Uluslararası Kriz Grubu son raporunda, Amerikan ordusunun çekilmesiyle Irak’ta Federal Hükümet ve bölgesel Kürt yönetimi arasında yaşanabilecek gerilime karşı, Türkiye’nin Irak’ta oynayabileceği arabuluculuk rolü kime verilmişti? Mart sonunda Barzani’yi ziyaretten mutlu olan kimdi?
Varan 2:
Yine Irak dönüşünde “PKK terörü konusunda bir gelişme oldu mu?” sorusuna Erdoğan; “Merkezi yönetimin kuzeyde yapacağı fazla bir şey yok. Barzani bu konuda hassasiyetini koruyor. Hassas...” diyor.
Saldırıya uğrayan, şehitler veren Türkiye değil de, saldırgan, PKK hâmisi Barzani çok hassasmış... hatta “hassasiyetini koruyor”muş. Garip değil mi?
Varan 3:
2009 yılında iki ülke arasında yapılan ortak kabine toplantısında imzalanan 48 anlaşmadan biri olan “Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Terörle Mücadele Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı” 3 Mart’ta TBMM Dışişleri Komisyonu’na geldi. Anlaşma Barzani’nin karşı çıktığı “sıcak takip maddesi” metninden çıkarılmış şekliyle, kabul edildi. Tasarıya karşı oy gerekçesini yazan İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ şu görüşleri dile getirdi: “Daha önceki Irak yönetimleri tarafından kabul edilmiş olan PKK’ya sıcak takip imkanı veren hayati önemdeki hükmün olmayışı...büyük bir hatadır. Türkiye’yi Kürt ayrılıkçılara ricacı duruma düşürmüştür. ABD’nin de aracılığıyla hükümeti açık ve seçik PKK terör örgütü ile görüşme ve taviz sürecine zorlayacaktır.” (Cumhuriyet 8.4.2011)
BM ülkelere “kendilerini korumak” için “sıcak takip” hakkı tanıyor. Anlaşmada bu maddenin olmaması, Türkiye’nin BM nezdinde bu hakkını kaybetmesi anlamını taşıyor.
Garip değil mi? Belki de değil...
Gül’ün 2003’te ABD Dışişleri Bakanı Powel’le imzaladığı gizli anlaşma, şimdi Barzani ile açıktan yapıldı.
Demek ki BOP ve “eşbaşkanlık” işe yarıyormuş... Milliyetçiyim (!) diyen milletvekili adaylarına duyurulur.