Atatürk 1923'te yaptığı bir konuşmada ekonominin önemini şu ifadelerle vurgulamıştı:"Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu düzeye eriştirebilmek için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir."Bu sözlerini gerçekleştirdi Atatürk, 1923-1938 arası hem Osmanlı’nın dış borçlarını ödedi hem de 46 fabrika ve başta İş Bankası olmak üzere 12 bankanın kurulmasını teşvik etti.
1923 yılında Cumhuriyet ilan edildiğinde Osmanlı’dan geri kalmış yüzde 95’i okuma yazma bilmeyen ekonomide, eğitimde, sağlıkta her alanda derin bir geri kalmışlık içerisinde bir ülke devralmıştı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk henüz Kurtuluş Savaşı devam ederken Türkiye'nin kalkınma yolunda atacağı adımları belirlemek üzere çalışmalar başlattı. Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk'ün ebediyete intikaline kadar Türkiye'de 61 iktisadi kurum faaliyete geçti. Atılan devrim niteliğindeki adımlar sayesinde söküğünü dikmek için Almanya'dan iğne gelmesine muhtaç olan ülke 1930'da dış ticaret fazlası verir hale geldi. 1923-1938 yılları arasında Türkiye kümülatif olarak yüzde 196 büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi oldu. Sanayinin ekonomi içerisindeki payı bu süreçte katlandı. Eğitimde atılım üstüne atılım yapıldı. Ekonomik mucizenin sürekli hale gelmesi için iktisat eğitiminin temelleri atıldı. 14/12/1936 tarihinde açılan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde, hazırlanan tedrisat programına göre, ilk yıl okutulacak iktisat dersleri şunlardı: İktisat Teorisi; İktisadi Coğrafya; Türkiye İktisadının Bünyesi; Ekonomik ve Sosyal Tarih.İktisat Fakültesi’nin kuruluş aşamasında II. Dünya Savaşı öncesinde Nazi Almanyası'ndan kaçarak Türkiye'ye sığınan önemli Alman bilim insanları görev aldı.
Bunlardan bazıları şunlardır:
- Ord. Prof. Umberto Ricci
- Ord. Prof. Joseph Dobretsberger
- Ord. Prof. Wilhelm Röpke
- Ord. Prof. Fritz Neumark
- Ord. Prof. Alexander Rüstow
- Ord. Prof. Alfred Isaac
- Ord. Prof. Gerhard Kessler.
Henüz Kurtuluş Savaşı devam ederken Cumhuriyeti kurmayı beynine yerleştiren Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Ziya Gökalp başkanlığında oluşturulan bir kurulu ekonomi alanında çalışmakla görevlendirmişti. Kurulun toplantılarına savaşta olunmasına rağmen Atatürk fırsat buldukça bizzat katılıyordu. 1923'te ise meşhur İzmir İktisat Kongresi'nin toplanmasına aslında Meclis'teki pek çok milletvekili para ve zaman kaybı olacağı gerekçesiyle itiraz etmişti. Ancak ekonomiye büyük önem veren Atatürk'ün kişisel ısrar ve çabalarıyla kongre düzenlenmişti. Atatürk 1923'te yaptığı bir konuşmada ekonominin önemini şu ifadelerle vurgulamıştı:"Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veya mağlubiyetler, yokluk ve felâketler, bunların hepsi meydana geldikleri dönemlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu düzeye eriştirebilmek için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir."
ORTALAMA YAŞAM VE NÜFUS ÇOK DÜŞÜKTÜ
Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilerek Türk tarihinde yeni bir sayfa açılırken, genç Cumhuriyetin en önemli önceliklerinden birisi ekonomi olmuştur. Ekonomik hedeflere ulaşmak için Türkiye Cumhuriyeti'nin önünde pek çok zorluk vardı. Örneğin eğitimli nüfusun eksikliğinden öte genel olarak yıllarca süren savaşlar nedeniyle düşük nüfus sorunu vardı. 1. Dünya Savaşı öncesi saha sonra Türkiye'nin kurulduğu topraklarda 16 milyon kişi yaşıyordu. Cumhuriyet kurulduğunda ise bu sayı neredeyse 11 milyona düşmüştü. 1923'te ortalama yaşam beklenti süresi ise 35 yıl ile bir hayli düşük bir seviyedeydi.
Sanayi altyapısı Avrupa'nın çok gerisindeydi. Az sayıdaki sanayi kuruluşu ise yabancıların elindeydi. Osmanlı döneminde yurtdışına tarım ihracatı yapılıyordu ancak tarımda modernleşme sağlanamamıştı. Modern ekipman eksikliği çalışacak nüfus eksikliğiyle birleşince tarım alanında da zorluklar yaşanıyordu.
Bu ve benzeri birçok zorluğa rağmen Atatürk liderliğindeki genç Cumhuriyet adeta bir ekonomik mucizeye imza attı.
1923-1938 yılları arasında dünya aslında çalkantılı bir dönem yaşadı. Türkiye'nin bir yanında tamamen devlet kontrolündeki bir ekonomik modele sahip olan Sovyetler Birliği ekonomik olarak gelişmeye çalışırken aynı anda genişlemeci bir dış siyaset güdüyordu. Batıda ise 1. Dünya Savaşı'nın yarattığı tahribat etkilerini sürdürürken faşizmin ayak sesleri de 20'lerin başından itibaren net bir şekilde duyulmaya başlanmıştı.
Dünyada farklı ülkelerde kollektivist ve liberal ekonomik politikalar uygulanırken Türkiye Cumhuriyeti o dönem ihtiyacına uygun bir şekilde iki akımdan da unsurlar barındıran Devletçilik ilkesini benimsedi.
Prof. Dr. Turan Yay'ın 'Atatürk Dönemi Türkiye Ekonomisi ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan Devralınan Miras' başlıklı makalesinde yer alan verilere göre Cumhuriyetin hemen başında tarımın GSYH içindeki payı yüzde 40, imalat sektörünün payı ise sadece yüzde 2 seviyesinde bulunuyordu. İnşaat sektörü dahil edildiğinde ancak bu pay yüzde 11'e çıkıyordu.
Sanayi ürünleri ihtiyacı tamamen ithalatla karşılanıyordu. Yerli üretimin talebi karşılama oranı buğday ununda yüzde 60, pamuklu kumaşlarda yüzde 10, yünlü kumaşlarda yüzde 40, sabunda yüzde 20 idi. Tuğla kiremit üretimi ihtiyacın üçte biri kadardı.
Prof.Dr. Sabahattin Özel'in Atatürk Dönemi Türkkiye Ekonomisi başlıklı makalesinde yer alan bilgilere göre Cumhuriyet ilk kurulduğunda Türkiye 25 kuruşa yün satıp 3000 kuruşa geri alan ülke konumundaydı. Almanya'dan dikiş iğnesi gelmezse halk söküğünü dikemiyordu.
Banka ve üretim tesislerinin yanında kalkındırmayı hızlandırmayı amaçlayan çeşitli kurumlar da bu dönemde faaliyete geçti.
Bunların yanında altyapının da geliştirilmesi gerekiyordu. 1923 yılında Türkiye'de toplam 4.112 kilometrelik demiryolu ağı bulunuyordu. Ancak bunun 3387 kilometresi yabancı şirketlerin elindeydi. Cumhuriyet hükümetlerinin ilk olarak önceliği bu hatları millileştirmekti. Yabancıların elindeki hatlar dönemin parasıyla 42.5 milyon TL ödeme yapılarak millileştirildi.
Demiryolları bir yandan millileşirken diğer yandan yeni hatlar inşa edildi. 1927’de Kayseri, 1930’da Sivas, 1931’de Malatya, 1933’de Niğde, 1934 Elazığ, 1935 Diyarbakır, 1939’da Erzurum demiryolu ağına bağlandı. Bu dönemde inşa edilen ana hatlar şunlar oldu; Ankara- Kayseri-Sivas, Sivas-Erzurum, Samsun- Kalın (Sivas),Irmak-Filyos (Zonguldak kömür hattı), Adana-Fevzipaşa-Diyarbakır (Bakır hattı), Sivas-Çetinkaya (Demir hattı).
Bu atılımlarla demiryolu ağı 6.927 kilometreye ulaştı.
15 YILDA YÜZDE 196 BÜYÜME
Bu atılımlar sonucu genç Türkiye Cumhuriyeti Atatürk döneminde hızlı bir kalkınma yaşadı.
Stockholm Üniversitesi'nden Rodney Edvinsson'ın 2010'da vefat eden ünlü İngiliz İktisat tarihçisi Angus Maddison'un çalışmalarından derlediği bilgilere göre 1990 yılı sabit fiyatlarıyla 1923'te Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 9.8 milyar dolar seviyesindeydi. Söz konusu veriler ve çalışma ülkeler arası karşılaştırmalar için yapılmıştır.
Cumhuriyet'in 10. yılında bu rakam 21 milyar dolara, Atatürk'ün ebediyete intikal ettiği 15. yılda ise 29 milyar dolara ulaşmıştır. Yani Türkiye ekonomisi ilk 10 yılında kümülatif olarak yüzde 114, 15 yılda ise yüzde 196 büyümüştür.
İNGİLTERE YÜZDE 40, ABD YÜZDE 15 BÜYÜDÜ
1923-1938 döneminde İngiliz ekonomisine baktığımızda, İngiltere'nin 15 yıllık büyümesinin yüzde 40'ta kaldığını görüyoruz. Söz konusu dönemde Almanya yüzde 100, Portekiz yüzde 43, Hollanda yüzde 38, İtalya yüzde 35, Avusturya yüzde 29, Fransa yüzde 25, ABD ise yüzde 15 büyüme kaydetti. İspanya ise yüzde 9 daraldı. Burada bahsettiğimiz 15 yıllık süreçte o döneme kadar dünyada yaşanmış en büyük ekonomik kriz olan 1929 Büyük Buhranının da olduğunu unutmamak gerekiyor. Yeditepe Üniversitesi'nden Prof. Dr. Turan Yay'ın 'Atatürk Dönemi Türkiye Ekonomisi ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan Devralınan Miras' başlıklı makalesinde yer alan verilere göre ise 1938 sabit fiyatlarıyla 1923-1930 arasında Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 9.6'lık bir büyüme kaydetti.1923 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 58.5 iken 1930 yılında bu oran yüzde 102.6'ya ulaştı. Yani dış ticaret fazlası verildi.1931-1939 döneminde ise yıllık ortalama büyüme yüzde 6.2 oldu.
1923-1938 ARASI KURULAN FABRİKALAR
Atatürk dönemi hükümetleri yerli üretim ve sermayeyi geliştirmek için pek çok önemli adım attı. 1923-1938 yılları arasında çoğu devlet işletmesi olmak üzere Türkiye'de şu fabrika, maden, üretim tesisleri kuruldu ve temeli atıldı:
• Ankara Fişek Fabrikası (1924)
• Gölcük Tersanesi (1924)
• Şakir Zümre Fabrikası (1925)
• Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
• Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
• Uşak Şeker Fabrikası (1926)
• Kayseri Uçak Fabrikası (1926)
• Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1927)
• Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
• Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
• Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
• Ankara Çimento Fabrikası (1928)
• 13. Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
• İstanbul Otomobil (Ford) Montaj Fabrikası (1929'da anlaşma onaylandı)
• Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
• Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Üretim Tesisleri (1930)
• Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931)
• Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
• Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
• Konya Ereğlisi Bez Fabrikası (1934)
• Bakırköy Bez fabrikası (1934)
• Bursa Süt Fabrikası (1934)
• Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934 temel atma)
• Zonguldak Antrasit Fabrikası (1934 temel atma)
• Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
• Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
• Isparta Gülyağı Fabrikası (1934)
• Ankara. Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934 meclis onayı)
• Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1935)
• Kayseri Bez Fabrikası (1934 temel atma)
• Nazilli Basma Fabrikası (1935 temel atma)
• Bursa Merinos Fabrikası (1935 temel atma)
• Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935 temel atma)
• Keçiborlu-Kükürt Fabrikası (1935)
• 35. Ankara Çubuk Barajı (1936)
• Zonguldak Taş kömürü fabrikası (1936)
• Barut. Tüfek ve Top Fabrikaları (1936)
• Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936)
• Malatya Sigara Fabrikası (1936)
• Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
• Malatya Bez Fabrikası (1937 temel atma)
• İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934 temel atma)
• Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937 temel atma)
• Divriği Demir Ocakları (1938)
• İzmir'de klor fabrikası (1938 temel atma)
• Sivas Çimento Fabrikası (1938 temel atma)
FİNANS ALANINDA ATILIM
Tabii iktisadi olarak kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bir ülkenin sanayi tesisleri kadar finans kuruluşlarına da ihtiyacı vardı. Bu sebeple Cumhuriyet'in ilk 15 yılında TCMB dahil şu bankalar kuruldu:
1. İş Bankası ( 1924 )
2. Türkiye Tütüncüler Bankası (1924)
3. Sanayi Ve Maaddin Bankası (1925)
4. Emlak Ve Eytam Bankası (1926)
5. Esbank (1927)
6. Egebank (1928)
7. Merkez Bankası (1930)
8. Sümerbank (1933)
9. Halkbank (1933)
10. İller Bankası (1933)
11. Etibank (1935)
12. Denizbank (1937)
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan başlıca kararları:
- Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması
- El işçiliğinden ve küçük imalattan hızla fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmesi
- Özel sektör tarafından kurulamayan teşebbüslerin devletçe ele alınması
- Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulması
- Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması
- Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılması
- Reji idaresi ve yönetiminin kaldırılması, tütün tarımı ve ticaretinin serbest olması,
- Aşarın kaldırılması
- Ziraat Bankası’nın yeniden düzenlenmesi
- İhracatın teşviki, lüks ithalattan kazınma
- Demiryolları, limanlar ve diğer ulaşım alt yapısının geliştirilmesi, Türk limanlarında kabotaj hakkı sağlanması
- Yeni bir gümrük tarifesi hazırlanması
- Sanayicilere kredi vermek üzere bir Sanayi Bankası kurulması
- Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun günün ihtiyaçlarını karşılar hale getirilmesi
- İşçilerin çalışma saatlerinin düzenlenmesi, 18 yaşından küçüklerin çalıştırılmaması, çalışanlara haftada bir gün tatil olanağı
- “Amele” kavramı yerine “İşçi” kavramının kullanılması
- Tüm iş gücüne sendika hakkı tanınması